Gününüz aydın,
Ocağınız şen olsun.
Size bir soru…
Kim doğru, kim yanlış diye insan arkadaşını dostunu değerlendirirse, ne kadar dostu kalır?
Bir insanla tanışırız, ısınırız, zamanla severiz, onu herkesi kolay kolay koyamadığımız “DOST TAHTINA” yerleştirir, sevildiğimizi zannederiz. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmez.
“İşte bu!Beni benden sonra anlayabilecek en yakın dostumu, alter egomu buldum” deriz, uçarız sevinçten…
Herkeste olduğu gibi onda da eksikler vardır, bizde de ama onu olduğu gibi severiz, onun da bizi olduğumuz gibi sevdiğine inanır, zamanla sonsuz güveniriz kendisine.
Bir birimizin tek hareketinden ruh halini anlarız. Dert de ortaktır, mutluluk da. Yanlış anlaşılmak diye bir korkumuz olmaz, zira öyle bir durumda direk bizi o “ gerçek dostum” diye bildiğimiz uyaracaktır, bir hareketimiz hoşuna gitmiyor diye bir kalemde silmeyecektir. Yargıladığı konuda kendisini de gözden geçirecektir…
Yok mu dersiniz öyle bir dost?
Haklısınız, ben düne kadar her zamanki optimist halim ile var sanırdım, buldum sanırdım. Öyle bir dosta sevgiliden kadar bağlanıldığına da inanmazdım ama ne yazık ki öyle olabiliyormuş.
Bir hastalık misali…
Atılasıya kadar bir hastalık olarak görülmez tabii ki fakat ne zaman ki gönülden çıktığımızı ve bir yabancı olduğumuzu görürüz, işte o zaman hastalık olduğunu fark ederiz. “Hastalık” çünkü o bize yabancı olmuştur çoktan fakat biz ona bir türlü olamayız, kabullenmeye çalışırız, “madem öyle, ben de ilgilenmeyeceğim!” deriz. Ama olmaz bir türlü, her ismini duymada, karşılaşmada boğazımız düğüm düğüm olur. İçimiz hak etmediği sözlere paramparça olsa da kabullenemeyiz bir türlü bu uzaklaşmayı.
Sakın yanlış anlaşılmasın burada söz konusu olan sevgili değil, kardeşten öte bildiğimiz dost, arkadaş, sırdaştır. Sakın şaşırılmasın, evet belki çok nadirdir böylesi ama bu kadar bağlanamaz mı insan?
Yoksa ben mi abartıyorum?
Yanılgı olmasa müthiş bir şey, mucize bir dost olarak da görebiliriz. Eh mucizeler çok ender olduğuna göre, demek ki rüyaymış böylesi bir dostluk yoksa bir kalemde silinmezdi, değil mi?
Bazı rüyaların etkisinden uzun zaman kurtulamayız, keşke gerçek olsa deriz, değil mi?
Bu gitgide duygusallığa yer olmayan fani dünyada, her şey mantığa dayanmış, matematik üzerine kurulu ve duygu yüklü insanların hayattayken cehennemi olduğunun kanaatine varmak ne acıdır…
“Diğer yarım” diye bir sevgili veya dost aramayalım artık, güvenmeyelim, o özel yere kimseyi oturtmayalım, çünkü öyle birisi YOK, bu yüzden VAR sanıp iyice benimseyip bu hayali dostların canımızı acıtmalarına izin vermeyelim.
Başta sorduğum sorunun cevabı da maalesef ki; o kocaman “YOK” un ortasında gizlidir.
Fakat ne kadar gerçek dost konusunda yanılsak da en yakın dostumuz ÜMİT’den hiç ayrılmayalım, mucizeler ender de olsa var olduklarına göre hayalimizdeki “bizi yargılamadan, olduğumuz gibi kabul eden, sımsıkı kucaklayan” dosta kavuşma ümidini daima besleyebilmemiz ve bizim de rüyalarımızdaki dostluğa layık olmamız dileğiyle…
Burukluksuz, neşe ve samimiyet dolu, pazara kadar değil mezara kadar sürecek dostluklar dolu neşeli şeker tadında şeker bayramınız olsun.
Ümmü YILMAZ