17 ve 25 Aralık operasyonlarının sıradan bir yolsuzluk operasyonu olmadığını bu sütunlarda defalarca kaleme aldık.
Bundan sonra belki defalarca yazacağız.
İktidarın en azılı bir muhalifi bile bunun bir operasyon olduğunu biliyor.
Biliyor amma söylemez.
Niye söylesin ki..
Siyaseten işine böyle geliyor.
Muhalefeti, bu işten kendine siyasi rant çıkarıyor diye kimse suçlayamaz.
Muhalefet bu işleri az bile kullanıyor.
Ben muhalefet olsam daha fazla kullanırım.
Uçkur hikayeleri ortaya çıktığında " Bu özel hayattır" dendiğinde Başbakan "Ne özeli, geneldir, genel" dedi mi.
Bal gibi dedi.
Kusura bakmayın.
Bu işlerde geneldir.
Genel.
Şimdi eğri oturalım, bir kerede doğru konuşalım.
Cemaatle ipler kopmasaydı, danışman beyefendi "Türk ordusuna kumpas kurulmuş" der miydi?
Ortaklık bitmeseydi bu Bakanlarla ilgili iddialar böyle ayyuka çıkar mıydı?
Kendileri hakkında fezleke düzenlenir miydi?
Yakınları gözaltına alınır mıydı?
Şimdi "Safmışız, kandırılmışız, aldatılmışız" demek sadre şifamıdır?
Halk şimdi şunu mu demeli?
"Bu çocuklar çok cahil, çok acemi, etmişler bir kusur, bunu da görmiyelim işte"
İktidar halktan bunumu bekliyor?
Bunlar bir ihanet şebekesi ise.
Bu işin birilerine bir siyasi faturası olmayacak mıdır?
MİT Müsteşarına bir tezgah kurulduğu görüldü.
Hakkında anında özel yasa çıkarıldı.
Korumaya alındı.
Bence de doğru yapıldı.
Çünkü Başbakan`ın çok yakın çalışma arkadaşıydı.
Peki yıllarca beraber çalıştığı Genel Kurmay Başkanı küt diye içeri alındı?
Aynı koruma kalkanı onun için niye konulmadı?
Bu iktidar 12 Eylül 2010 Referandumunda "Kuvvet Komutanları görevleri ile ilgili suçlarda Yüce Divan`da yargılanır" maddesini koyduğu halde.
Özel Yetkili Mahkeme bu açık Anayasa hükmüne rağmen, Kuvvet Komutanlarını Anayasa Mahkemesine göndermedi.
Kendi yargıladı.
Açıkca Anayasa suçu işledi.
İktidar buna göz yumdu.
Hani derler ya.
Bağda izin olsun.
Yemeye de yüzün olsun.
Cemaatin geçmişte yapmış olduğu hukuksuzluklar konusunda olumlu hiç bir tavrı yok.
Yani bağda izi yok.
Yemeye de yüzü yok.
Muhalefetin siyasi iktidarı bu konularda her türlü eleştiriye hakkı vardır.
Adeta kum torbası gibi iktidara sağdan, soldan vursa yeridir.
İktidar da sükut edip, bunları sineye çekmek zorundadır.
Şimdi eğri oturduk, doğru konuşuyoruz değil mi?
O zaman devam edelim.
Ergenekon ve Balyoz iddiaları tümden boş iddialar mıdır?
Bence değildir.
İçinde bir çok doğru şeyler de var.
Yüzde yüz boş iddialarla kimse bu kadar riskli işerin altına giremez.
Gelelim 17 ve 25 Aralık operasyonlarına.
Benim vicdani kanaatim bütün bu iddiaların tamamen içi boş, tezgah ve kumpas olduğu yönünde değildir efendim.
Kimse kusura bakmasın.
Zamanın Başbakanı, şimdiki Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, siyaseten cin gibi bir insandır.
Hakan Fidan`la ilgili olayda anında refleks gösterdi.
Onu korumaya aldı.
Kaldıki Hakan Fidan bir memurdur.
Malum 4 Bakanla ilgili iddialar ortaya çıktı.
Başbakan hemen hareket etmedi.
İddiaları tahkik etti.
Daha sonra 4 Bakanı azletti.
Sayın Cumhurbaşkanının adamını korumak gibi bir yapısı var.
Adamı, adamsa eğer.
Bedeli ne olursa olsun korur.
Bunu herkes bilir.
Siyaseten yol arkadaşı olan bu 4 ismi korumamış ve azletmiştir.
Ak Parti iktidarının mecliste sayısal bir sıkıntısı yoktur.
İddiaları boş ve fos görseydi.
Buna emin olsaydı.
Meclis soruşturması talebini elinin tersiyle reddederdi.
Ciddi buldu ve kendisi de meclis soruşturmasına kabul oyu verdi.
Artık ok yaydan çıkmıştır.
Darbe, kumpas, tezgah denilerek bu iş artık geçiştirilemez.
Bu işin gideceği yer Yüce Divandır.
Siyasette bazı şeyler hukuken suç olmayabilir.
"Siyasi etik" denilen bir kavram vardır.
Hukuken suç sayılmayan bir çok şeyden siyasi faturası daha ağırdır.
Bilebildiğimiz kadarı ile.
Bakanlar hakkındaki iddianamede " İhaleye fesat karıştırmak yok, devletin kasasından çıkan bir para yok".
Ya ne var?
Siyasi nüfuzunu kullanarak, rüşvet addedilebilecek edinimlerle iş bağlamak, menfaat temin etmek var.
Sayın Zafer Çağlayan 700 bin dolarlık saatin hesabını bu millete verememiştir.
Rıza Zarrap`ın özel uçağı ile Umreye gidişin hesabını verememiştir.
Bunlar belki hukuken ceza yasalarında suçta değildir.
Benim siyasi bir kimliğim olmadığı için insanlar benim yanımda çok rahat konuşuyorlar.
Bırakın kallavi iktidar düşmanlarını.
Ak Partiye gönül vermiş, yıllardır Ak Partiye oy vermiş yüzlerce dostum.
Arkadaşım beni arıyor.
Gelişmelerden duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor.
İktidar Partisi tarihi bir yol ayırımında.
Ya ben adamlarımı Yüce Divan`a göndererek yem etmem diyecek.
Bu tavra Haziran ayında seçmenin karşı tavrı olacak
Ya da ipi koy verecek.
Bakanlar Yüce Divan`a gidecek.
Her iki tavrında siyaseten bir maliyeti var.
İktidar bu maliyet hesabını çok iyi yapacak.
Ya kazanacak.
Ya da kaybedecek.
Siyaset dediğin böyle bir denklem işte.
İzzet Dönmez-Sakarya