Oy verecek genç kardeşim;
İçine doğmuş olduğun belki de sana sorulsa, asla gelmek istemeyeceğin bir dünyada yaşamaya, kendini bulmaya, yolunu çizmeye çabalıyorsun.
Bu acımasız, kapitalist, insani ve ahlaki, tüm kıymetli melekelerini yitirmiş, herkesi bir kalıba sokmaya çalışan küreselci denilen, görünmez düşmanların saldırısı altındasın.
Bugüne kadar dünya üzerinde yaşamış hiç bir toplumun görmediği, karşılaşmadığı, aklından bile geçirmediği, vahşi bir düzenin, kontrol etmeye çalıştığı, inaçlarını ve geçmişini sorgulamaya itilmiş, kötü örneklerle, yalan haberler ve tezviratla sarılıp sarmalanmış kuşağın, omuzlarında ki bu ağır yükü taşımaya çalışırken ezilen, umutlarının yeşermesine bile fırsat verilmeyen bir bireyisin.
Bütün bu yaşadıkların, sana biçilen gömlek, sokulmaya çalışıldığın kalıplar ve direnmeye çalıştığın, seni hiç kılan bu sistem, kim tarafından kuruldu, kim bu sistemi tüm dünyada ve özellikle müslüman ülkelerede hayat geçiriyor, neden sizleri hedef alıyor.
Hayatlarında tek gayeleri, iyi yetişmesi ve iyi bir geleceği olmasını istedikleri çocuklarıyla, bu anne babaları ayrı dünyalara iten ve birbirine düşman eden, her fırsatta birbirini anlamamakla itham ettiren kim?
Sosyal medya denilen canavarı, bir çıkış yolu, yanlızlığını unutabileceğin, kendini istediğin gibi gösterebileceğin bir mecra olarak sana sunarken, seni aslında dönüştürmek istediği kişi haline getirdiklerini farkedemiyor olabilir misin?
Neredeyse tüm sosyal medya kullanıcılarının özellikle de hedef alınmış genç kuşağın, yedikleri, içtikleri, giydikleri, oturup kalktıkları yerler, söyledikleri, yazdıkları, atarları giderleri, aynenleri, pürüssüz yüzleri, estetik harikası burunları, jaw line ları, çıkık elmacık kemikleri, bembeyaz dişleri ve göz akları, sırma saçları,...
Bunlar bizlere sunulan ve bahşedilen birer lutuf mu? Yoksa biz, aslında olmadığımız ve olmak istediğimiz yada aslında hiç olmak istemediğimiz (ama tüm kariamatik tipler böyle bende böyle olmalıyım mecburen) gibi biri olarak sosyal medya starı gibi görünürken, kendi yalnızlığımızda ve kendimize olan yabancılığımızla mı sınanıyoruz.
Bizi bunları yapmaya itenler bilinçli bir şekilde kendini sevmeyen, beğenmeyen, eksik ve yetersiz bulan bir genç nesil mi oluşturmak istiyor.
Böyle bir nesli yönlendirmek, istediğin yere götürmek ve istediğini söyletip, istediğini yaptırmak daha mı kolay yoksa?
Yoksa bu pandemi sayesinde küresel sistemin organiztörleri, bizleri her istediğimizi oturduğumuz yerden yapıp, kimse ile fiziksel temas kurmadan, gerçek sevginin sıcaklığını hissetmeden, kimseye ihtiyaç olmadan yaşabileceğimizi öğretip bizi yanlız mı bıraktı acaba?
Sonra “bak sen yalnızsın zaten kimse seni anlamıyor, kimseye de ihtiyacın yok, gel bu matriksin içerisinde istediğin kişi ol” dediklerinde buna meyletmiş, bunun cazibesine kapılıp bizi kimliksiz ve kendini bile sevmeyen yalnız bir insan haline getirmelerine göz yummuş olabilir miyiz?
Tüm dünyayı, tek bir devlet haline getirmeye çalışan, tek bir din, tek bir yaratıcı inancı, onun altında sen nasıl istersen ibadet et yada etme düşüncesi, akışkan cinsiyetli, cinsiyetsiz bireyler ve hatta ergenliğe bile girmemiş çocukların cinsiyeti değiştirmek için ailesinin onayı olmadan bunu yapabileceğine dair kanunlar çıkarmalar, senin ne yediğini, içtiğini, ne zaman uyuduğunu, kimlerle ne konuştuğunu, hastalıklarını, alışkanlıklarını, tepklerini, kızgınlık ve sevinçlerinde neler yaptığını
hangi gruplara üye olduğunu, nelerin seni harekete geçirdiğini... hepsini bilen ve tüm dünyadan topladığı bu bilgilerle sisteme, kitlelere yön veren bir büyük güç var.
Bunu idrak etmeden, her gördüğüne her duyduğuna, aynı anda çok yerde benzer bilgiler geliyor bunlar doğrudur diye inanmamak gerektiğini asla unutma.
“BÜYÜK BİR YALAN SÖYLE ve bunu ısrarla söylemeye devam et. Bir süre sonra insanların buna inandığını göreceksin” demediler mi?
Böyle yapın diye yol göstermediler mi? Bu ortamı oluşturmak için 40 milyona yakın sahte hesap oluşturup, aynı bilgileri her taraftan paylaşıp, seni bir örümceğin avını çepeçevre sarması gibi sarmalamadılar mı?
Artık uyanma vakti. Eğer şimdi bu yapılanları anlayıp kendini korumaya almazsan ileride ne koruyabileceğin bir benliğin ne de hayallerin olur.
Matriks içerisindeki bir 0 veya 1 olursun onlar için.
Ama SEN, ne 0'sın nede 1.
Sen son 3000 yıldır dünyaya nizam vermiş, tarihinde hiç bir zaman zulmetmemiş, ırkçılık yapmamış, asimilasyon yapmamış, onurunu, şerefini yere düşürmemiş, vatan sevgisini herşeyin üstünde tutmuş, atasını töresini bilen bir milletin şerefli bir ferdisin.
Son iki yüz yılda bu devlet zaafa düşmüş, yıpratılmış, topyekün sadırılar karşısında zorda kalmış olabilir. Ama bu millet artık uyanmış, tekrar eski gücüne kavuşmaktadır.
Kendi tankını, topunu, tüfeğini, helikopterini, uçağını, gemisini, arabasını, uydusunu, kendi imkanlarıyla yapar hale gelmiştir. Bunları da senin gibi gençlerin hayallerinin peşinden koşmasıyla gerçekleştirmiştir.
Bu yüzden yedi düvel yine karşımıza dikilmiş, Erdoğan'ı seçtirmeyiz diye kükrüyorlar.
Neden?
Le Figaro, Le'xpres, Washington Post, Finansial Times, The Economist neden hiç durmadan Erdoğan gitsin diye makale üstüne makale yazıyor. Bizi çok mu seviyorlar?
Evet seviyorlar ama Suriye'yi, Libyayı, Irak'ı sevdikleri gibi seviyorlar bizi de.
Bu devlet ve bu millet için çok kıymetlisin sakın unutma!
Seni kıymetsiz kılmaya çalışanlara dön ve şöyle de:
Beni Özümden Koparamayacaksınız. Tarih boyunca dünyayı siz zalimlere dar ettiğimiz gibi bugünde, yarında, mazlumun yanında, sizin karşınızda olacağız. Bir karış vatan toprağını vereceğime hiç düşünmeden canımı veririm.
DOĞRU ZAMAN, DOĞRU ADAM.
BİR GÜN O DOĞRU ADAM SEN OLACAK VE MİLLETİNE ŞEREFLE HİZMET EDECEKSİN!