Siz hiç Karina’ya gittiniz mi?
Karina, Didim’in sakin cici bir koyu.
Karina, üç sene hasretlikten sonra ilk denize girdiğim plaj.
Karina, şebek arkadaş “Paşa” ile tanıştığım küçük bir cennet.
Açılmak mı istiyorsunuz? Önce denizin içinde en az bir kilometre yürüyüşe hazır olun, uzaktan bakınca denizin ortasında dalgalar üstünde yürüdüğümüz hissini verir bakana. Peki o kadar yürüyüş değer mi derinlere dalmaya? Ben deniz aşığı olarak değer derim.
Deniz hayattır, deniz sakinliğin huzurun simgesidir. O masmavi örtünün üzerine uzanıp dakikalarca o huzurun, sudaki sessizliğin içinde sadece kendini dinlemenin tadını bilir misiniz? Üstünde sallandığınız dalgalar ninnidir size.
Hele bu Karina denizi ise...
Yeşil dağa ister sırtını verip ister karşısına alıp yüzmek...
Dünyanın getirdiği binbir sıkıntıdan uzaklaşıp kendini kısa bir müddet dahi olsa mutluluğa bırakmak. Yapamam demeyin. Dünyanın dertleriyle uğraşınıza mola verin ve o deniz havasını olabildiğince çekin içinize, buna zaman ayırın ki, ardından sorunlarınızın karşısına daha güçlü çıkabilesiniz. İmkan olduktan sonra fırsat yaratılır ve bir damla mutluluğa değer. Neden mi? Çünkü hakediyoruz, çünkü bir damla mutluluk tüm insanların hakkı.
İlk hoşgeldin yapan şirin insan canlısı, başını omuzumuzun altına sokup,minik patileriyle bize sarılan, öpücüklere boğan, kucaktan inmek istemeyen bebek misali afacan şebeği “Paşa” ile, ilginç dekorlu ve lezzetli çipuralı, levrekli, deniz börülceli restoranı ile bu doğa harikası beni bağladığı gibi tüm doğa aşıklarını da kendine bağlayacağına eminim.
Her köşesi cennet vatanımızın o kadar değerlendirilmeyen, bilinmeyen köşeleri var ki... Sanki unutulmuşlar... Bu Karina da bu unutulmuş minik cennetlerden biri.
Bu küçük cennet köşesini sizlerin de birgün tanımanız ve yaşamanız dileğiyle.
Ümmü Yılmaz