Son yazılarımda Batı Avrupa’nın içinde bulunduğu sosyoekonomik kriz ortamını ve bu ortamda yol arayan göçmen kökenli gençlerin çırpınışını, savruluşunu anlatmaya çalıştım.
Yazılarımı yazarken bur sorgulamayı sadece benimle sınırlı kalmadığından emindim.
Abonesi olduğum Le Vif/L’Express dergisi konuyu kapağına taşımış…
İklim, terörizm, kriz…UMUT, (yaşanan olumsuzluklara) krize nihai çare mi? demiş ve Paris olduğunu sandığım bir yerde akşam üzeri yanan reverber ışığında flört eden gençleri koymuş!
38.ci sayfada başlayan haberin giriş bölümünde : UMUT, nihai çare mi?
«Terörizm, göçmenler, iklim (küresel ısınma), sosyoekonomi… Sürekli tekrarlayan krizlere karşı, gitgide artan tehdit, şok, korku, güvensizlik ve şüphecilik egemen oluyor ve olayların sayıları ve frekansları artıyor. World Book of Hope’un (Dünya Umut Kitabı) yazarı bunun doğru olmadığını : karanlıktan çıkış yolunun umuttan geçtiğini» söylüyor…
Acaba doğru mu diyor makaleyi yazan muhabir bayan Barbara Witkowska…
***
İki sayfanın tamamında yine kapaktaki fotoğraf var!
Fotoğraf 29 Kasım günü bir meydanda çekilmiş.
Meydanda binlerce çift ayakkabı var.
Küresel ısınma karşıtı bir yürüyüş bu meydandan başlayacakmış.
Flört eden seçilen anonim çift daha aydınlık bir gelecekte aşkı ve umudu sembolize etmişler…
***
Güzel dilimiz Türkçede de bu anlamı çağrıştıran güzel sözler mevcut.
«Aydınlık karanlığın en zifiri anında başlar» buna sadece bir örnek…
Aydınlığa ulaşmak için karanlığa mahkûmmuşuz gibi sanki…
Veya iyileşmek için hasta olmaya…
Veya sevgi ile tanışmadan önce şiddete maruz kalmaya…
***
Bu satırların yazarı kesinlikle duygu sömürüsü yapmaz, sivrisineklerden herkes gibi rahatsızsa öncelikle bataklığı kurutmaktan yanadır…
İçinde yaşadığımız dünya BENcillik yastalığına yakalanmış durumda.
Batı tamamen bireyci, hep benci, paylaşmıyor, dayanışmıyor.
Lübnan’da ise insanlar daha kolektivist, paylaşımcı, dayanışmacı, hiyerarşize durumdaymış…
***
L’ESPOİR kitabının yazarı Leo Bormans (Racine Yayınevi, 378 sayfa) elli ayrı ülkede önde gelenler arasından beş akademisyen seçmiş ve kendilerinden üç ayrı konudaki araştırmalarının sonuçlarını bin kelimede özetlemelerini istemiş.
Bunlardan biri «Umutla ilgili hiçbir bilgim yoktu. İki yıl boyunca inceledim. İnsanlara bilgi aktararak tutum değıştirmelerini, alışkanlıklarından vaz geçmelerini ve iyiliğe yönelmelerini sağlamak istiyorum.» diyor ve bunun bulaşıcı bir tercih olduğunu ekliyor.
***
Umut, nedir?
Geçmişte umut oldukça geniş, flu, tatlı, soyut bir duygu ile anlamdaştı…
Yani birbirine sıkı sıkıya bağlı, dinsel kökenli, arzu ve sabırla bekleyişti.
Bugün dünya genelinde ekonomist, sosyolog ve psikologlardan oluşan 300 uzman bu konuyu inceliyor.
Bu araştırma sonuçlarına göre eylemlerimizin yegâne motivasyonu mutluluk ve yaşamızın en zirvedeki duygusu veya heyecanı aşk ise, bunun motoru veya yakıtı umuttur.
Yani umut sanki yaşamın oksijeni.
Kitapta, Shahe S. Kazarian, Beyrut Amarikan Üniversitesi, psikokoji profesörü «Birkaç hafta yemeden, birkaç gün içmeden yaşayabiliriz ; ama umutsuz bir saniye bile yaşayamayız» Arap atasözünü anımsatıyor.
Leo Bormans bir Belçikalı ve Limburg Bölgesinin Bourg-Léopold yerleşim biriminde yaşıyor.
Belediyesi Afgan ve Suriye kökenli 500 mülteci kabul etmiş.
Genç bir çift ile bu çiftin 2 ve 4 yaşlarındaki kızları ile ilgileniyormuş.
Evine kabul ediyor, kahve içiyor, şehirde onlara rehberlik ediyor, banyolarını onların emrine tahsis ediyormuş.
Hayatlarında ilk kez banyo görüyorlarmış, Talibanın yakıp yıktığı Afganistan’dan kaçmışlar.
Umutları hariç herşeyi kaybetmişler…
Daha güzel bir dünya yaratmayı hayal ediyorlarmış…
II.ci Dünya Savaşında da 70 milyon kişi can vermiş, ama umut sayesinde bugünlere gelmişiz.
***
Umudun üç bileşkesi var.
Somut olarak ve ilkin, herkes amaçlarını belirleyecek, ne olmak istediğine karar verecek.
İkinci olarak inişli, çıkışlı, tuzaklı bir yol haritası çizilecek.
Araştırmalar umutlu insanların engelleri daha kolayca aştığını gösteriyormuş.
Kazalar, hastalıklar, zorluklar ve başarısızlıkların hayatın içinde olduğunu kabullenmişler.
Son olarak ise kendi geleceğini belirleme hakkı bulunuyor.
Birçok insan kendilerini hayatın ve olayların mağduru olarak görüyorlar.
Bu yüzden esneklikleri ve değişikliklere uyum kapasiteleri azalıyor…
Halbuki yaşamlarının aktörleri olmak zorundalar…
Umut seviyenizi nasıl güçlendirebilir siniz?
Umut Titanic’te hava atmak değildir.
Yanlış yere giden trende ters yöne koşmak hiç değildir.
Umut iyimserlik te değildir.
Umut kollarını sıvamış, eyleme geçmeye hazır iyimserliktir.
Kötü geçmişi gözden geçirip daha güzel bir geleceğe hazırlanmaktır.
Yetersizlikliklerimizi dikkate alarak amaçlarımıza odaklanmalıyız…
İnanmalı ve davranmalııiz.
Yani sadece umut etmek değil, harekete geçmek.
Umut etmenin sadece sabretmek olmadığının bilincine varmalıyız.
Varlık nedenimiz mutluluk olduğuna göre zaman kaybetmemeli, gönüllülük bazında ve dayanışma içinde üretime katılarak, üretileni hakça paylaşmalıyız.
Mutluluk pastasından bir dilim de siz yemek istemez misiniz, dostlar sofrasında?
Yakup Yurt ©
Brüksel, 07-12-2015
Le Vif/L’Express n° 49 /4 Aralık 2015 (s.38-42)