Haberin yayım tarihi
2011-01-18
Haberin bulunduğu kategoriler

Hepinize Merhaba,

Uzun bir aradan sonra yeni yılda tekrar siz değerli okuyucularımla olmaktan mutluyum.
 
Yeni yıla tüm dünya büyük beklentilerle girdi.

Güzel dilekler, hayaller, bazen coşku veya buruk duygularla yeni yıla 'hoş geldin' deyiverdik.

Kolay değil,  acısıyla tatlısıyla koskoca bir yılı geride bıraktık. İnişli çıkışlı bir  yolda yürüdük. Yeni yılda her zaman olduğu gibi elbette, doğrusu ve yanlışıyla geçen yılı  irdeledik. Bende 2010'da iz bırakan olayları siz değerli okuyucularımla paylaşmak istiyorum.
 
Siyaset hayatımızın bir parçası. İster, istemez yaşantımızı olumlu yada olumsuz etkiliyor. Son yıllarda  ayağımın biri Türkiye'de diğeri Belçika'da. Bu nedenle her iki ülkenin gündemini de yakından takip etmeye çalışıyorum.

Referandum süreci beni çok etkiledi.

2010 yılında beni şaşırtan en önemli olaylardan biri Türkiye'de yapılan REFERANDUM oldu. Öncelikle referandumda 26 madde aynı anda oylandı. Sonra Başbakan Erdoğan seçim maratonu gibi il, il dolaşıp EVET şapkasıyla toplumu EVET yönünde yönlendirmesini anlamakta oldukça zorlandım.. Yetmedi dev billboard'larda EVET panolarının adım başı sokaklara yerleştirilmesi de bir başka acayip durum yarattı. Binlerce insanımıza iftar yemekleri düzenlenip, ekmeklere, peçetelere varıncaya kadar EVET yazılmasını üzülerek  ve hayretler içinde izledim. Bu durum insanlara EVET oyu verilmesi yönünde gerçek anlamda  bir baskı (kabul etmeye zorlama-empoze) demektir ki buda demokrasiye aykırıdır.

Miting meydanlarında olanlar ise içler acısıydı. 

Referandum içeriğinden çok iktidar, muhalefet çekişmesiydi. Referandumdan pek bahsedilmedi. Bu süreçte daha çok topluma EVET dedirtilmesi için her şey yapıldı. Topluma tam bir psikolojik baskı uygulanarak beyin doldurma operasyonu yapıldı. 'Sevdamız millet, oyumuz evet' diye insanlara hep bir ağızdan söyletildi. Referandum da halk iradesi  değil,  trajikomik bir durum sergilendi.

Bu arada muhalefette görevini tam olarak yapmadı.

Referandumun hukuki açıdan iptali gerekirken, ana muhalefette hayır diye meydanlara çıktı. MHP lideri Devlet Bahçeli'nin sesi boğuldu pek konuşamadı. BDP ise durumu numaradan boykot etti. Diğerlerini ise zaten saymıyorum.

Aslında referandum bu haliyle tam olarak iptal edilmeliydi.

İleri demokrasilerde böyle bir duruma yer verilmez. Bir önemli konuda Referandum tapılırken toplumun kendi iradesine saygı gösterilmeli. Kısaca Türkiye'de yapılan referandum demokrasi ile alakası olmayan Başbakan Erdoğan'ın ifadesi ile 'UCUBE' bir durum oldu. 
 
Numan Kurtumuş'a haksızlık yapıldı.

Diğer üzücü olay ise eski Saadet Partisi Genel Başkanı Numan Kurtulmuş'un katıldığı ramazan ayı gibi kutsal bir ayda verilen bir iftar yemeği buluşmasını basan karşıt Milli Görüş  militanlarının kullandığı şiddet oldu. Böylesi anlamlı bir iftar yemeği nasıl olurda zehir edilirdi. Bu yaklaşım hiç bir inanca sığmaz ve yakıştıramadım doğrusu. 
 
'Kürt Açılımı-Demokratik Açılım' dendi, ancak sonuç yok.

Diğer önemli bir olay ise önce 'Kürt Açılımı' adı altında başlatılan ancak daha sonra 'Demokratik Açılım' denilen fakat bir türlü ne olduğu anlaşılamayan siyasi çıkışlardı.

Türkiye Cumhuriyetinde değişik kökenlere, inançlara mensup vatandaşımız yaşamakta. Dolayısıyla her azınlıklara eşit yaklaşım daha hayırlı olabilirdi. Her kesime eşit haklar diye olabilirdi. Neticesini şimdi daha iyi görebiliyoruz. İki dillilik hatta özerklilik sloganları ve baskıları gittikçe yükseliyor. Bazı belediyelerde iki hatta İngilizce olmak üzere üç dilde yazılar yazılıyor. Oysa meclisten karar çıkmadan böyle bir şey olamaz. Ama dayatıyorlar işte. Hadi bakalım açılıma hoş geldiniz.

Peki Arapça, Kildanice, Süryanice vs konuşan vatandaşlar ne olacak?

Bu durum bölünmekten başka bir işe yaramayacak. Aslında istenen de bu.

Gül ve Erdoğan neden yuhalandı?

Bir önemli olay ise basketbol milli takımımızın ABD ile oynadığı final maçında Cumhurbaşkanı Gül ile, Başbakan Erdoğan'ın yuhalanması oldu.

Talimat verildi yuhalayanlar video görüntülerinde tespit edildiler fişleniyorlar. Demokraside alkışlanmakta yuhalanmakta gayet normal. Ancak henüz demokrat ve hoşgörülü olamadığımız için hemen en sert cezalandırma seçeneğini devreye sokuyoruz. Yuhalanmanın ardında yatan sorunu ise araştırmak, öğrenmek ve rahatsızlıkları çözme doğrultusunda girişimlerde bulunmayı ise tercih etmiyoruz. Demokrasiyi içimize sindirsek, gelişmeleri doğru okuyup irdelesek daha iyi olmaz mı?. Unutmayalım her baskı bir direniş getirir. 
 
Kim haklı, kim haksız belli değil.

Türkiye'de tekel isçilerin eylemleri uzun bir süre sorun oldu. Üniversite öğrencilerinin yumurtalı protestosu, olay oldu. Tam askeri atamalar arifesinde yüzlerce asker tutuklandı. İrtica eylem planı doğrultusunda savcı tutuklandı. Oysa irticanın toplum için ne denli tehlikeli olduğunu hepimiz biliyoruz. Hamas ve Hizbullah örgütlerinin terörist eylemlerini kimse inkar edemez. Ergenekon terör örgütü adı altında bir dava açılarak bir çok yazar, sivil ve asker tutuklandı. Aradan günler, aylar, yıllar geçiyor ancak bu davanın ne olduğunu kimin terörist, kimin ihtilalci olduğunu anlayan bilen yok.

'Türk El Arabiyakom'

Türk Telekom pardon aslında 'Türk El Arabiyakom' demek istedim. Çünkü bu kurumun yüzde 49'u Araplarınmış.  Bu kurumda çalışan görevli elemanın dediğine göre, 'burada çalışanların çoğu asgari ücret düzeyinde' bir maaş ile çalışıyorlar.

Asgari ücret 700 küsur lira, net 630 lira bir maaşla vatandaş nasıl geçinir?

Benzin 4 lirayı geçti, gerçi ekonomi bakanımız Mehmet Şimsek bunu inkar etse de gerçek ortada. Türkiye'de gözlemlediklerimden yola çıkarak insanlar tedirgin, huzursuz ve umutsuz olduğunu söyleyebilirim. Kredi kart borçlarıyla yap boz misali 'Rus Ruleti' oynuyorlar, intihar edenler, yuvaları yıkılanlar ve cinnet geçirenlerin haddi hesabı yok.

Trafik canavarları ise 2010'da terörden fazla can aldı.

Kayıtlara göre 2010 yılında toplam ülke genelinde 4 bin 41 kişi trafik kazalarında hayatını kaybederken, 211 bin 34 kişi yaralandı. İnsan olarak hayatta kalabilmeniz adeta tesadüflere kalmış gibi gözüküyor. Trafik kuralları hiçe sayılıyor. Trafik ihlallerinde kimseyi uyarmaya dahi cesaret edemiyorsunuz. Her taraf trafik magandası ile dolu.

Soyguncular cirit atıyor.

Ülkemize milli gelirin adil bir şekilde dağıltılamaması soygunları, hırsızlık ve dolandırıcılık olaylarında adeta patlama yaşanmasına neden oldu. İnsanlar göz göre soyulur hale geldi. Hükümet sosyal adaleti yaygınlaştırarak adil bir yaşam modeli ortaya koymak yerine sadece polisiye önlemlerle yetinerek düzeni korumaya çalışıyor.

Zengin daha zengin, fakir daha fakir.

Ülkede bir kısım hızla zenginleşirken büyük bir kısımda yoksulluk veya açlık sınırında. Bu konuda zaman zaman yapılan açıklamalarda genel anlamda milli gelirin gittikçe yükseldiği söylenir. Ancak milli gelirin adil paylaşılmasında çok ciddi sorun olduğunu kimse inkar edemez. Türkiye açık bir şekilde zengin daha çok zengileşirken, fakirlerin ise daha zor şartlar altında yaşamak zorunda olduğu görülüyor.

Başbakan Erdoğan'ın daha sakin olması gerekiyor.

Onun gergin hali ülkeyi, insanlarımızı da gerginleştiriyor. Başbakan Erdoğan'ın AKP genel başkanı sıfatından ziyade tüm Türkiye'nin başbakan olmasını diliyorum. Meydanlarda şikayet yerine toplum sorunlarının dinlenmesi, bunlar onlar diye konuşulmamasını, farklı düşünenlerin sürekli ötekileştirilmemesini diliyorum.

Artık meydanlarda yapılan polemiklerden, sataşmalardan ve şikayetlerden bıktık. Neden karşılıklı oturup canlı yayından konuşamaz, tartışamaz muhalefet ve hükmet???

Bakanlıkların tasarrufa gitmesi gerekiyor.  Vatandaş aç iken lüks arabalara, onlarca gereksiz özel korumalara, özel uçaklara hatta yeni bir saverona'ya gerek yok.

Bazı Vergiler acilen düşürülmeli.

Yeni yılda vatandaşımızın hayatını olumsuz etkileyen bir çok alanda vergilerin acilen düşürülmesi gerekiyor. Özelliklede benzine olan verginin dünyada benzeri yok.  Türkiye'nin o kadar verimli toprakları var ki; bunların maksimum düzeyde kullanılması, tarımın ve hayvancılığın canlandırılması gerekiyor. İstanbul'a sadece köprüler  yapmakla trafik önlenemez. Büyük şehirlere kırsal kesimden gelen göçün önlenmesi yönünde çalışılması gerekiyor.

Kimse yurdundan isteyerek göç etmez.

İşsiz binlerce ziraat mühendisi var. Görevlendirin her ile çiftçiye destek olsun, tarımı yeniden canlandırsınlar. Köylümüz efendiliğini yeniden kazansın. Seçim baraji düşürülsün, kadınların mecliste daha fazla olmaları için kota konulsun. Gereksiz gündemlerle medya, vatandaş oyalanıp, gerçek sorunlar göz ardı edilmesin.

2011 önemli bir yıl, seçimler yakında, umarım oy uğruna siyasetçilerimiz rüşvet dağıtmaz.
Madem Avrupa örnek alınıyor, o zaman Avrupa'da yapılan seçimlerde seçmenlere bir kalem dahi dağıtmak yasaktır.

Tek Parti iktidarı tehlikeli.

Tek partili hükümetlerin uzun süreli iktidarda kalmasının sağlıklı olmadığı görülüyor.Hele bu tek kişilik hükümet durumuna dönüşürse adeta ortaya kendiliğinden bir dikta yönetimi haline dönüşüyor. Türkiye'de büyük bir kesim temsil edilemiyor ve tek taraflı kadrolaşma da hayatı olumsuz etkiliyor. Devlette toplumun her kesiminden elemanlara ihtiyaç olduğu kesin. İnsanlar demokratik hakkını kullanabilmeli  ve oyunu dilediği partiye vermekte özgür olmalıdır. Sen falan partiye çalıştın sana iş yok olmamalı. Herkes bu ülkenin evladı ve ayırım yapılmamalıdır.

Sürekli kavga eden hükümet ve muhalefet çekişmesini tıpkı ailede her gün kavga eden Anne ve babaya benzetiyorum. O kavga edilen evde yaşamak zorunda kalan çocukların vay haline. Babayı tutarsan Anne iteler, Anneyi tutarsan baba iteler. Kaldık bir arada iki derede. Allah sonumuzu hayır etsin
 
Mme Jeanne Roland "Düşüncelerle karşılaşınca zayıflar korkar, aptallar karşı gelir, akıllılar karar verir, ustalar yönetir" demektedir.

İyi niyetli eleştiriler hiç bir zaman göz ardı edilmemeli diyerek 2011 yılında hepinize bol şans, bol kazanç, bol sağlık ve mutluluk diliyorum.
 
Nebahat Acar
Evere belediyesi meclis üyesi

Son Haberler

Hits: [srs_total_pageViews] Visitors: [srs_total_visitors]
Copyright © GUNDEM.be
Site içeriği ve dizaynın tüm hakları GÜNDEM.be websitesine aittir.
Kopyalamak ve izinsiz kullanmak kesinlikle yasaktır.