Onu pek tanımazdım. Renklerini, çizgilerini, demek istediğini bilirdim. Kadınsı ruhu ile dokunuşları periye çevirirdi tualleri. Dedim ya, onu hiç tanımadım. Hep sanat konuşmuştuk. Renklere verdiğimiz ruhları beyaz bir duvarda insanlara doğru uçurmayı hayal ederdik.
En çok pembe rengi kullandı. İlkbahar’ın pembesini. Tuallerine tül kanatlı arılar konup sarılar buluaştırıdı yer yer. Onu hiç tanımadım. Hep renk, hayal,uzak planlar,demek istediklerimizi konuştuk. Gözlerinin içini durgun fotoğraflarda görürdüm. Gülen yüzünde demet demet çiçekler açardı. ‘Keşke’ demiyorum. Konuşmamız gerektiği kadar, tanışmamız gerektiği kadar tanışmıştık. O sanatın toz pembe bir kanadıydı. Belliki kırılgandı.
Atölyesinin zemininde sıcak ayak izleri bırakıp ‘benden bu kadar’ demişti. İsteyerek olur mu böyle bir gidiş. Henüz fırçalar boyadayken, tual hayat kadar canlıyken, anlatacaklarını görmek isteyenler varken. İşte sana ölüm yakışmadı, bu gidiş hiç yakışmadı.
Baharın renklerini baharda bırakıp gitmek. Resimlerindeki figürleri terk. Peki öyle olsun. Yeni ve tap taze bir fırçayla yeniden doğuş diliyorum sana. Nasıl bir insandım bilmiyorum şüphesiz çok iyi bir ressamsın.
Şimdi ilkbaharın pembe yaprakları dökülecek üstüne. Hep sevdiğin renklerle bezeneceksin. Güle güle sanatın pembe kanadı..
Sevim Ünal
02-04-2014