Merhaba değerli okuyucularım,
Öncelikle geçmiş Kurban bayramınızı ve yeni yılınızı yürekten kutlar, sağlık, huzur, mutluluk ve başarılar dilerim.
Uzun süredir sizlerden ayrı kaldıktan sonra tekrar yazmanın heyecanı içindeyim.
Bayram ve yılbaşı tatilinden sonra bu gün Belçika'da olup bitenleri merakla "gündem"den okudum.
Bayramı ve yeni yılı Annemle Antalya'da geçirdim. Uçaktan indiğimizde masmavi bir gökyüzü, içimizi ısıtan güneş ve ülkemin gülümseyen insanlarıyla karşılaştım.
Otelimize doğru yol alırken, ilk ilgimi çeken şey, etraftaki korkunç betonlaşma oldu. Mimar değilim ama gelişi güzel ovaların betonlarla doldurulumuş hali beni çok üzdü. Antalya'da en çok ilgimi çeken bir başka şey ise sıra sıra masmavi gökyüzünün altında tepecikleri karla kaplı dağları ve yemyeşil çam ağaçları oldu. Tüm bu güzellikler beton yığınları ardında saklanmış.
Yıllar önce gittiğim İspanya'nın Benidorm sahili bana Antalya'yı anımsatmıştı. Orada da yine beton yığınlarının sakladığı güzelim dağlar olmuştu. Avrupalı beton değil doğayı görmek istiyor. Ama turizimcilerin bir çoğu turizmden anlamıyor. Bu gün kazanacağı parayı hesaplıyor. Yarını ise hiç kimse düşünmüyor.
Güzelim doğa böylece kaybolup gidiyor.
Bayram tatili olduğundan otel doluydu. Özellikle Türkiye içinden gelenler çoğunluktaydı.
Yılbaşı balosu da çok ilginçti. Bir salon yerli ve bir salon yurt dışından gelen misafirler için ayrılmıştı.
Annemle ben organizasyondan habersiz bize verilen karttaki masa numarasına göre yerlerimizi aldık. Önce masadaki misafirlerle tanıştık. Ön yemeğimizi aldiktan sonra görevli bizi alıp diğer yurt dışından gelen misafirlere ayrılan salona yönlendirdi. Salonda garsonlar noel baba kıyafetleri ile kan ter içinde koşuşturuyorlardı. Misafirler 60'lı yılların müziği eşliğinde eğlenmeye çalışıyorlardı.
Şok olmuştuk. Annemin ve benim bu durum hiç hoşumuza gitmemişti. Gidip diğer salonda kalmak istediğimizi bildirdim. Türk müziği eşliğinde ve Osmanlı kıyafetleri olan garsonların bulunduğu ortamda hoş bir yılbaşı geçirdik.
Burada demek istediğim Avrupa kültürünü Avrupalı'ya satmaya kalkışmanın ne kadar yanlış olduğununu yıllardır anlatmaya çalışıyorum. Ama bizim turizmciler yapılan işin yanlış olduğunu bir türlü anlamak istemiyorlar..
Ertesi gün sohbetlerimizin çoğu bu olumsuz ayrımcılıktı. Ne yabancı, ne de yerli müşteriler, bu durumdan hoşlanmamıştı. Otel yöneticileri ise halen doğru bir program uygulamaya çalıştıklarında ısrar ediyorlardı. Yöneticiler yurt dışından gelenlere bildikleri bir ortam yaratmanın daha iyi olduğunu savunuyordu. Oysa uçakta Türkçe kelimeler söylemeye ve konusmaya çalışan turistlerden bi haberler.
Fakat Araplar durumu bizden daha iyi kavramışlar. Mısır'da geçirdiğim bir yılbaşı balosu bunun tam tersiydi. Orada yılbaşı eğlencesi Arap müziği ve dans gösterisi eşliğinde binbir gece masalı gibi geçmişti.
Dilerim ülkemizde taklitçilikten, özentilikten betonlaşmadan vaz geçilip, diline, kültürüne ve doğasına sahip çıkan bilinçli insanlar çogalır.
Sağlık, barış ve huzur dolu bir dünya dileklerimle
Saygılarımla
Nebahat Acar