Saat sabahın ikisiydi, yan evlerin birinden bir insan sesi geldi.
Bir bağırtı, sanki inleme, tam olduğunu tamamen kestiremedim ama acıyla dolu bir sesti.
Tam uykuya dalmak üzereydim ki o sesle birlikte içim sızladı, gözlerimi açtım, uykum kaçtı…
"Kim bilir ne derdi var bu garibanın" diye düşünürken on dakika içinde ambulans, polis arabaları, ve itfaiye mahalleyi sardı.
Önce biraz korktum, önemli bir şey var sandım.
Sonuçta yoktu, rahatlamıştım.
Bütün ekipler yarım ya da bir saat kaldıktan sonra hiçbir şey bulamayıp geri döndü.
Komşulardan biri polisi aramıştı besbelli olay var diye.
İşte sosyal haklar cenneti sayılan Belçika'da yaşamanın avantajları dedim gayri ihtiyari olarak!
Başka ülkelerde de acil servisler bu kadar hızlı çalışıyor mu acaba diye sordum...
***
Sosyal haklara bu kadar değer verilmesi elbette çok güzel tabii de, insanlarda neden halâ bunca bunalım ve acı sorusu geldi aklıma.
Önemli bir şeyin olmaması beni sevindirdi ama oldukça da düşündürdü aynı zamanda.
Sorun neydi?
Psikolojik bir problemden mi yoksa aile içi geçimsizlikten mi kaynaklanıyordu olay?
Gece yarısı insanları böylesine rahatsız eden bir insanın durumu hiç de normal değildi.
Herkesin kendine göre ağrısı, sızısı, derdi tasası vardır mutlaka.
Olayları son aşamaya kadar getirmenin ne alemi var diye hep sorarım kendime.
Tabii ki herkesin eğitim seviyesi, anlayışı veya kapasitesi aynı olmadığı için olaylara karşı tepkileri de farklı oluyor.
***
Aslında olaylara veya kişilerin durumlarına geniş açılardan bakıldığında hemen anlaşılıyor bazı nedenler.
Uzmanlar psikolojik sorunları ararken kişinin geçmişine, çocukluğuna kadar iniyorlar.
Geçmişte alınan darbeler travmalar yaratıyor ve bazı yaralar iyice kapanmadan bastırıldığı için, zaman zaman yeniden ortaya çıkabiliyor demek ki.
Modernleştikçe modernleşen Avrupa toplumları, hızlı yaşama ayak uydurabilmek için pek çok şeyden fedakarlık yapmak zorunda kalıyor.
Bebeği daha altı aylık bile olmadan ise başlamak zorunda olan anneler, henüz yaşına bile değmeden annesinden uzak kalmak zorunda olup kreşe başlayan bebeklerimiz, ergenlik çağında psikolojik yardıma ihtiyaç duyan gençlerimiz…
Kısacacı zorluklar içinde yasayan, sevgiye ve dayanışmaya muhtaç kalan insanlar.
Bütün bu zorluklar bana göre yine bireyciliğin, faşizmin, ırkçılığın, emperyalizmin kısacası insanlık dışı olan düşünce ya da faaliyetlerin doğurduğu sonuçlardır.
***
Her ne kadar, elimizde olmadan sorumlu olmadığımız bazı şeylerin sonucuna katlanmak zorunda kalıyor olsak bile insanlık için yapılması gereken ne varsa yapmak için çaba harcamamız gerekmiyor mu?
Neler mi yapabiliriz?
Çok şey…
Her şeyde adil olmakla başlıyor aslında, herkese karşı adil olmakla.
Öncelikle kendimize sonra yakın çevremize sonra de hayatımızda yer alan herkese...
Adil bir aile ferdi veya adil bir işçi, adil bir yazar veya gazeteci...
Birgül Kapaklıkaya
Brüksel, 06 Ocak 2010