Hiç kimse doğarken doğduğu yeri, dili, dini, ebeveynlerini seçmiyor…
Biz (Türkler ve Avrupa Türklerinin ezici bir çoğunluğu) buna kader-kısmet diyor ve ömür boyu yaşamımızı etkileyecek çok önemli özellikleri es geçiyoruz.
Uydurma başarı öykülerindeki istisnalar hariç…
***
Dünyanın en zor işlerinden biri köklerini tanımayan, inkâr eden bir kişi konumuna düşmek!
Hem de benzemek istedikleriniz uyum gayretlerinize hiç ilgi göstermiyor ve hiçbir garanti sunmuyorsa…
Kaynağı bilinmeyen inatçı bir cesaret gerekir!
***
İşte Brüksel Bölgesinin PS’li 24 yaşındaki genç milletvekili Julien Uyttendaele de bunlardan biri…
PS’in güçlü kadını Laurette Onkelinx onun üvey annesi, ULB’de Anayasa Hukuku dersini veren ünlü profesör, kamu hukukçusu avukat ve yazar Marc Uyttendaele’in biricik oğlu…
Babasının övünç kaynağı, medar-ı iftiharı…
Özellikle ayakları yere bastığı için…
İnce, fit yapılı, bakılı sakallı ve gamzeli, siyah çerçeveli gözlüklü, yakışıklı, entel tipli, bir yıl önce üniversiteden (ULB) mezun olan bu gence kendi partisi içinde bile düşmanları olan, «N’olacak, babasının oğlu, analığının gölgesinde siyaset yapıyor» diyenler yok değil…
Mirasçı mı, değil mi?
***
2014’ün Mart ayında PS’in godomanları, Laurette Onkelinx, Philippe Moureaux, Charles Picqué ve Rudi Vervort’tan oluşan G4’leri onu aile kontenjanından aday listesinin yedeklerinde 3.cü sıraya koyuyorlar, ama yine de seçiliyor…
7 yaşından beri, sürekli olarak bakanlıkta gördüğü analığı bir yıldan beri Federal Parlamento sıralarında muhalefet lideri konumunda.
Burada analık olarak anılan kişi üvey anne babasının ikinci eşi…
Böyle bir baba ve analık ile evde herşey siyasetti ve ben bu ortamda büyüdüm, dolayısıyla alışığım diyor…
Siyaset çok genç yaşta rüyalarını süşlemiş ve PS için militanlığa başlamış…
14 yaşında Genç sosyalistlere katılmış.
16 yaşında partiye üye olmuş.
2009’da 68.ci sıradan bölge seçimlerinde aday olmuş.
O seçilmesini aile bağları ile değil, partisindeki gençleşme rüzgarı ile açıklıyor…
Bu soyadını taşıyorum diye derin sularda dalgıç mı olmalıydım diye soruyor mizahi bir şekilde…
Beğendiği siyasetçiler arasında analığını, Yvan Mayeur’ü ve Rachid Madrane’ı, rahmetli Anne-Sylvie Mouzon’u örnek olarak sayıyor…
***
Sosyalist olmadan önce sosyal demokrat olduğunu gizlemiyor…
Kemer sıkmaya direnen kompleksiz gerçek bir solu küstah ve komplekslerinden sıyrılmış bir sağa ve sol popülizmine tercih ettiğini ve Fransız usulü bir laiklikten yana olduğunu söylüyor…
Son zamanlarda Thomas Piketty ve Amin Maalouf okuduğunu, örnek aldığı kişilerin İşçi Partisi lideri Jeremy Corbyn, Amerikalı sosyalist Bernie Sanders ve eski Avrup Parlamentosu milletvekili çevreci, Kızıl Dany lakaplı Daniel Cohn-Bendit’i örnek aldığını gizlemiyor…
Geçen Mart ayında bir Pazar günü, y aklaşık bin PS üyesi Liège Kongre Sarayı’nda düzenlenen partinin yenileşmesi kapsamında «Fikir Atölyeleri»ne katılıyorlar.
Partinin başkanı Elio Di Rupo seçilmişlerin militan gençlere fırsat tanımak amacıyla birinci sıranın genç militanlara bırakılması talimatını veriyor…
Yetmişe yakın militan söz alıp görüşlerini açıklıyor.
Başkanın talimatı üzerine seçilmişlerden hiç kimse konuşmuyor.
Bir kişi hariç : Julien Uyttendaele herşeye rağmen kalkıyor ve sahneye çıkıyor…
Muhtelif olumsuz yorumlar geliyor…
***
O ise, gün güzel bir gündü, herkes denetimsiz konuşabildi, esas çalışmalarını komisyonlarda yapsalar bile seçilmişlerin genel kurul çalışmalarına katılarak aktif olduklarını kanıtlamaları gerektiğini anlattım, bu da ders veren biri olarak algılanmama yol açtı diyebiliyor…
Meslektaşları kendisini beğeniyor; hem insani, hem de mesleki yönden…
Söz almaktan çekinmiyor ve kürsüden gençlerin istihdamı konusunu işliyor…
Ona göre genç işsizler Federal Hükümetlerin yanlış politikalarının mağduru…
***
Her zaman ve her yerde olduğu gibi görüşler muhtelif, babasının oğlu diyen de var, çalışkan, cesur ve yetenekli diyen de…
Bence günümüz dünyasında fark edilmek için aşırılık yapmak her geçen gün artan bir ihtiyaç, ama bu ihtiyacı gidermek için şaklabanlık yapan o kadar çok mirasyedi var ki, sonuçta hem içsel hem de dışsal olarak herkes birbirine benziyor…
Önceleri «Devlet kuşu» derlerdi, şimdilerde «koşulları değerlendirmek» demek mi gerekir acaba?
Yakup Yurt ©
Brüksel, 04-11-2015