WATERSTRAAT
Belçika’nın Beringen belediyesine bağlı bir mahalle olan Waterstraat toplam olarak yetmiş evden oluşmaktadır. Yaklaşık olarak elli beş tanesi Türk ailelerinden oluşuyor.
Ben bu mahalleye onun için Türk mahallesi diyorum. Siz sevgili okuyuculara birazda yaşantısından bahsetmek istiyorum. Düşünün ki Türkiye de bir ilçenin bir mahallesindesiniz.
Herkes sabah erkenden işine gider ve mesai saatinin bitimi ile birlikte sakinler birer birer evlerine dönerler çocuklar sokakta koşturarak oynarlar, hanımlar ellerine birer çay kahve ve yanlarında pasta börek günün yorgunluğunu atarlar.
Beyler iş araba ve siyaset konusunda fikirlerini paylaşırlar, derken gün ağarmaya başlar. Anneler çocuklarına seslenerek akşamın olduğunu ve içeri gelmelerini gerektiğini söylerler. Çocukların cevabı ise her zaman ki gibi Anne biraz daha ne olur beş dakika daha derken baba devreye girer ve tamam hemen eve yarın oynarsın daha dersini yapmadın der ve son noktayı koyar.
Bir gün bu şekilde son bulur. Bu tabloyu siz okuyucular kafanızdan alın gelin ve Belçika’nın bir mahallesine yerleştirin. Belki bazı okuyucular olamaz der ama ben size söylüyorum bu tablo Waterstraat’ın güneşli havalarda yaşadığı bir tablodur.
Ben yaklaşık iki yıl oldu bu mahalleye taşınalı, ilk sosyal ev çıktığında kendimce bu mahalle nasıldır diye sorarak bir araştırma yapma gereği hissetim ve yaptım da. Sordum soruşturdum uzun lafın kısası çok kötülediler ve aman sakın oraya taşınma dediler. Bende dayanamadım her zaman konuşma imkanı bulduğum bir polise sordum bu mahalle nasıl diye. İlk olarak güldü ve hep Türk dolu dedi ve ekledi herkes Türkçe konuşuyor ve küçük Türk mahallesi dedi. Kendince bilgi verdi ve en sonunda ‘’sen okumuş birisi olarak orada oturamaz ve yaşayamazsın’’ dedi. Bende eşimi ve çocuklarımı alarak yanıma gittim mahalleye, gezdik ve insanlarla sohbet ettik ve ailece karar verdik.
Waterstraat’ta oturmaya bir iki gün derken geçti iki yıl. Şimdi diyorum ki; iyi ki bu mahalleye oturmuşun neden mi kendimi Türkiye de gibi hissediyorum hep birlikte üzülebiliyoruz, hep birlikte gülebiliyoruz. Düşünün cenazemiz oluyor aynı Türkiye usulü herkes başsağlığına geliyor, cenaze evine ikramda bulunuluyor, imece usulü yardımlaşma yapılıyor. Düğünlerde masalar dışarıda herkes eğleniyor. Yani Türk kültürü, gelenek ve göreneklerini yaşayabiliyoruz. Türkiye’den tek farkımız her bölgeden insanımızın bulunması, Anadolu’dan, Karadeniz’den, Ege’den, yani küçük bir Türkiye.
Eski oturduğum Belçikalılar’ın yoğun olarak yaşadığı mahallede çıt çıkmaz ve sokaktan geçen araba sesinden başka ses duyulmaz duyulursa bilin ki ters giden bir şey var demektir. Komşular birbirine sadece görünce güler ve ilerisi yoktur .Kendimce şunu derdim hep san ki terkedilmiş hiçbir insanın yaşamadığı bir yer burası ve sıkılırdım.
Düşünün dünyanın en tatlı varlıkları olan çocukların sesi yok, kuşlar bile bu sesiz ortama ayak uydurmuş. Özlerdim Türk mahalle yaşantısını ama bilmezdim. Belçİka’da bulunduğunu, okurken kitabımı derin düşünceler içerisinde dalardım hayallere ve kendimi öz vatanımda hissetmeye çalışırdım ama sessizlik beni uyandırırdı bir anda çünkü çocuk gürültüsü, kuş ötüşü, simitçi naarası yoktu bunlar hep birlikte bir orkestra gibidir,alışkanlık yaparsa insan hayatında yerini doldurmak zordur ve insanı rahatsız eder.
İşte sevgili okurlar çocuk sesi,kuş sesi, müzik sesi, toplu sevinebilme,toplu üzülebilme yani normal bir yaşam ortamı var Waterstraat’ta komşu kapınızı çalar ansızın size ihtiyacı olmuştur, sizin hal ve hatırınız sormak için direk size gelir sıcak bir ortamda diyalog kurar. Telefon açıp müsaitmisin gelebilir miyim yerine merhaba ben geldim deme cesaretini ve samimiyetini gösteren insanlardan oluşan bir mahalle.
Yolunuz düşerse bir gün gelin ve gezin Türkiye deki yaşam tarzını özleyen herkesi bekliyoruz. Ümit ederim ki Belçika genelinde bu tür mahalleler çoğalır. Asimile olmadan aynı zamanda yaşamakta olduğumuz ülkenin eğitimini ve kültürünü de bilerek ve uygulayarak bir yaşam tarzı diliyorum.
Herkese Beringen Water straat tan herkese selam ve sevgiler sunuyoruz.