Bahadır Kaleağası
LINK ► http://bit.ly/14RC6cK
“Uzay. Son sınır ...”.
Parlayan yıldızlara açılan evren, gizemli bir müzik. Aniden uzaktan bir ışık olarak belirip, hızla yaklaşarak, ekrandan fırlayacakmış gibi geçen uzay gemisi. Dünyada yetmişli yılların en fazla iz bırakan dizilerinden Uzay Yolu. Uzayın insanı ürküten derinliği ve yalnızlığında, yeni gezegenler ve uygarlıkları keşfe çıkmış gözüpek bir mürettebatı ve kaptanları Kirk.
Uzayda sık sık kriz yaşarlar. Aniden kırmızı alarm olur. Beklenmedik bir nesne, manyetik alan veya saldırı vardır. Kirk hızla kaptan köşküne girer, dev ekran karşısında soruna vakıf olurken, diğerleri de yerlerini almış durumla ilgili verileri geçmeye başlamıştır. Kaptan takımına, güverteye ve duruma hâkimdir. Danışır ve hızla kararlar verir. Herkes kendi sorumluklarını yerine getirir.
21. yüzyılda, ülke yönetimi bazen uzayın sonsuzluğu kadar ürkütücü ve gizemli. Ülkeler arası rekabet çetin. Küreselleşme bir uzay yolculuğu kadar bilinmezlik dolu.
Muhafazakârlık mı? Değişim mi?
Siyasal partilerin toplum ve dünya koşullarının evrimi ile uyum içinde olması kaçınılmaz. Bu evrimi öngörebilen, yön verebilen siyasal hareketlere ise gün geliyor “iktidar” deniyor. Siyasi partiler gençlikten, merkez yönetimlerine her kademede stratejik arayışlarla tazelendikleri sürece topluma yeni vizyon ve liderlik sunabiliyorlar. Bu sayede, siyasi rekabetin niteliği arttıkça toplum kazanıyor.
Demokrasi tarzı yönetim şeklinin ikibin yılı aşkın evriminde, ilk dönemlerden itibaren toplumsal sağduyu kaynaklı bir beklenti etkili olmuştur. Daha iyi, adaletli, insancıl, yaratıcı, girişimci, yenilikçi, farklı, denenmemiş ve umut vaat eden bir gelecek için -> değişim.
Eşzamanlı olarak, insanlık uygarlığının siyasal yönetim ile ilişkisinde hem içgüdüsel hem de bilinçli olabilen bir diğer beklenti de belirleyici önemdedir. Mevcut kazanımları korumak, güvenlik, ihtiyat, bilinmeyen karşısında çekince, memnun olunan işlerin devamı, geleneklerin rehaveti ve bizzat değişimin tereddütleri karşısında -> muhafazakârlık.
Bu iki toplumsal beklentinin içeriğini oluşturan talepler zaman-mekân düzleminde farklılaşmaktalar. Bireylerin ve toplumun geçmekte zorlanacakları, haritasını iyi okuyamadıkları veya cesaretlerinin yetersiz kaldığı yolda ilerleyebilmeleri için -> liderlik.
Çok boyutlu siyaset
Toplumun karşısına iktidar adayı veya iktidarda kalmak olarak çıkacak partinin mevcut ulusal, küresel ve yerel eğilimleri ayrıntılı olarak analiz etmesi elzem.
. Küreselleşme ile birlikte üretilen malların, hizmetlerin, teknolojinin, sermayenin, bilginin ve insanların gezegen sathında çok hızlı bir hareketlilik içinde olduğu bir yüzyıldayız. Hızla gelişen internet, mobil teknolojiler, yenilenebilir enerji kaynakları ve tüketici davranışları sonucunda insanlık tarihi en kapsamlı dönüşümünü yaşamaya devam edecek. Küreselleşme birçok sorunu da tetikliyor. Virüsler de daha rahat dolaşabiliyor dünyada: biyolojik, dijital, finansal, karbondioksit ve terörist virüsler. Bu çerçevede, sınırlar ötesi bir toplumsal coğrafya ve sorunlar dizinine karşı uluslararası ve uluslar üstü siyaset üretme ve uygulama sistemleri ön plana çıkıyor: BM, G20, DTÖ, NATO... Eşzamanlı olarak ABD ile AB aralarında bir Trans-Atlantik Ortaklık tesis ediyor. Trans-Pasifik Ortaklık için de düğmeye basılıyor. Bir “Yeni Batı” şekilleniyor. Çin de Batı ile ekonomik sıkı bağlar içinde hızla yükseliyor. Bu ortamda, AB üyeliği de, Türkiye’nin ulusal çıkarları açısından en etkili demokratik değerler ve ekonomik dayanışma sistemi olarak çok önemli bir artı değer ifade ediyor.
. Ulusal boyut, 1789 Fransız Devrimi ve sonrasındaki hızlanan sanayi devrimi, toplumsal dönüşüm ve demokrasi hareketleri sonucunda 21. yüzyılda şekil değiştirse de, önemini sürdürmekte. Sonuçta AB dâhil, mevcut uluslararası kurumsal yapıların belirleyici aktörü ulus-devlet olmaya devam etmekte. Demokrasilerin toplumsal mayası için de, ulusal çerçeve halen en etkin yönetim boyutu olarak görülmekte. Bu noktada demokrasilerde ulusal çıkar kavramının çağdaş anlamı özellikle vurgulanmalı: insan odaklı ulusal çıkar. Vatandaş odaklı demokrasi. Dolayısı ile, vatandaş odaklı dış politika, maliye politikası, enerji politikası, eğitim politikası...
. Yerel boyut ise, uluslararası siyasal kurumsallaşma eğilimlerine paralel olarak güç kazanmakta. Birçok alanda demokrasiler vatandaşlarına en yakın ölçekte siyaset üretmek, uygulamak ve hesap vermek zorundalar. Vatandaşın talebi ve uygulanacak olan politikanın başarısı bunu gerekli kılmakta. Vatandaşa yakınlığın bir önemli boyutu daha var. Liderin kişiliği, sosyal duruşu toplumu etkileyebiliyor. Özellikle gençleri. Efendi, saygılı, nezaketli tavırlar da etkili oluyor, sert, sataşkan tarzlar da.
Somut politikalar
Hedefleri, araçları, uygulama takvimi, topluma hesap verebilirliği somut politikalar yarışmalı siyaset sahnesinde. Küresel, ulusal ve yerel boyutlar da topluma sunulacak siyaset önerilerinin bir biri ile karşılıklı etkileşimi göz ardı edilmemeli. Örneğin her demokraside zaman zaman iktidarlar çok kısa vadeli ve bireysel çıkarlara takılabilir. Bunun sonucunda bazı kişiler iş bulabilir. Bazı şirketlerin iş hacmi artabilir. Başka ekonomik çıkarlar gelişebilir. Fakat bu kalıcı mı? Ulusal ölçekte ekonomiyi büyüten ve kamu maliyesine katkı sağlayan bir siyaset mi söz konusu? O ülkedeki hükümetin yerel siyaset olanaklarından ekonomik olarak nasiplenen kişi ve şirketler orta vadede dünyadaki rekabet koşullarına göre bir atılım fırsatı mı yakaladılar? Daha iyi eğitim, yeni beceriler, yeni teknolojiler, ürün veya hizmette bir yenilikçi yaklaşım ile ülke çapında ve dünya pazarlarında daha güçlü olmak için mi teşvik edildiler? Ülke hangi bireysel özgürlük ortamı, insan sermayesi ve yeni teknolojiler ile yükselecek?
İleride, “yakın geçmişin tarihi” yazılıyorken, Türkiye’nin 2010 sonrasında kendini bekleyen siyasal riskleri beklenmedik bir şekilde fırsata, krizleri atılımlara, kaygıları iyimserliğe ve bir kere daha makûs talihini zafere dönüştürebildiği geçmeli kayıtlara. İleri demokrasinin, etnik, dinsel, cinsel, kültürel dogmalardan uzak, kendi ile barışık çoğulcu bir toplumun, sosyal sorumluluğun, ulusal özgüvenin, yaratıcılığın, girişimciliğin ve refah toplumunun tarihini yazmak kolay değil. Türkiye’nin yakın geleceği aynı zamanda özgürlüğün tarihi olabilmeli.
Şair Paul Eluard’ın adını okul defterlerine, duvarlara, ağaçlara, güneşe, kuma, kara, yağmura, taçlara, silahlara, çocukluk anılarına ve kuşların kanatlarına yazdığı ‘özgürlük’.
Zülfü Livaneli’nin bestesi ile Türkiye kültürüne ezgi olarak yerleşen “özgürlük”.
Türkiye’nin, Türkiye gençliğinin 21. yüzyılda önünü açacak en önemli etken olan “özgürlük”.
Son sınır.