SAKIN SEVDİKLERİMİZE «MERAK ETME BENİ ! » DEMEYELİM…
Gününüz aydın ,
Ocağınız şen olsun.
Merak…
Merak etmek, merak edilmek…
Siz hiç «Merak etme beni!» dediniz mi bir sevdiğinize?
Öyle bir yanlış yaptınız mı?
« Merak etme ! » cümlesi hepimizin ağzından çok çıkmıştır, ama başka başka anlamlarda, mesela bir iş bitirme anlamında veya bir emanet alındığında...
Ama, « BENİ merak etme ! » cümlesinin anlamı çok derindir, « Seni sevmiyorum », « Sen de beni sevme » cümleleri saklanır kimi zaman içinde, hem o cümleyi duyanı acıtır, hem de söyleyen düşünmeden söylediyse onu pişman eder. İki taraf da bir kırgınlık yaşar, biri diğerine, biri kendine.
Siz siz olun, hiç bir zaman merak edilmeyi geri çevirmeyin. Ben birgün bu cümleyi çok sevdiğim birine dedim ve ardından çok pişman oldum.
Arayıp, « Kızım, sen hep arardın, hasta mısın? Merak ettim! » diye kaygılanan bir Badegül ablanızın olması ne kadar değerlidir bilir misiniz?
Merak edilmeyi özler bile insan, ve merak edildiğini öğrenince özlediğine kavuşmuş gibi sevinir, kucaklanmış sarmalanmış hisseder kendini, içindeki kelebekler kanat çırpar mutluluktan.
Zira merak sevgiden doğar, merak edilen merak eden kişinin gözünde değerlidir, ve o paha biçilmez değerin kıymetini kaybetmeden bilmek gerekir, ilgisiz davranarak geç kalıp, yalnızlığa mahkum olmadan önce o güzelliğin farkına varıp ona kucağını açmak gerekir, hem de sımsıkı…
Tabii, herşeyin sınırı olduğu gibi merakın da sınırı vardır. Her dakika merak edip soruşturursa insan, bunu yapabilmesini sağlayan cep telefonunu icat edene dua ederek, bu sevgiden öte hesap sormaya, baskıya, kişisel özgürlüğü kısıtlamaya dönüşür, ve başta sevgiden gelen birşey olmasına rağmen sıkar bunaltır insanı. Herşeyin fazlası zarar, öyle değil mi?
Kazanova bile « Aşkın dörtte üçü meraktır. » diye boşuna dememis.
Ölçüyü bozmadan,
Ve özleminde kaybolmadan,
Yakında veya uzakta,
Ama gönülleriyle etrafımızda, yanıbaşımızda,
Daima,
Gönülden merak edebileceğimiz
Ve içten merak edenlerimiz olması dileğiyle…
Ümmü Yilmaz