Haberin yayım tarihi
2014-03-05
Haberin bulunduğu kategoriler

1915'İ 18 MART İLE HATIRLAYALIM.

Özellikle son yıllarda uluslararası alanda ve ne yazık ki artık ulusal medyada 1915 yılından bahsedildiği zaman ilk akla gelen sözde ermeni soykırımıdır.

İnternette arama motorlarına “1915” yazdığımızda önümüze ilk olarak “ermeni soykırımı” ifadesi çıkmaktadır. Oysa 1915 öncelikle, 18 Mart Çanakkale Zaferimizle ve bu zaferi getiren süreçle hatırlanmalıdır. Aslında 1915 Çanakkale Savaşı ve paralelinde Anadolu’nun doğusunda yaşananlar “ermeni soykırımı” iddialarının asılsızlığının en bariz ifadesi olmakla birlikte, bu iddianın sahibi olan toplumun “büyük ermenistan” rüyasının tamamen bir yalandan ibaret olduğunu ortaya koyan tarihi gerçekliklerdir.

Uzun yıllardan bu yana çok arzu etmeme rağmen Çanakkale’ye ilk ziyaretimi 2011 yılı Ramazan Bayramı tatilinde ancak gerçekleştirebildim. İmkanı ve fırsatı olduğu halde böyle bir ziyareti erteleyen hala bir hayli insanımız bulunmaktadır. Unutmamalıyız, ertelenen her gün tarihi gerçeklerin tarihin havasını soluyarak daha da derinden öğrenilmesi adına çok büyük bir kayıptır.

Tarihi kısmen yaşayarak görmek ne anlama gelmektedir, buna Çanakkale’de bizzat tanık olmaktayız. Çanakkale iskelesinden hareket eden feribota bindiğin andan itibaren bu tarihi yaşayarak hissedebiliyorsun. “DUR YOLCU. Bilmeden gelip bastığın bu toprak bir devrin battığı yerdir”, bu sözleri görerek ve hissederek ayak basıyorsun Gelibolu’ya.

Şehitlerimizin kanıyla sulanmış Gelibolu topraklarının her karışını gezerken insanın içinde daha önce yaşamadığı farklı bir hüzün duygusu beliriveriyor. Binlerce insanın bir arada ziyaret ettiği sayısız şehitliklerde onca insana rağmen çok farklı bir sükunet hakimdir. Herkes içinden kederleniyor bu ziyarette, ama gözyaşlarını saklayamayanlara da her adımda rastlamak mümkündür.

Çanakkale Gelibolu yarımadası ziyaretinin oluşturduğu duygu seli bırakın bir makale, bir kitap yazacak kadar kaynakça oluşturuyor insanda. Bu yazımda Çanakkale gerçeğini aynı tarihlerde gerçekleşen başka bir tarihi gerçeklikle ilişkilendirerek günümüzde yaşanan, ama üzerinde çok fazla durulmayan konulara çok kısaca dikkat çekmek isterim.

Çanakkale’de binlerce şehit verdiğimiz ve 18 Mart 1915’de zafer kazandığımız sıralarda bu sefer Türkiye’nin doğusunda baş gösteren hadiselere kısaca değineceğim. Ama öncelikle, 18 Mart 1915 ve öncesi Gelibolu’daki muharebelerde hayatını kaybedenler şerefine yapılmış olan şehitliklere dikkat çekmek isterim. Çanakkale, uğruna hayatını feda eden askerlerimizin canları pahasına Türkiye’nin kurtuluşunu sağlayan yüce bir mabettir. Bu mabedin içerisinde yatan binlerce şehidimiz ise birer melektir. Bunu biliyoruz, bilmeliyiz ve bileceğiz. Ama belki daha da önemlisi, Çanakkale bahsettiğim o sayısız şehitlikleriyle Türk Milletinin yüceliğinin ve hoşgörüsünün bir simgesidir ayrıca.

Gelibolu’daki Türk Şehitlikleri hakkında yazmaya zaman ve sayfalarımız yetmez. Ben burada çok yazılıp çizilmeyen Anzak, İngiliz, vs. işgal kuvvetleri mezarlıklarına dikkat çekmek istiyorum. Bu mezarlıkları yapanlar bizleriz. Şehitlerimize mezar yaparken, mezarları birer ziyaretgaha çevirirken ve üzerlerine Gelibolu’nun her tepesinde, yamacında birer Türkiye bayrağı dikerken düşmanlarımızı da unutmamışız. Düşmanına mezarlık yapan Yüce Bir Milletin evlatlarıyız biz. Çanakkale bizim millet ve ayrı-ayrı fertler olarak yüceliğimizin ve sınırsız hoşgörümüzün abidesidir.

Çanakkale’de Türk milleti olarak hoşgörümüzün farkına daha çok varmak mümkündür. Bu hoşgörümüz tarih boyunca ve günümüzde her zaman dost olarak görmek istediğimiz, ama bize düşmanları olarak bakan toplumlarca kullanılmıştır ve kullanılmaktadır. Daha geçen yüzyılın başlarında topraklarımıza göz dikerek bize silah çekenlerin torunları bugün gelip bizlerle aynı saflarda işgal kuvvetlerinin askerleri olan dedelerinin mezarlarını ziyaret ediyorlar Gelibolu’da. Azımsanmayacak sayıda İngiliz, Yeni Zelanda ve Avusturalyalı, vs. görmek mümkündür Çanakkale mezarlıklarında. Bu yazı ile vurgu yapmak istediğim konulardan biri de budur.

1915 yılında Çanakkale’de günde binlerce şehit verdiğimiz zamanlara Gelibolu ziyareti sırasında geri dönüyor insan. O günleri sanki yaşıyor gibi oluyorsun. “Çok okuyan değil, çok gezen çok bilir”. Bu ifadeye genelde karşı olmuşumdur, belki insanlara okumamak için bir bahane olabilir diye. Ama bu karşıtlığı da Çanakkale ziyaretim sırasında o topraklarda bıraktım. Çanakkale hakkında okuduklarımdan çok daha fazlasını gördüm o toprakları bizzat gezerken.

1915’de genci, yaşlısı Türk milletinin evlatları Çanakkale’de dış düşmanlara karşı savaşta canlarını verirken yaklaşık aynı tarihlerde ülkenin doğusunda yaşananlara dikkatinizi çekmek isterim. Söz konusu dönemde can çekişen Osmanlı’nın yabancı işgalcilere karşı direnmesini fırsat bilen Osmanlı vatandaşı olan ermeniler fırsatçılıklarını konuşturuyorlardı. Ülkenin doğusunda dış desteği de arkasına alan ermeniler yaşadıkları bu bölgede ermeni işgalcilik politikasının birer üyesi olarak kendi ülkeleri olan Osmanlı ve biz Türkleri haince hedef almaktan çekinmiyorlardı.

1915’de Anadolu’nun doğusunda yaşananların uydurma “ermeni soykırımı”nın aksine aslında ermenilerin gerçekleştirmiş olduğu “bir Türk soykırımı” olduğuna bazı değerli tarihçilerimizin dikkat çekmesine ve arşivleri karşılıklı olarak açma yönündeki ısrarlı tekliflerimize rağmen bu iddia tüm dünyayı daha da sarmaktadır gittikçe. Ermenilerin daha dün sayılabilecek kadar çok yakın bir tarihte Hocalı’da yaptıkları katliam ve eşi görülmemiş vahşetin kanı daha kurumadan “ermeni soykırımını” muhtelif ülkelerin parlamentolarında kabul ettirmeleri ise bu haksız iddianın ulaşmış olduğu en acı noktanın ifadesidir.

“1915 ermeni soykırımı” iddiaları her kademede tartışılırken ermenilerin ve yandaşlarının bugün “soykırım” dedikleri hadiselerin cereyan ettiği zamana kimse dikkati çekmemektedir. 1915 Gelibolu muharebeleri ile aynı yıl Doğu’da Ermenilerin başlattıkları saldırı, yağma ve soykırımın aynı zamana denk gelmesi bir tesadüf olamaz. 1915 yılında ermenilerin sadece Van’da haince katlettiği Türklerin sayısı 130" bini geçmiştir.

Günümüze gelince, bugün Batı’yı bir kenara bırakırsak İstanbul meydanlarına kadar taşabilen “ermeni soykırımı” iddiaları Avrupa’nın Türkiye’yi azınlıklar politikası konusunda sürekli olarak eleştirdiği zamana denk gelmektedir. Ermeni gazeteci Hırant Dink’in ölüm yıldönümlerinde “hepimiz ermeniyiz” diye yükselen sesler de ermeniler ve yandaşlarının fırsatçılığının ifadesidir. Dün Çanakkale’de Osmanlı’nın dış düşmanlara karşı mağlup olacağına kesin gözüyle bakan vatandaşımız olan ermeniler fırsatı kullanarak bizi Doğu’da arkadan vurmuştu. Bugün Hırant Dink’lerin ölümünü fırsat olarak kullanarak ekmeğini yiyip suyunu içerek yaşadıkları ülkeyi uluslararası mahkemelere şikayet etmekten, Türkiye Devleti ve Hükümeti’ne “yalancı” diyerek hakaret etmekten çekinmeyenler de yine onların torunları olan vatandaşlarımızdır.

Çanakkale’deki dış düşmanlarımızın mezarlıkları milletimizin hoşgörüsünün göstergesidir, demiştim. İstanbul meydanlarında bize meydan okuyan Türk vatandaşı ermenilerin bugünkü cesareti de onlarla aynı saflarda “hepimiz ermeniyiz” diyen ermeni olmayan vatandaşlarımızın höşgörüsünün sonucudur bir anlamda. Çanakkale mezarlıklarında ifadesini bulan höşgörümüz, 1915’de Doğu’da, günümüzde de İstanbul ve sonra Ankara dahil Dünyanın önemli başkentlerinde karşımıza “ermeni soykırımı” iddiası olarak çıkmaktadır.

Son zamanlarda Türkiye Cumhuriyeti Hükumeti adına yapılanlar dönüp kendimizi yaralayan hoşgörü sınırlarımızın çizilmesi adına önemli adımlardandır. Özellikle, ermenistanla olan sınır kapısının açılmayacağı yönünde koyulan kesin tavrın ardından yapılanlar takdire layıktır. Bugün ermenilerin Türk hoşgörülüğü sayesinde Türkiye’de neredeyse bizlerden daha çok hak sahibi olduklarının farkındayız ve buna daha çok dikkat çekmemiz gerekmektedir.

Türkiye’miz içerisinde var olan ermeni vakıfları ve onların faaliyetleri, ermeni işadamlarının ülkedeki etkinliği, diasporanın gücü ve etkinliğine tekrar-tekrar dikkat çekmeliyiz. En önemlisi, Türk olan vatandaşlarımızdan bazılarının özellikle kendi milletinin geçmişte yaşadıklarını bildiği halde “beynelmilelcilik” adına ermenilerin yanında olması, “hepimiz ermeniyiz” demekten çekinmemeleri özellikle yaralayıcı bir durumdur. Bu insanlara biz Çanakkale’de şehit verirken ve can çekişirken destekledikleri o toplumun üyelerinin aynı tarihlerde ülkenin doğusunda dedelerimize, ninelerimize, kundaktaki bebeklerimize ve annelerine çektikleri silahın ucunu görmelerini ve hissetmeye çalışmalarını tavsiye ederim. En önemlisi, bu insanlarımıza sormak istiyorum, Türkiye’de yaşayarak Türkiye’yi aşağılayıcı tavırlarıyla uluslararası kurumlara şikayet etmekten çekinmeyen bu toplumun yaptıklarının yarısını sizler ermenistanda yapabilir misiniz? ermenistanda bırakın erivanın merkezinde, herhangi ermeni köyünde “hepimiz Türküz” diyebilir misiniz? Yanıtınız “evet” ise o zaman bir denemeye kalkın, görelim cesaretinizi ve en önemlisi, yandaşı olduğunuz o toplumun Size tanıyacağı hoşgörüyü.

Artık uyanma zamanı çoktan gelmiştir. Bu uyanışın başlangıcını Kars’ta koyduk, ucube heykelini yıktık. En önemlisi, bu yıkımı tereddüt etmeden bizzat Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti yaptı. Ardından ermenistanla olan sınır kapısının açılması yönündeki temel şartlarımızı kesin olarak ortaya koyduk. Bunu ortaya koyarken “ermeni soykırımı” iddialarından vazgeçilmesi gerektiğinden, Azerbaycan’ımızın ermeniler tarafından işgal olunan topraklarının kayıtsız ve şartsız olarak derhal boşaltılması şartından taviz vermedik. Olmayan dostluğun heykelini dikmekle yıllardır kendi-kendimizi aldatmışız. Hoşgörü ve anlayışımızı kendimize zarar vermeyecek şekilde ayarlamamız gerektiğini toplumun her kesimine anlatmalıyız. Komşularla sıfır sorun temelli dış politika uluslararası ilişkilerde en temel anlayış ve yaklaşım olmalıdır. Ama bu politikamızın bizim yıllarca dost olarak görmeye çalıştığımız aslında düşmanımız olan toplumlarca fırsat olarak Milletimize karşı kullanılmasına asla imkan tanımamalıyız.

26 Şubat 2012 tarihinde İstanbul’da gerçekleştirilen Hocalı mitingine katılan ve destek veren, bu miting öncesi ve sonrasında tüm yurtta yapılan etkinliklerde iştirak eden her bir Vatan evladımız milli birlik ve beraberliğimize derin katkı yapmıştır. Çanakkale Savaşı sırasında bizi Doğu Anadolu’da arkadan vuran hainlere, bu hainlerin Karabağ’da soykırım yapan torunlarına ve onların batılı yandaşlarına gerçek soykırımın mimarının ermeniler, kurbanının ise biz Türkler olduğunu göstermenin zamanı çoktan gelmiştir.

Bu vesile ile 18 Mart 1915 Çanakkale Zaferimizin 99.yıldönümünü kutlayarak tüm Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum! 1915’in sadece Türkiye’de ve Türk Dünyası’nın tamamında değil, bütün Dünya’da 18 Mart tarihi ile hatırlanması dileğiyle!

Dr.RövşenŞahbazov

Ayhan Demirci

Azerbaycan - Belcika Dostluk Cemiyeti.

Voorzitter Limburgse vereniging voor vriendschapsbanden tussen Azerbeidzjan en België

0032 (0) 484/ 645 376

az.bel.dostlukcem@hotmail.com

Son Haberler

Hits: [srs_total_pageViews] Visitors: [srs_total_visitors]
Copyright © GUNDEM.be
Site içeriği ve dizaynın tüm hakları GÜNDEM.be websitesine aittir.
Kopyalamak ve izinsiz kullanmak kesinlikle yasaktır.