Baştan söyleyim, bir sitem değildir bu sözler, var olan bir aşkın karşılığının alınamamasının ağıdı da değildir.
Anlamadın beni bir türlü!
Senin için çekilen bunca ıstırabın, bunca çilenin sebebini araştırmaya bile kafa yormadın, hatta gerek bile görmedin.
Herkes sıcak yorganlar altında yatarken, gününü gün yaparken, ben yeri geldi sokaklarda geceledim, gün geldi kendimi unutuverdim.
Etrafımda kan bağım olanlarla senin için mesafe koyma mecburiyetinde kaldım.
Sıla-i rahim’i genişlettim, en yakınımda olana dahi senin için uzak kaldım.
Hep sevdim; fakat bir türlü sevilen olamadım, buna rağmen seni terk etmeyi aklımın ucundan bile geçirmedim.
Senin için toprağa düştüm, ve halen düşmekteyim,
Elimi, kolumu, gözümü kaybettim,
Ocaklarım söndü, yeter ki sen var ol sen yaşa diye,
Buna rağmen bir gülümsemeni bile benden esirgedin.
Ayrı düştüm Atayurdumdan ve Anayurdumdan,
Ayrı düştüm Tanrı Dağımdan ve Erciyesimden,
Ayrı düştüm Baykal Gölümden ve Işık Gölümden,
Fakat ayrı düşmedim, düşemedim senin sevdandan.
Kader dedim kendimi teselli ettim,
Sevda dedim, karşılığı beklenmez dedim,
Aşk dedim, kendimden geçtim,
Gün gelir beni anlar dedim, umudumu hiç yitirmedim.
Yitirmedim umudumu amma,
Zaman zaman da kendimi sorguya çekmedim değil.
Bir ben miyim dedim şöyle etrafıma baktım,
Beş parmağı geçmeyecek kadar serdengeçtileri görünce daha da heyecanlanıp doğru yolda olduğumu teyit ettim.
Senin tarihine dalıp geçmişinden güç aldım,
Sanki o günleri yaşarcasına at üstünden hiç inmedim,
Bozkırın uçsuz bucaksız topraklarında ilerlerken geleceğe seni taşımak için nelere katlanmadım.
Her daim etrafımı Ergenekon olarak gördüm,
Her daim şu sarp dağları mutlaka eriteceğim dedim,
Her daim bir Bozkurt ulumasını bekledim,
Sırf senin kurtuluşuna katkım olabilsin diye hülyalarda buldum kendimi.
Hayalperestlikle suçlandım,
Oralarda da Türk var, TURAN toprağı dedim.
Deli dediler, benimle alay ettiler,
Sonunda haklı çıktım, hakkımı verdiler,
Fakat sen bir gün olsun dahi tebessüm bile etmedin.
Kopuzun tellerinde aradım seni,
Ağıtlarımda, türkülerimde dile getirdim seni,
Davulumun sesinde hep var ettim seni.
Hak bildim seni sevmeyi,
İmam-ı Azam’ı, İmam-ı Maturidi’yi, Hoca Ahmet Yesevi’yi kendime rehber eyledim,
Yunus Emre’yi, Hacı Bektaş’ı, Gül Baba’yı sevgi göllerinde buldum,
Senin bu büyük evlatlarını yaşatmaya çalıştım, halen anlamadın beni.
Biliyorum Türk’ün her daim bir Kızıl Elma’sı vardır,
Bir Kızıl Elma’yı yakaladım, diğerine koştum,
Senin beni anlamanı bile Kızıl Elma olarak algılıyorum.
Baştan dedim ya ne sitemdir ne de bir ağıttır bu sözler. Sadece ve sadece içimdekinin kısaca bir tarifidir bunlar.
Belki beni hiç anlamayacaksın, belki de beni anlamak istemeyeceksin.
Ne bileyim belki bana değer bile vermeyeceksin.
Olsun, inan ne darılırım ne de senden vazgeçerim,
Ben seni sevmeyi, seni yaşamayı ve yaşatmayı bir ulvi görev olarak kabul etmişim,
Ben senin için vermiş olduğum ve vereceğim mücadelenin ebedi hayatta karşılığının var olduğunu kabullenmişim.
Ah be benim güzelim,
Sevdam,
Aşkım,
Gururum,
Hayat kaynağım.
Beni anlasan da, anlamasan da,
Aşkıma karşılık versen de, vermesen de,
Senin için var oldum, ve hep senin için var olacağım.
Benim Yüce uruğum, milletim! Senin varlığın için ben her şeye hazırım. Bunu kanıtlama gereğini duymuyorum bile, geçmişime bakman yeterlidir.
Belki musalla taşında bile beni yalnız bırakacaksın, belki mezarıma dahi hiç uğramayacaksın,
Seni hep sevdim, ne sevmesi, yer ve gök biliyor sana aşkımı.
Sen hep var ol, çünkü senin var olman benim var olmamdır.
Türklüğün yaşaması benim yaşamamdır.
Şu geçici dünyada tek dileğim sana layık olabilmektir,
Sen bunu anlasan da, anlamasan da,
Sana sözüm hep “Yolun Açık Olsun Türk Milleti” olacaktır.
Murat Gedik, 15 Eylül 2012
E-posta: muratgedik@muratgedik.nl