Mardin kapı falan deyince sanmayın açılım falan yani,
Hem biz açılımı çoktaan yapmadık mı ?
Kucağımızı herkese açmışız, gerekirse genede açarız.
Sayalım birkaç tane isterseniz :
15. asırda İspanya'dan sürülen Yahudiler'e ,
Yakın tarihte Irak'tan Saddam zulmünden kaçanlara ,
Bulgar zulmünden kaçan soydaşlara ,
Bosna'dan, Balkanlar'dan, Kafkaslar'dan...
Siz sayın gerisini...
Hepsine kucak açıp, ekmeğimizi, aşımızı paylaşmadık mı?
Açılım, saçılım değilse neyin nesi derseniz eğer ;
Anlatayım:
Eskişehir'de Sakarya gazetesinin tavla turnuvasına katıldık ,
Rakip Mardin'li.
Tanışdık, konuştuk, dertleştik, dost olduk,
Mardin'de de bir kapımız oldu artık.
Hiç abartısız söylüyorum, hiç farkımız yok birbirimizden.
Aynı şeylere üzülüyor, aynı şeylere seviniyoruz.
Dert aynı, tasa aynı, gönül aynı, kıble aynı...
Daha ne sayayım, ben farklılık göremedim.
İllaki farklılık, eksik noksan arayacaksa birileri ,
Kendi kuş beyinlerinde arasınlar.
Haa bir de bu sel felaketi var ya,
İşte o sel, açılım paketlerini de aldı götürdü...
Götürdü götürmesine de, yagmacılar topluyorlar derelerden.
Zaten ne çekiyorsak bu yağmacılardan çekmiyormuyuz?
Yarın birgün, kurutup, ısıtıp, allayıp, pullayıp koyarlar gene önümüze.
Bizde şükrederiz bu günümüze.
Bizim Recep soruyor ne var ne yok memlekette diye ?
Yağız oğlandır Recep, Türkiye sevdalısıdır.
Stalin'in tavuğunu anlattım, sizler biliyorsunuz zaten..
Recep dedi ki; bu vatan sahipsiz mi yahu ?
Askeri, polisi, jandarması.....yok mu !
Olmaz olur mu, var hamdolsun..
Eeeee..?
Eeee si, tavuğumuz çok, onları da horoz'umuz sayıverin canım.
Tavla sonucu ne oldu derseniz ;
Her zaman ki gibi dostluk kazandı.
Ben'de Mardin de bir kapı kazandım sayılır.
Kalın sağlıcakla..
İyi ki varsınız.