"AB`NİN GELECEĞİ ÇOK ÇEMBERLİ AVRUPA, TÜRKİYE DE ÜYE OLACAK"
Bahadır Kaleağası
Kasım, Türkiye ile AB arasındaki müzakerelerin başlamasının 7. yılı idi. 5`i Fransa, 8`i Güney Kıbrıs Rum Yönetimi tarafından bloke edilmiş olan fasıllara rağmen Türkiye üyelikten vazgeçmiş değil. Hükümet yetkillileri her fırsatta AB`den vazgeçmediğini söylüyor. TÜSİAD`in girişimi ile Türk ve Fransız akademisyenler, politikacılar ve işadamları tarafından kurulan Boğaziçi (Bosphorus) Enstitüsü`nün iki gün süren toplantısında Avrupa`da yaşanan kriz, AB`nin ve Türkiye-AB ilişkilerinin geleceği konuşuldu. Bosphorus Enstitüsü Başkanı Dr. Bahadır Kaleağası ile Avrupa`nın geleceğini ve üyelik ilişkilerimizi konuştuk. Kaleağası, `Türkiye`de günlük yaşam giderek Avrupa standartlarına yaklaşıyor. Bu Türkiye`nin AB`den vazgeçmeyeceğinin bir kanıtı. Türkiye`nin üyeliği her iki tarafa da kazandırır` dedi.
Türkiye için AB olmazsa olmaz mı?
Türkiye son 15 yılda çok eksenli bir ülke olarak hızla güçlendi. Uluslararası ilişkilerde Türkiye`nin milli menfaatleri açısından AB ana eksen olmaya devam ediyor fakat yegâne eksen değil. Türkiye aynı zamanda Amerika`dan Avrasya`ya ve Afrika`ya uzanan küresel perspektifte birçok eksende gelişiyor. Zaten dünya artık çok eksenli. Avrupa ülkeleri de, G20 ülkeleri de bu çok eksenli küresel ortama uyum sağlayan bir evrim içindeler. Türkiye`nin Avrupa`da güçlü olması, dünyanın geri kalanı ile ilişkilerinde de güç kaynağı olmakta.
TÜRKİYE AVRUPALI ALGILANIYOR
Nasıl?
Çinli olsun, Arap, Amerikalı, Rus olsun dünyanın farklı yerlerinden yatırımcılar için Türkiye`nin müstakbel AB üyesi güçlü bir demokrasi ve ekonomi olması belirleyici bir kıstastır. Çünkü yatırımcılar AB üyesi ya da aday üyesi bir ülkeye yatırım yapmanın kendi yatırımları için de güvenli bir liman olduğunu biliyorlar. Avrupalılık Türkiye`nin uluslararası markasının temel unsurudur. Türkiye Avrupalı demokratik ve ekonomik standartlarda ve aynı zamanda Avrasyalı dinamik ve girişimci toplum özellikleri ile cazibeli bir marka geliştirebilir.
Peki AB`nin geleceği ne olacak?
AB dağılmayacak ve varlığını korumaya devam edecek. TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner Bosphorus Enstitüsü`nün toplantısında şunu ifade etti; `Türkiye`yi ilgilendiren pek çok karar AB`de alınmaya başladı. Yani üye olmasak da onların aldıkları kararlardan etkileniyoruz. Bu yüzden içinde olmak, karar süreçlerine katılmak daha önemli hale geliyor`. Bugün aynı şeyi Norveç ve İsviçre tartışıyor ve AB`ye üye olmayı gündemine alıyor. Türkiye AB`nin aldığı pek çok karardan doğrudan etkileniyor. O halde neden dışında kalsın bu sürecin?
Değişen Avrupa nedir, nasıl bir değişim söz konusu?
Avrupa dediğimizde bir statik fotoğraftan değil, sürekli akan bir filmden bahsediyoruz. Dünya değişiyor, Avrupa değişiyor. Türkiye değişiyor. Küresel değişim Türkiye`nin lehine işliyor. Bunu iyi kullanmak gerek. Euro krizi mali kriz değil bir yönetim kriziydi. Krizden çıkış da AB`nin yönetim yapısının değişmesi ile olacak.
ÇOK ÇEMBERLİ AVRUPA
Nasıl olacak bu?
Farklılaştırılmış entegrasyon. `İki vites` de deniyor ama değil. Aslında ifade edilen kurgu `çok çemberli Avrupa`, `çok merkezli Avrupa`.
Ne demek bu?
Bugünkü AB daha da genişleyecek, aynı zamanda kendi içinde bir grup ülke daha derin bir siyasi ve ekonomik birlik kuracak. Geniş AB çemberi ve içinde çekirdek AB. AB`nin üye sayısı Hırvatistan`ın da katılımı ile 28`e çıkacak. Potansiyel olarak 35-40 üye olabilir. AB artık şunu gördü; mevcut 27 üye ülke ile hızla siyasi birlik kurma imkânı yok. Ama değişen dünyada siyasi ağırlığın olması ise genişlemeye bağlı. Dünya rekabet koşullarına uyum sağlayacak bir esneklik ve genişlemeye ihtiyaç var. Yani Türkiye dâhil, İsviçre, Norveç, Balkan ülkeleri hepsi AB üyesi olabilir. Çünkü AB`nin bunlara da ihtiyacı var.
Bu iki hedef çelişik ama…
Evet. Hem hızlı karar almak ve kazanımları korumak hem de genişleme ihtiyacı var. İşte bu çelişkiyi aşmak için önerilen model iki çemberle ilerlemek. Biri merkezde daha federal bir Avrupa. Diğeri, bu çekirdek Avrupa`nın da içinde yer alacağı mevcut geniş AB.
ZAMAN TÜRKİYE`NİN LEHİNE
Türkiye olacak mı bu merkezde?
Üye olduğu zaman ve Euro kriterlerini yerine getirdiği zaman olabilir ama ilk aşamada geniş AB çemberi içinde olacak.
Bu model, Almanya`nın önerdiği `İmtiyazlı Ortaklık` önerisini geçersiz kılıyor o zaman…
Aynen. O mevcut AB yapısı dışında bir ortaklık önerisiydi. İki çemberli, çok merkezli Avrupa bu seçeneği zaten geçersiz kılıyor. Zaman Türkiye`nin lehine işliyor. Türkiye büyük bir sıçramanın eşiğinde olabilir. Türkiye`nin bu süreçte yapması gereken demokrasi, insan hakları, özgürlükler ve toplumsal kalkınma konularında daha hızlı adımlar atması. Şunu ifade etmekte yarar var. Türkiye`nin AB üyesi olması, diğer eksenleri ihmal etmesini gerektirmemeli. Aynı anda Türkiye hem AB üyesi hem de bölgesinde lider olabilir. Türkiye bu çok eksenli yaklaşımını korumalıdır.
Neden AB Türkiye`nin üyeliğine mesafeli?
Hepsi değil, özellikle geçmişte göç almış ve bugün sosyal entegrasyon sorunları yaşayanlar. Bu ülkelerde aşırı sağ, göçmen karşıtı ve milliyetçi partiler bazen güçleniyor, oy oranları yüzde on seviyesini aşabiliyor. Bu sefer toplumun bir kesiminde her yeni projeye, açılıma, AB konusuna ve AB`nin genişlemesine karşı tepkiler oluşuyor. Türkiye gibi tanınma sorunu daha fazla olan, halkının çoğunluğu Müslüman olan bir ülke söz konusu olduğunda bu tür demokratik tutarlılıktan yoksun tepkiler daha da belirginleşiyor. Bazı siyasetçiler de bunu siyasi hamaset konusu yapabiliyor. Bu tamamen bir güçler dengesi sorunu. Türkiye`de demokrasi, insan hakları ve ekonomi ilerledikçe, diğer ülkelerin iç siyasetinden daha az etkileneceğiz.
Ama AB`de bu konuda bir teşvik yok…
AB`ye üyelik sürecinde ancak küçük ülkeler himayeye alınır, arkadan itilir. İngiltere, İspanya gibi büyük ülkelerin AB üyeliği hep zorlu olmuştur. Türkiye kendini etkileyen politikaların karara bağlandığı sistemde doğrudan yer alarak ulusal egemenliğini daha iyi koruyabilmek için AB üyesi olmalı. Bu üyelik zaten çok çemberli Avrupa eğilimi sayesinde yakın zamanda daha kolaylaşacak.
Brüksel Türk şehri gibi
Türkiye-AB ilişkilerini iki açıdan izlemekte fayda var. Siyasi ve toplumsal boyutlar farklı. Siyasi açıdan, yani üyelik müzakerelerinde ilişkiler durmadı ama çok ağırlaştı. Dünya ve Avrupa o kadar hızlı değişiyor ki, ilişkilerin yavaş ilerlemesi göreceli bir duraklama yaratıyor. Artık AB sürecini hızlandırmak gerekiyor. Çünkü şu anda hem dünya hem Avrupa hem de Türkiye`nin dinamik ve potansiyeli bunu gerektiriyor.
Diğer açıdan durum nedir?
Türkiye-AB arasındaki bütünleşme, toplumsal entegrasyon, karşılıklı ilişkilerin geliştirilmesi, yaşamı düzenleyen standartlar, yasal düzenlemeler gibi konularda siyasi tablodan farklı bir görüntü var. Türkiye bu alanlarda AB yolunda devam ediyor. Gümrük Birliği ve Tek Pazar mevzuatına uyum yüzde 50`nin üzerinde. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları sabah uyandıklarında işte, okula, alışverişe giderken, evde zaman geçirirken kısaca günlük hayatlarında Avrupalı kuralların, standartların, hukukun belirlediği ortamda yaşıyorlar.
TÜRKİYE AB STANDARTLARINDA YAŞIYOR
Tüketici haklarından tutun, gıda güvenliğine, çevre politikalarına sosyal alana kadar. Kısaca günlük yaşam giderek AB`ye kısmen uyum sağlıyor. Belki içinde yaşadığımız için fark edemiyoruz ama yaşam standardımız giderek Avrupalılaşıyor. İşte yapılması gereken siyasi müzakereleri hızlandırarak bu kazanımların pekişmesidir. Bu sürecin en büyük kazananı Türkiye`dir, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarıdır.
Bugün gelinen noktada AB üyeliği sanırım vazgeçilmez…
Evet. Bugün Türkiye birçok açıdan AB`de yaşıyor. Kamuoyunda siyasi ilişkilerde yavaşlığa rağmen bu ilişkilerin sıklığını gösteren en önemli gösterge Türkiye ile Brüksel arasındaki hava trafiğidir.
Nasıl yani?
Bugün Türk Hava Yolları`nın Brüksel hattı turizm yolcusu dışında da muazzam yoğun. Türkiye`den Brüksel`e siyasetçi, bürokrat, iş dünyası insanı, akademisyen, sivil toplum temsilcileri, belediyeler, öğrenciler gibi çok kesimden müthiş bir trafik var. Bunun istisnası medya. Medya nedense Brüksel`e yeterince ilgi göstermiyor, orada olanları yeterince yansıtamıyor. Bugün Brüksel sokaklarında AB üyeliği çerçevesinde, ortak projeyle olsun, ziyaret olsun, işbirliği olsun her alanda çalışan Türkiyeli vatandaşları, heyetleri görmeniz mümkün. Bunun en büyük nedeni Türkiye-AB entegrasyonun artmasından kaynaklanıyor. Kısaca özetlemek gerekirse Türkiye-AB ilişkilerinde siyasal açıdan bir duraksama var ama diğer taraftan karşılıklı işbirliği ve entegrasyon çerçevesinde derinleşen bir işbirliği var. Bunun son yıllarda Brüksel`de açılan temsilciliklerde ve uluslararası kurumlara üyeliklerde de görmek mümkün.
Kaynak:Yeni Şafak - Murat Aksoy, 12 Kasım 2012