Doç. Dr. Mustafa DÖNMEZ
İkinci dünya savaşında zarar gören Batı avrupa, medeniyetini tekrar inşa etmek için, el gücüne ihtiyaç duyarak, gelişmekte olan ülkelerle anlaşma yaparak işçi talebinde bulunmuştur. Dolayısıyla 1960 yıllarında Türkiye ve Fas başta olmak üzere Cezayir ve Tunus gibi nice ülkelerden çalışmak maksadıyla Almanya Fransa, Hollanda, Avusturya, Belçika gibi Batı Avrupa ülkelerine bir çok insan göç etmiştir3. Ancak para kazanma maksadıyla gelen bu göçmen insanların zamanla dini sosyal ve kültürel alanda bir çok ihtiyaçları doğmuştur. Sözkonusu ihtiyaçların arasında dini vecibeleri yerine getirmek maksadıyla dini hizmetler sunacak imam veya din görevlisi ihtiyacıydı. Dolayısıyla imam yetiştirme konusu, Avrupa’nın merkezi olan Belçika’yı sürekli bir şekilde meşgul etmiştir. Kral Baudouin döneminde petrol ihtiyacından dolayı Suudi Arabistan’a şirin görünmek amacıyla 1974 yılında İslam dinini resmen ikinci din kabul etmesiyle Belçika4, Avusturya’dan sonra İslam dinini resmen tanıyan Avrupanın ikinci ülkesi olmuştur. Böylelkle 1976 yılında islam dini eğitim programı, Belçika’nın milli eğitimine bağlı ilk, orta ve lise okullarının ders müfredatına girmiş, dini eğitim veren ilk öğretmen ve din görevlileri göreve başlamıştır. Dün ve bu gün, Belçika’nın cami ve okullarında dini hizmet veren görevliler, nasıl temin edilmiştir? Bunları hangi kurumlar yetiştirmiştir? Belçika otoritesi hangi kriterlere uygun din görevlisi veya imamların yetişmesini istiyor? İmam yetiştirme sorunu nasıl çözülür? Bu ve benzeri sorulara cevap vermek amacıyla bu yazı kaleme alınmıştır.
BELÇİKA’DA İMAMLIK VEYA DİN GÖREVLİĞİNİN TARİHÇESİ
Belçika yetmişli yıllarda İslam dinini resmen tanımasıyla, imamlık ve din görevlinin meşruuluğunu da kabul etmiş oldu. Ancak ülkede imamları yetiştiren kurumların bulunmamasından dolayı imamların islam ülkelerinden getirilmesine izin vermiştir. İslam dininin tanınmasına paralel olarak, Suudi Arabistan krallığı tarafından Brüksel’de kurulan ve Rabıta’nın5 kontrolü altında tutulan İslam kültür merkezi, Kuzey Afrika’dan gelen Fas Cezayir, Tunus ve bazen de Mısırlı imamlarını Belçika’daki bir kısım camilere tayin etmesiyle camilerin idare ve organizesi konusunda önemli rol oynamıştır6. T.C. Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı Türk camilerine ise, din hizmetleri müşavirlği aracıyla ülkemizden gelen imamların tayini gerçekleşmiştir7. Belçika’da bulunan sivil toplum kuruluşları ve bazı islami cemaatler de kendilerine bağlı camilere insiyatiflerini kullanarak, ya ülkelerinden emekli imam ya da kendilerinin yetiştirdikleri kimseleri imam tayın etmişlerdir8.
Ne varki, dış ülkelerden Belçika’ya getirilen söz konusu imamlar, bir taraftan ülkesinden aldığı kültür ve din anlayışının farklı oluşu, diğer taraftan da geldiği ülkenin hayat şartlarını, kanunlarını bilmemesi, ülkenin sosyo-politik ve kültürel yapısından habersiz olması ve dilini konuşamaması nedeniyle bir çok sorunu beraberinde getirmiştir9. Hatta bazen anlaşmazlıklara ve ülkenin bulunduğu konumuma uymayan dini söylemlerin ve fetvaların yaygınlaşmasına neden olmuştur. Bu durumu farkeden Belçika, dış ülkelerden gelen imamların yerine, toplumla gerek dil yönüyle gerekse kültür açısından kolayca iletişim kurabilecek imamların var olabilmesi için sözkonusu görevi üstlenecek kişilerin Belçika’da yetiştirilmelerinin daha doğru ve gerçekçi olacağı ve farklılıktan kaynaklanan anlaşmazlıkların bu şekilde kalkacağını vurgulayarak bu alanda formasyon verecek eğitim kurumlarının açılmasını öngördü. Aslında Belçika otoritesi bu kararıyla iki hedefin gerçekleşmesinı planlıyordu. Birincisi, Avrupa’nın sentezine uygun bir islam anlayışını yaygınlaştırmak, diğeri de göçmenleri kendi ülkesine göre asimile etme projesini uygulamaktı. Dolayısıyla imamlık veya din görevliliği alanında formasyon verecek eğitim kurumlarının kendi kontrolü altında olmasını talep ediyordu. Daha seksenli yıllarda, adı geçen İslam kültür Merkezine kendi bünyesinde imam, din görevlisi veya din dersi öğretmen yetiştirecek bir enstitünün kurulmasını teklif etmiştir. Nitekim o yıllarda Avrupa İslam Enstitüsü kuruldu. Böylelikle Belçika okullarına din dersi öğretmeni ve Türk olmayan camilere imamların tayin etme görevini İslam Kültür Merkezi üstlenmiş oldu10. Maalesef bu kurum, Belçika’nın öngördüğü kriterleri gözönünde bulundurup, ülkenin şartlarını nazarı itibare alarak göçmen toplumların ihtiyacı olan kadroları yetiştiremedi.
Durumun farkında olan Belçika hükümeti, İslam Kültür Merkezini tedrici bir şekilde devreden çıkarmak istiyordu. Ancak bu kurumun yerine müslümanlara bir alternatif sunması gerekiyordu. Nitekim 1992 yılında din dersi öğretmenlerin dosyalarıyla ilgilenecek bir teknik komitesi kurulmuş, akabinde 1993’te seçim yoluyla kurulan ilk İslamı temsil kurumu11 1994 yılında Belçika’nın Adalet Bakanlığı tarafından resmen tanınmıştır. Böylelikle İslam Kültür Merkezinin yetkileri, önemli derecede kısıtlanmıştır. Bununla kalmayarak zaman zaman Belçika medyasının hedefi olmuştur.
BELÇİKA’DA DİN GÖREVLİSİ YETİŞTİREN GÜNÜMÜZ EĞİTİM KURUMLARI
11 Eylül 2011 tarihinde Amerika’da meydana gelen ikiz küle saldırı sonrası, dünyanın dengesi değişmiş, Amerika ve Avrupa’nın gözleri İslam dünyasına çevrilmiştir. Körfez ülkeleri içerisinde özellikle Suudi Arabistan kara listeye alınınca, Suuda bağlı olan Brüksel’deki İslam kültür Merkezi’de bundan nasibini almıştır. Belçika hükümeti, sözkonusu Merkezin sahip olduğu bütün yetkileri elinden alarak12, İslam kültür Merkezini tamamen devre dışı bırakmış, yetkileri İslamı temsil kurumuna vererek, Adalet Bakanlığı’nın tanıdığı tek yetkili mercii kılmıştır. Halen bu kurum Belçika’daki müslümanları temsil eden tek resmi kurum olup, gerek türk olmayan camilere imamların tayini konusunda, gerekse din dersi öğretmenlerin okullar için yerleştirilmesi konusunda, ayrıca camilerin resmen tanınmasıyla ilgili icraatler konusunda Belçika’daki müslümanların başvurduğu resmi makam olmuştur. Belçika’da bulunan 380 cami içerisinde son verilere göre 295 cami tanınmıştır. Sözkonusu tanınan camilerin 154’ü Flaman bölgesi, 87’si Wallon bölgesi, 54’de Brüksel şehrinde bulunmaktadır13. Bir caminin resmen tanınmasının önşartı olarak, en az 250 kişilik bir cemaate sahip olmasıdır14. İşin garip tarafı tanınan veya hala tanınmamış olan camilerin tamamının resmi statüsü dernek statüsü olup, İslam kültür Merkezindeki cami hariç, diğerlerinin hiçbirisi cami statüsünde değildir. Adalet Bakanlığı tarafından resmi olarak atanan ve devletten maaş alan imamların sayısına gelince, 40’a ulaştığı ve 250 imamın da İslamı temsil kurumunun kontrol altında görev yaptığı bildirilmektedir.
Kadroların tayini konusunda yetkili olan sözkonusu, İslamı temsil kurumu, ne yazık ki, kadroların yetiştirilmesi konusunda var olan boşluğu dolduramamıştır. İslam kültür merkezinin bünyesinde var olan Avrupa İslam Enstitüsü, Merkezin yetkilerini kaybetmesiyle, tesirsiz hale getirilmiş, verdiği diplomalar geçersiz sayılmıştır. Bir taraftan cami ve okullarda görülen din görevlisi ve din dersi öğretmen eksikliği, diğer taraftan, Belçika hükümetinin, müslüman kadrolarının Belçika’da yetiştirilmesi konusundaki yaklaşımı ve kriterleri nedeniyle, arzu edilen kadroların yetiştirilmesi için eğitim verecek yeni kurumların tesis edilmesine ihtiyaç duyulmuştur. Kısa bir süre içersinde, Academie al Khayriya16, Tekaful, Enstitüt des Etudes İslamiques Al Khali17l, Rabıtat’ul aimma18, gibi eğitim kurumlar ortaya çıkmıştır. Ancak sözkonusu kurumların organize eksikliği, aralarındaki anlaşmazlıklar ve çekişmeler, akademileşme sürecinde Belçika üniversiteleriyle yardımlaşmamaları, devletten imam yetiştirme projesi için tahsis edeceği bütçeden aslan payı almak için bilir bilmez kişlerin sözkonusu projeyi sahiplenme gayretleri, Belçika otoritesini bu konuda geri adım atmaya, sözkonusu kurumların verdiği diplomalarını tanımamaya ve kendileri için garantör olacak, kendi kontrolünde çalışacak kurum arayışına götürmüştür. 2006 yılına kadar süren bu arayış, Louvain’deki Katolik Üniversitesi bünyesinde çalışan CISMOC19 adında Felice Dasseto adıyla bilinen bir İtalyan oryantalistin başkanlığında araştırma merkezinin başlattığı, formation continue en sciences religieuses20 adlı programın kabul edilmesiyle sonuçlanmıştır. Günümüze kadar devam eden sözkonusu formasyona 2006 yılında genelde arap olan öğrenciler katılmış 15 kredilik bir programa katılım neticesinde 50 kişi mezun olmuştur.
Belçika’daki T.C Büyükelçiliğine bağlı din hizmetleri müşavirliği, din görevlisi yetiştirmek amacıyla resmen tanınan bir islam enstitüsü kurma girişimleri sonuç vermeyince21, Diyanet İşleri Başkanlığı Uluslararası İlahiyat projesini gerçekleştirerek din görevlisi yetiştirme faaliyetini, Batı Avrupa’da ikamet eden liseyi bitirmiş Türk uyruklu öğrencilerini ülkemizdeki ilahiyat fakültelerine yerleştirerek orada yetişmelerini sağlamak suretiyle sorunu bu şekilde çözmüş görünmektedir. 2006 yılında 18 öğrenciyle başlatılan bu proje sayesinde, 14 farklı ülkeden 475 öğrencinin devam ettiği programa de şimdiye kadar 112 öğrenci mezun olmuştur22. Sözkonusu mezun olan öğrencilerin Belçika’ya dönüp, varolan boşluğu yavaş yavaş doldurmaya başladığı görülmektedir. Ancak mesele Belçika’da yaşayan bütün müslümanların dini ihtiyaçlarına cevap vermek olunca, Sözkonusu öğrencileri ülkemizde yetiştirme faaliyetinin ne kadar sınırlı olduğu görülmektedir. Çünkü Belçika’da yaşayan ister türk vatandaşı olsun isterse olmasın, her öğrencinin bu ilahiyat programından yararlanamadığı açıktır. Durum böyle olunca, başka alternatiflerin ortaya konulması gerekiyordu.
Sözkonusu alternatiflerin başında gelen ve aynı amaçları gerçekleştirmek ve ihtiyaçlara cevap vermek üzere, Hollanda daki Avrupa İslam Üniversitesi şubesi olarak, 19 Eylül 2007 tarihinde kurulan Brüksel İslami İlimler Fakültesi’dir. Avrupa Birliği’nin merkezi Brüksel şehrinde hizmete açılan sözkonusu fakülte, lisans ve lisansüstü programlarını Bolonya eğitim sistemi üzerine uyarlamış, doğu ve batı olmak üzere bir çok üniversite ve eğitim kurumuyla işbirliği protokolu imzalamıştır. Belçika’da üst düzeyde araştırmacı, eğitimci, din görevlisi ve manevi rehberler yetiştirmeyi hedefleyen bu fakülte, aynı zamanda İslam kültürünün Müslümanlar arasında yaşatılmasına Müslümanların içinde yaşadıkları topluma kültürel açıdan katkıda bulunmalarına da öngörmektedir23. 21 Ekim 2010 yılında Devlet Bakanı Faruk Çelik bey’in, 03 Şubat 2012 yılında Devlet Bakanı Bekir Bozdağ’ının Avrupa İslam Üniversitesine yaptığı ziyaretle Türkiye ile üniversitenin ilişkileri güçlenmiş ve diplomaların tanınması vaadini almıştır. Akabinde 28 şubat 2012 tarihine Diyanet İşleri Başkan yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Emin Özafşar Bey’in üniversiteyi ziyaret edip anlaşma teklifiyle uluslararası ilahiyat projesi eğitim programından sonra Avrupa ülkelerine tekrar dönen türk öğrencilerin sözkonusu üniversitede ilahiyat alanında yüksek lisans yapmaları imkanı doğmuş oldu.
Her ne kadar Belçika otoritesi bu tür kurumların açılmasına izin verse de, diplomalarını tanıma konusunda hala her hangi bir adım atmış görünmüyor. Dolayısıyla Belçika’nın bu tutumunu anlamış değiliz. Bir taraftan din görevlilerin Belçika’da yetişmelerinin zorunlu olduğu ifade edilmekte, diğer taraftan da sözkonusu elemanları yetiştiren ve Belçika devletinin imam yetiştirme projesine katkı sağlayan müslümanların kurumlarını tanınılmamaktadır. Bu çelişkinin anlamını, Belçika’daki siyaset adamları vermek durumundadırlar. Çünkü bu tutum resmen, müslümanlara yapılan çifte standart bir uygulamadır.
BELÇİKA’DA DİN GÖREVLİSİ YETİŞTİRME KONUSUNDA GELİNEN SON DURUM
Avrupa’ya göçün ellinci yılına girmiş olmamıza rağmen Belçika otoritelerinin hala din görevlisi yetiştirme meselesini çözememiş olması, müslümanlar için bir talihsizliktir. Çünkü Belçika’ya komşu olan Almanya, Fransa ve Hollanda gibi Avrupa ülkelerine baktığımızda, İslam dini resmen tanınmış olmamasına rağmen, Belçika’dan bir adım ileride olduğunu görürüz. Sözkonusu ülkelerde imam veya din görevlisi yetiştirilmesini müslüman eğitim kurumlarına izin verilmiştir. Hatta Hollanda hükümeti, söz konusu görevi üstlenen ve bu alanda ciddi çalışan eğitim kurumlarının diplomalarını resmen tanımıştır25. Kanaatimize göre bu sorunun çözülememesinin sebebi, Belçika hükümetiyle müslümanlar arasında ciddi anlamda bir güvensizliğin, diyalog ve koordinasyon eksikliğinin var olmasıdır. Nedeni diğer batı ülkelerden farklı olarak, Belçika’ya göçedenlerin sosyal yapısı yönüyle, tek tip insan türü olup bilgisiz ve kırsal bölgeden gelmesi26, haklarını savunma konusunda başarısız olmalarının da bu konuda etkili olduğu söylenebilir. Dolayısıyla, Belçika politikacıları, imam yetiştirme faaliyetinin kendi resmi kurumlarının üstlenmesini sürekli bir şekilde savunarak konuyu gündeme getirmişlerdir. Hatta dini kurumların finansman uzmanı Jean-François, imamların kontrolü edilebilmesi için her camiye iki imamın gerekliliğini savunmuş, ‘biri kendi ülkesinden gelen, diğeri de Belçika’nın toplumsal yapısını iyi bilen’ kişi olması gerektiğini belirtmiştir. Bir de imamlara iki yönlü, yani hem ilahiyat hem de dil ile batı kültürü alanında formasyon sunulması için ULB ile UCL gibi üniversitelerin bu konuda desteklenmesini vurgulamıştır27. Ancak sözkonusu alanları kapsayacak köklü bir formasyon programının hal-i hazırda olmayışından yakınılmaktadır. Durum böyle iken, Leuven Katolik üniversitesinin 2014 yılı için hazırlanıp sunduğu, Dünya dinleri, dinlerarası diyaloğ ve dini etütler, şeklinde islam ilahiyatının da yer aldığı lisansüstü programını onaylayan Flaman hükümeti eğitim ve gençlik bakanı sosyalist Pascal Smet, 12 Haziran 2013 tarihinde verdiği demeçte, Flaman bölgesinde islam alanında akademik çerçeveyi oluşturmmak için bu önerinin önemli bir aşama olduğunu ifade etmiş, Belçika’daki kamusal kurumlarının, imamları resmi olarak yetiştirmelerinin mümkün olmadığını, bu master programı sayesinde din görevlisi olunabileceğini ve arzu eden her öğrenciye açık olduğunu söylemiştir28. Ayrıca Bakan Smet, araştırmalara göre Belçika’da imamlar başta olmak üzere Müslüman önderlerin toplumun diline ve kültürüne yabancı olduğunu, “ithal” imamların Avrupalı genç Müslümanlarla iletişim sorunu yaşadığını iddia etmiştir. Pascal Smet, yasalarla empoze edilmesinden yana olmasa da imamların daha iyi eğitilmelerinde fayda gördüğünü ifade etmektedir. Müslüman toplumunun temsilcileriyle yaptıkları istişarelerde bu alandaki ihtiyaçları belirleyip Flaman bölge hükümeti ve Leuven, Gent ve Anvers üniversitelerinin işbirliğiyle farklı projeler gerçekleştirme kararı aldıklarını anlatan Smet, Leuven’de önümüzdeki yıl açılacak lisansüstü İslam eğitiminin temel amacının imam yetiştirmekten çok mevcut imamların, İslam’ı öğretenlerin, hastaneler, hapishaneler ve diğer kurumlarda görev yapan din görevlilerinin mesleki yeterliliklerini artırmaya yönelik olduğunu belirtmiştir. Smet, “ithal” imamların mesleki eğitimine yönelik başka bir çalışmanın ise Anvers Üniversitesi tarafından gelecek yıldan itibaren hayata geçirileceğini ve bu kapsamda açılacak kursta Flamanca, temel hukuk, Belçika’nın sosyal ve siyasi tarihi, Batı etiği ve ahlakı, kültürlerarası etkileşim derslerinin okutulacağını dile getirmiştir.29.
Flaman hükümeti eğitim ve gençlik bakanı Pascal Smet’in yaptığı açıklamadan bir kaç gün sonra, Wallon hükümeti yüksek eğitimden sorumlu bakanı sosyalist Jean-Claude Marcourt, ‘halka açık bir islami etütler enstitüsünün kurulması için yakında bir çalışma başlatacaklarını ilan etmiştir. Sözkonusu enstitünün misyonu, yükselen entegrisme karşı
Belçika’da varolan veya dışarıdan ithal edilen bir İslam değil, Belçika’nın kendi İslamını geliştirmeye destek vermek olacaktır, bu enstitü, imam ve din dersi öğretmenlerine, eşitlik ve hürriyet değerlerimize dokunmadan dini formasyon vermeğe yönelik’ olduğunu ifade ederken, sözkonusu formasyonun bir taraftan bilimsel kriterlere, diğer taraftan da demokratik değerlere cevap verecek nitelikte olduğunu savunan Wallon bakanı, Belçika’da İslamla ilgili müslümanlar için formasyon veren değişik yerlerin bulunduğunu ancak bunların hal-i hazırda demokrasiye uygun seviyede olmadığını belirtmiştir30. Sözkonusu enstitüyü kurma girişimleri Liège üniversitesine bağlı, sosyal bilimler enstitüsünde kurulmuş CEDEM31 tarafından yürütüleceği gelen bilgiler arasındadır.
Verdiğimiz bilgiler ışığında konumuzla ilgili gelinen son noktayı ele aldığımızda, gelişmeler sevindirici olsa bile, Belçika otoritesinin müslümanlara olan güvensizliği ve kültürlerine yabancı oluşu nedeniyle, imam veya din görevlisi yetiştirme projesinde müslümanların eğitim kurumlarını saf dışı ettiği açıkça müşahede edilmektedir. Bu şekilde tek taraflı olarak yürütülen bir projeye, özellikle Belçikada yayaşan müslümanları yakından ilgilendirdiği halde ortak edilmemesi, onlarda aynı güvensizliği doğuracak ve batılıların yetiştirdiği avrupalı imamlar, kendimize ait 15. asırlık kültür mirasımız ve kimliğimizden uzak olmaları hasebiyle müslüman göçmen toplumlarında hüsnü kabul görmeyecektir. Belçika’yı uzun yıllardan beri meşgul eden bu sorunu az önce belirttiğimiz girişimlerle çözdüklerini zanneden siyasi otorite, sorunu daha da derinleştirdiğinin farkında bile değildir.
SONUÇ
Avrupa Müslümanlığı anlayışı bir takım yeni umutlarla birlikte bazı kaygıları da beraberinde getirmiştir. Bu kaygıların bir kanadı inanca yönelik, diğer bir tarafı da egemenlik unsuruna dayalı kaygılardır. İnanca dayalı kaygılar daha çok geleneksel İslam anlayışına sahip olanlar tarafından gündeme getirilirken, egemenlik yönündeki kaygılar siyasi çevreler tarafından gündeme getirilmektedir. Bu durum akademik alanda daha geniş bir bilgi paylaşımı ve dayanışma zeminini zorunlu kıldığı gibi, siyasi açıdan da çok kültürlü yeni politikaları zorunlu kılmaktadır.
Özellikle göçmenlerin dışında kendi vatandaşının da İslam dinini tercih etmeleri ve tercih edenlerin sayısının ihmal edilemeyecek düzeye ulaşması, hem ihtiyaçların karşılanması, hem de milli politikaların yürütülmesi konularında yeni açılımları gerekli kılmaya başlamıştır. Diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, Belçika’da da özellikle dini ve sosyal ihtiyaçların başında, nitelikli imam, din dersi öğretmeni ve manevi rehberlik alanlarında uzman elemana ihtiyaç duyulduğu bir gerçektir. Nitelikli eleman yetiştirilmesi için de, akademik seviyede öğretim yapan kurumlara ve bu kurumlar arası bilgi paylaşımına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu durum Belçika için, İslamiyet’in varlığıyla göçmenlerin taşıdığı bir dış sorun olmaktan çıkarak bir iç sorun haline dönüştürmüştür. Tabiatıyla, Avrupa ülkelerinde Müslümanların varlığını ve buna bağlı olarak ortaya çıkan sorunları çağımızla sınırlamak mümkün değildir. Çünkü asırlar boyunca Müslümanlar farklı inançlarla birlikte, Avrupa dâhil çeşitli kıtalarda beraberce yaşama becerisini göstermişler ve bu durum hala devam etmektedir.
Belçika’da, beraberliği sağlıklı bir şekilde yürütebilecek, politika ve programlar geliştirilirken orada yaşayan bir milyon müslümanın dikkate alınmaması Avrupa demokrasisiyle çelişmektedir. İmam veya din görevlisi yetiştirilmesi konusunda yürütülen politika ve programların başarısız olması durumunda, düalist felsefenin bir yansıması olarak ortaya çıkan Doğu ile Batı insanı arasında çatışma zemini güçlenip, uzlaşı kültürü yerine çatışma kültürünün yer almasına yol açılacaktır.