İzzet DÖNMEZ

Eski TBMM Başkanı sayın İsmail Kahraman, Anayasa'nın laiklik ilkesi ile, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın ilk dört maddesi ile ilgili laflar etmiş.
Yaptığı konuşma metnini de, daha sonra yaptığı düzeltme konuşmasının metnini de dikkatle okudum.
İsmail Kahraman beyin ifadelerinden hayli rahatsız oldum.

Devlet'in en üst makamlarında görev almış insanların, konuşurken çok dikkatli bir dil kullanması lazım gelir.
Konuşurken, kılı kırk yarmaları lazım gelir.
Alelade birisi, bu lafları ederse, hiçbir ehemmiyeti yoktur.
Güler, geçersin.
Cumhuriyet Türkiye'sinde en üst makamlarda bulunmuş birisi, sözlerini seçerek, konuşmalı.
Farklı farklı anlamlar çıkarılacak laflar edilmemeli.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Anayasası'nın dibacesindeki en önemli madde;
"Türkiye Cumhuriyeti Devleti, demokratik, laik, sosyal bir hukuk Devleti'dir" maddesidir.
Bu madde, Devlet'in çatısıdır.
Tartışılacak bir tarafı da yoktur.

Bendeniz,
Milliyetçi ve muhafazakar bir kimliğe sahibim.
Hem milliyetperverim, hem de muhafazakarım.
Biri için, diğerinden asla vazgeçmem.
Milliyetçilik ve muhafazakarlık, benim kimliğimde ilmek ilmek dokunmuştur.

Mensubiyetimle gurur duyduğum milletimi ve devletimi katıksız sevmek, benim siyasi duruşumdur.
Muhafazakarım, dolayısı ile Müslümanım.
Müslüman kimliğimde, tartışılamaz, yorumlanamaz bir kimliğimdir.

Türkiye'de yaşayan herkes, kendini bu kimliklerle tanımlamayabilir.
Buna saygı duyarım.
Bazıları, kendisini sadece Türk kimliği ile tanımlar.
Bazıları kendisini sadece Müslüman kimliği ile tanır.
Yine bazıları her kimliği de kabul etmez.
Kendini farklı farklı kimlikte görebilir.

İşte burada demokrasi ve laiklik devreye girer.
Farklı farklı inançta ve felsefi düşüncede olan insanların, barış içinde, bir arada yaşamalarını mümkün kılan siyasi rejimin adı, Demokratik-Laik Cumhuriyettir.

Bu sütunlarda yüzlerce yazı yazdım.
Cumhuriyet kurulduğu günden itibaren, Türkiye'de laiklik çok yanlış uygulanmıştır.
Hem de çok yanlış.
Laikliği doğru yorumlayacak aydın birikimine maalesef sahip değildik.
Bu yüzden, insanımızda çok acılar çekti.

Doğru laiklik,
Din ve vicdan hürriyetinin teminat altına alındığı bir sistemdir.
Din ve vicdan hürriyeti, hem inanma, hem de inanmama hürriyetidir.
Doğru laiklik budur.
Doğru laiklik, her dine ve felsefi inanca aynı mesafede durmasıdır.

Bunun dışında bir devlet idaresi, ülkeyi yaşanmaz hale getirir.
Demokrasi, herkesin korkusuzca yaşayabileceği bir sistemin adıdır.
Hiç kimsenin hiç kimseye inanç ve felsefi düşünce dayatmadığı sistemin adıdır.

İnsanlık, binlerce yıl mücadele ede ede bu sisteme ulaştılar.
Yüzlerce yıl, din ve mezhep savaşları ile oluk gibi kanlar döküldü.
Farklı inanç ve felsefi düşünce sahiplerinin barış içinde ve bir arada yaşayabilecekleri bir siyasi sistemi kurabilmek için, çok bedeller ödendi.

Bakınız,
Nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan Dünya'da 60'ın üzerinde ülke var.
Bunların içinde Türkiye ile mukayese edilebilecek bir tek tane ülke yok.
Türkiye ayarında gelişmiş bir tek tane ülkede yok.
Bütün bunları Cumhuriyete borçluyuz.

Cumhuriyete şaşı bakmak, akla ve vicdana sığmayacak bir duruştur.
Sistemin arızaları olabilir,
Yanlış ve eksikleri olabilir.
Bunları düzeltmek mümkündür.
Devleti cumhurun taleplerine göre dizayn etmek, her daim mümkündür.
Şu anda yapılanda budur.

Cumhuriyet, bir konuda çok yanlış yaptı.
Devleti laikleştireceği yerde, bireyi laikleştirmeye çalıştı.
Sıkıntı da burada doğdu.
Şu anda ülkeyi 19 yıldır muhafazakar bir iktidar yönetiyor.
Lafta değil, özde muhafazakar bir iktidar.
Türkiye ne zarar gördü bu muhafazakar iktidardan?

19 yıllık iktidar sürecinde, muhafazakarlarda laikliğin ne kadar önemli olduğunu anladılar.
98 yıldır Cumhuriyet rejimi altında yaşayan yurttaşlarımız,
Ya da yurttaşlarımızın kahir ekseriyeti, acaba İran'da yaşamak isterler mi?
Suudi Arabistan rejimi altında yaşamak isterler mi?
Taliban rejimi altında yaşamak isterler mi?
Hiç sanmıyorum.

Bir Müslüman ve Muhafazakar olarak, yaşadığım yanlış uygulamaların çoğunun ortadan kalktığını görüyorum.
İnşaallah o eskinin jakoben laik anlayışı yeniden ihdas edilmeye kalkılmaz.
Kalkarlar ise, bu millet bunu asla kabul etmez.

Ben, benim gibi düşünmeyenler ile barış içinde ve bir arada yaşamaya razıyım.
Benim inancıma ve hayatıma müdahale edilmediği sürecek, farklı inanç gruplarına tahammül edebilirim.
Onlar beni kabul etmezler ise, işte orada kavga çıkar.
Kavga çıkmaması için, benim gibi düşünmeyenlerde beni kabul etmeli.

Din ve vicdan özgürlüğünün Anayasa ile teminat altına alındığı bir rejim altında yaşamaktır muradım.
Kendi anlayışlarına göre bir din taassubu rejimi altında asla yaşamak istemem.
Herkesin kendine göre bir din anlayışı ve dini-felsefi bir yorumu var.
Hem de yüzlerce farklı yorumlar var.
Benim din anlayışımda çok farklıdır.
Benim din anlayışım, çoğu geleneksel kabullere uymaz.
Ne yapacağız şimdi?

Kendi dini hayatını özgürce yaşayamayan, kendi dini inancını özgürce tanımlayamayan bir birey, o ülkede huzur içinde yaşayabilir mi?
Düşünün bir kere,
Kendince bir din anlayışına sahip grup, sözde kendi dini inancına uygun bir siyasi sistem kurdu.
Senin Müslümanlığını da din dışı kabul ediyor.
Sana ne yapar?
Önce seni kafir ilan eder,
Sonra da kafanı pala ile keser.
Şu anda bu anlayış bazı Müslüman ülkelerde fiilen var.

Suudi Arabistan'a sık sık gidenler bilir.
Her cuma günü,
Suudi Arabistan'ın selatin camilerinin önünde, cuma namazından sonra bazı insanların kafası kılıçla kesilir.
Ne adına?
Şeriat adına.
Kafası kesilen bu insanların kahir ekseriyeti Suudi Arabistan dışından gelen, yoksul Müslüman ülke vatandaşlarıdır.
Çoğunun suçu hırsızlıktır.
Suudi Arabistan, bunları tuz gaz parasına çalıştırır.
Kendileri de petrol geliri ile akıl almaz zevk ve sefa içinde yaşarlar.
Onların sefa düşkünü hayatlarına özenen zavallı yoksul Müslümanda hırsızlık yapar, kelle gider.

Sözün nihayeti şudur kıymetli dostlarım;
Yaldızlı sözlere inanarak, çağdışı siyasi rejimlerin efsununa kaptırmayın kendinizi.
Devletinize sahip çıkın.
Bizim ülkemiz en güzeli.