Ve geldi çattı 22 Mayıs; Avrupa Parlamentosu Seçimleri
Sandık başına gidecek miyiz, gidersek kime oy vereceğiz? Korkarım halen bu iki soru için net cevabı olmayan bir çok insanımız vardır.
Belki de bu iki soruya halen cevap veremeyenlerin bir kısmı Avrupa Parlamentosu seçimlerinden haberi bile yoktur. Hele 19 Mart tarihinde yapılan yerel seçimlerde Türk insanının sadece %37’sinin sandık başına gittiğini göz önünde bulundurursak herhalde bu şüpheli soru cevap ilişkisi pek yadırganamaz.
22 Mayıs’ta yine bir sınavdan geçeceğiz, demokrasi sınavından. 13 milyon seçmeni olan Hollanda’nın 751 sandalyelik Avrupa Parlamentosuna 26 milletvekilinin gönderilmesi için seçim sınavına gireceğiz. Ne kadar hazırlıklıyız, oy verme başarımız ne olacak göreceğiz. 470.000 Türk’ün yaşadığı şu Hollanda’da 230.000 seçmenimiz var. Az bir sayı değil ama, topluma ve kendimize ne kadar saygılıyız bekleyip göreceğiz.
Seçimlere katılım her zaman çok önemlidir; yaşamış olduğumuz toplumda söz hakkı için, geleceği beraber inşa edebilmek için ve özellikle uyum için bu hakkı kullanmak her insanın bir vicdan borcudur.
Zannederim insanımızı bu sandıklara götürebilmek için herkes elinden geleni yapmaya çalıştı. Kuruluşlarımız programlar tertiplediler, Türk adaylar adım atmadık yer bırakmadılar. Bunca çabaya rağmen halen sandığa gitmekte zorlanıyorsak, kimse kusura bakmasın ama o zaman vicdanımıza hiç kulak vermiyoruz demektir. Devir değişti artık; illa bir Türk adaya oy verilmek isteniyorsa çok şükür çok kaliteli adaylarımız var. Yok Türk adaya vermeyeceğim diyorsanız, o zaman seçenek zaten çok. Yani gelin bu oy vermeme nazından artık vazgeçelim ve şu oyumuzu kullanalım.
Kullanalım: Avrupa’nın geleceği için;
Kullanalım: Hollanda’nın, yani içinde yaşadığımız toplum için;
Kullanalım: çoluk çocuğumuzun geleceği, yani bizim için!
Türkiye’de yapılan seçimlere duyulan ilginin sadece bir kısmını yaşamış olduğumuz ülkedeki seçimlere göstersek inanın bu millet çok daha güzellikler ile kucaklaşacaktır.
Hep dışlanmaktan bahsediyoruz ama bizler tarafından eksik kalan nedir diye hiç düşünmüyor ya da düşünmek istemiyoruz. Irkçı parti PVV’nin oy’unun yükselmesinden yakınıyoruz, yabancıların haklarının kısıtlanmasından dert yanıyoruz ama bu gidişatlara dur diyebilecek oylarımızı bir türlü değerlendir(e)miyoruz. Yeri geldiğinde demokrasi diyor, haklarımız diyor ama yine en büyük kötülüğü kendi kendimize sandıktan uzak kalarak yapıyoruz. Halbuki bugün Avrupa’da dördüncü kuşak ile temsil edilen bir milletiz. Buralarda doğmuş, eğitimini almış ve toplumun vazgeçilmez bir parçası olmuş olan genç nesilde bile vurdum duymazlık geleceğimiz için hiçte hoş bir gelecek vaadetmiyor. Hadi diyelim büyüklerimiz haklı sebeplerle sandık başına gidemiyordular, yol yordam bilmiyordular, gençlerimize ne oluyor acaba?
19 Mart tarihinde Hollanda’da yapılan yerel seçimlere Türk insanının katılımı ortada, temennimiz odur ki yapılacak 22 Mayıs’ta Avrupa Parlamentosu seçimlerinde katılım hak edilen bir tarzda olur. Şunu da belirtmek gerekir ki yaşamış olduğumuz ülkelerde katılım genel olarak çok düşük seviyede. 19 Mart Hollanda yerel seçimlerinde genel katılım %53,8, Türklerin katılımı ise %37. Bu demektir ki Türklerin katılımı ne kadar yüksek olursa etkinin de genele bakarak daha yüksek olacağı kesindir. O zaman daha geride durmanın gerekçesi ne olabilir ki? Şartlar milletimizin lehinedir, yani nazlanmanın hiç bir anlamı yoktur.
Ne yapıp edip Avrupa Parlamentosu seçimlerine artık katılımı sağlamalıyız. Yoksa yine seçim sonrası dizlerimizi döver ve sorumsuzluğu kabullenmiş oluruz!
Murat Gedik, 15 Mayıs 2014
E-posta: muratgedik@muratgedik.nl