İzzet Dönmez Yazdı...
Siz takipçilerimin içinde Salvador Allende`yi hatırlayan var mıdır?
Yaşı 50`nin altında olup ta, kitapta okumuyorsanız Salvador Allende`yi nereden bileceksiniz?
Salvador Allende, Batılı anlamda bir ülkede serbest seçimle Devlet Başkanı olan ilk Marksist-Leninist siyasetçidir.
Güney Amerikalı Che Guevera, Fidel Castro`dan sonra üçüncü ünlü Marksist siyasetçidir.
Bilindiği üzere Orta ve Güney Amerika, Amerika Birleşik Devletlerinin arka bahçesidir.
Yani oralarda raconu Amerika keser.
Şili de halkın oyları ile iktidara gelen Salvador Allende`yi 1973 yılında Ordu, CİA`nın desteği ile çok kanlı şekilde devirdi.
1973 yılının Ağustos ayında General Augusto Pinochet, Başkanlık Sarayını basarak ve Salvador Allende`yi de delik deşik ederek öldürdü ve yerine uzun yıllar Amerika`ya köpeklik edecek bir diktatörlük kurdu.
Onun döneminde tıpkı Türkiye`de ki gibi binlerce faili meçhul cinayet işlendi.
Bizde o yıllar sağcı gençler olarak bu olayı alkışladık.
Delikanlıydık o yıllar.
Ne de güzel Amerikan köpekleriydik!
Siyasi liderimizde Amerika da, Pentagonda Özel Harp Eğitimi almış bir subaydı.
Gazeteler Başkanlık Sarayının basılıp, Başkan Allende`nin delik deşik edilerek devrilmesini ballandıra ballandıra anlatıyorlardı"
Bir Komünist köpek daha devrildi" diye bizde çığlıklar atıyorduk.
Salvador Allende`nin devrildiği yıl, Bülent Ecevit`inde Başbakan olduğu yıldır.
Şimdi nasıl ki Mısır`da % 52 oyla seçilen Muhammed Mursi idam cezası aldı diye, Türkiye`de % 52 oyla Cumhurbaşkanı seçilen Tayyip Erdoğan`a nazire yapılıyorsa.
1973 yılında % 34 oyla Başbakan olan Ecevit`ede nazire yapılıyordu.
Salvador Allende`de % 36 oyla Başkan seçilmişti.
Ecevit`e de Allende hatırlatmaları yapılarak çok nazireler yapılmıştı.
Bu girizgahı yaptıktan sonra, esas konumuza geçelim.
İkinci Dünya savaşı bittikten sonra Dünya iki kutuplu hale geldi.
Bir tarafta Kuzey Antlantik İttifakı.
Diğer tarafta başını Sovyetler Birliğinin çektiği Doğu Bloku.
Biz, Atatürk`ten miras aldığımız dış politika ile bağlantısızları oynuyoruz.
Güya bağımsız ve bağlantısız dış politika oynuyoruz.
Derken Stalin bize bir nota verdi.
Montrö sözleşmesini tanımadığını, Boğazların statüsünün yeniden belirlenmesini, Doğuda bazı vilayetlerimizde de halkoylamasına gidilmesini talep etti.
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü tutuştu.
Hemen NATO`ya girmek için Amerika`ya müracaat etti.
Amerika "Öyle yağma yok, sen diktatörsün.
Ülkene çok partili demokrasi getireceksin" dedi.
Ülkede kuş uçurtmayan, hiç bir çatlak sese izin vermeyen Milli Şef İsmet İnönü, çok partiye izin vermek zorunda kaldı.
Muhalif partiyi kime kurdurdu?.
Kendisinden bilem daha Kemalist, kendisinden bilem daha Atatürkçü.
Atatürk`ün son Başbakanı Celal Bayar`a.
Celal Bayar, Atatürk`e secde edecek derecede bağlı idi.
Celal Bayar`dan İnönü`nün bir kuşkusu yoktu.
Amerika`ya diyecekti ki "Ahanda size muhalif parti".
Her ne kadar parti dümenden muhalif olsa bilem.
Parti diye tabelası olmuş olmayacak mıydı?.
Parti hemencecik kuruldu ve 1946`da seçime gidildi.
Ahali, ceberrut Halk Partisi iktidarından iyice yılmış.
Canını kurtarmak için yılana bile sarılacak.
Halk o kadar bezmiş Milli Şef`ten.
1946 seçimleri öyle komik, öyle gülünç bir seçim ki.
Vatandaş ilk defa oy vererek iktidarı belirleyecek ya.
Oy vermek için okula geliyor.
Okulun içinde bir masa var.
Masanın üzerinde bir 6 oklu CHP bayrağı var.
CHP Bayraklı Masanın üzerinde de seçim sandığı var.
Seçim sandığının arkasında da jandarma Başefendisi var.
Başefendinin yanında da iki tane silahlı jandarma eri.
Başefendi soruyor "Oyunu nereye verecen?".
Vatandaş "Beyim, oyumu Demirkrat`a verecem" derse.
Başefendi vatandaşı bir süzüyor.
Yüzünü bir güzel ezberliyor.
Ondan sonra da oyunu sandığa atıyor.
Oyumu İsmet Paşa`ya vereceğim diyene sorgu, sual elbette ki yok.
Peki sandığa atılan oyların sayımı nasıl oluyor dersiniz?
Oylar açıkta verildikten sonra.
Arka da, kapalı yerde.
Muhtarın bile giremediği bir oda da sayım yapılıyor.
Aynı zamanda Parti Başkanı da olan kaymakama teslim ediliyor.
Nasıl seçim ama?
Devamını anlatayım mı?
Devamı bir sonraki yazıda