Yazan:İnci Kelebek
İlkbahar gelmedi, gelemedi…
Her yer halen soğuk, yağmur dinmiyor, kışlıklar üzerimizden çıkmıyor. Arada güneş bir gösteriyor kendini: “Şunları bir sevindireyim!” dermişçesine… Sonra… Tekrar yağmur! Tekrar soğuk! Hava sanki dalga geçiyor bizimle…
Öyle bir an geliyor ki Belçika’dan nefret ettiriyor bizi… Herkes illallah demiş durumda.
Kiminle konuşsak, bulunduğumuz kıştan daha kara bir kışta buluyoruz kendimizi; hep şikâyet, hep matem…
Bu “Ah vah!”lar niçin peki? İlkbahar sadece teoride geldi, pratikte gelmedi diye moralimizi bozmak yakışıyor mu bize? İlla ki güneşin gelmesi mi gerekiyor yüzümüzde tebessümler açması için? Biz insanlar niçin bu kadar nankörüz? Bardağın boş tarafına bakmaktan ne zaman vaz geçeriz?
Sağlığımız yerinde mi? Karnımız tok mu? Etrafımızda sevdiklerimiz ve sevenlerimiz var mı? Hatta başımıza ne gelirse gelsin, ne sorunumuz olursa olsun hayatta mıyız? Kimseye muhtaç olmadan nefes alabiliyor muyuz?
Bir düşünelim, bunlardan büyük mutluluk mudur güneşin vaktinde gelmesi?
Ben de güneşli havaya düşkünümdür, hem de belirdiği anda yüzümü kendisine çevirmeye saniye kaybetmeyecek şekilde. Lâkin önemli olan içimizdeki güneşin devamlı var olması değil midir? İçimiz sıcacık olamıyorsa, etrafımıza ışık saçamıyorsak dışarıda hava güzel olsa dahi ne yazar?
Genelde güneş gelince çoğumuzun yüzü güler, değil mi?
Belki bu defa da “Güneş Ekselansları” güzel bir karşılama bekliyorlardır… Sevgi dolu, içten gelen bir tebessümlerle süslü kendisine “Hoş geldin” merasimi hazırlanmasını istiyorlardır… Bu şekilde naz ediyorlardır tamamen ortaya çıkıp mevsimin hakkını vermek için… Bilemeyiz ki…
Bakın havanın bu kadar tersliğine rağmen, çiçekler, ağaçlar soğuğa inat, sözde gelen ama gerçekte görülmeyen ilkbaharı yaşıyorlar, filizler yeşermeye, ağaçlar çiçeklenmeye başladı.
Onlar da canlı varlık biz de, onlar güneşsiz çiçek açabiliyorsa biz niye bunu başarmayalım? Onlar boyunlarını bükmeyip direnebiliyorsa biz niye karamsarlığın içinde boğulalım?
Gelin dışarıdaki kötü hava koşullarını artık kenara bırakalım, içimizdeki güneşe yer verelim ve onunla ısınmayı öğrenelim en başta, yağmur ve soğuk dışarıda cirit ata dursun, biz hem kendimizi hem karşımızdakileri güzelliklerle ısıtalım.
Belçika’nın bitmez yağmurunun altında yürümenin çirkinliğini düşünerek değil de,
zevkine vararak dünyanın bulaşıcı olan tek güzel hastalığı olan tebessümü düşürmeyelim yüzümüzden,
Biz hep beraber izin verelim,
İçimizde açan çiçeklerin kokusu daima etrafımıza saçılsın,
Yağmurlarımız sevinçten, mutluluktan, neşeden yağsın
Ve yağan yağmurlarımızın ismi hep “Yaz yağmuru” olsun…