Değerli Okurlar,
Birkaç günden beri memleketimizin bir ilçesi olan Emirdağ'dan haberler veriyoruz. Bu haberlerin merkezinde Belçika'ya uzun yıllar önce gelen ve burada yaşamaya devam eden, çoğu Belçika'da doğup büyüyen ve bugünün koşullarına göre her biri bir farklı yerde sorumluluk üstlenen değerli kardeşlerimize bir küçük uyarı yapmak istedik.
Zaman zaman söylemek istediğimiz uyarıları bizzat kendilerine de aktardığımız oluyor. Bu politikacıların hemen hemen hepsini yakından tanıyoruz. Bizlere saygıları vardır. Sağolsunlar, biliyoruz. Fakat siyaset hayatında bazen işler insanın elinde olmadan farklı yönlere kayabiliyor. Bu durumu uzun zamandır siyasetle iştigal edenlerin iyi bilmesi gerekir.
Daha önceleri yazdığımız bir yazıda Belçika'da seçilerek belli bir yere gelmiş olan bazı politikacıların gittikçe "Ala-Turka"laştığını belirtmiştik. Burada söylemek istediğimizin şey Belçika'da siyaset yapan bazı seçilmişlerin herşeyi ile Türk usulü politika yapmaya başlamalarıdır.
Türkiye'de politikanın nasıl yapıldığını sizlere tekrar anlatmaya gerek yok. Durumu televizyon ve gazetelerden takip ediyorsunuz. Türkiye'de partiyi ve parti aracılığı ile yetkiyi ele geçirenler ilk önce devleti, sonra vatandaşı söğüşlemeye başlıyorlar. Türkiye'de bir siyasi parti seçim barajının altında kalmadıktan sonra ne genel başkanını, nede milletvekillerini başarısız diye dışarıda tutma şansı olmuyor.
Belçika'da ise kamuoyu çok hassas. Hata yapan siyasetçi, herşeyden önce siyasi etik gereği kendisi gerekeni yapmak zorunda kalıyor. Bunu yapmasa dahi en azından ilk seçimlerde vatandaş tarafından postalanıyor. Belçika'da uygulanan tercih oyları bu yönde seçmene temsilcisini seçme şansı veriyor.
Belçika ve Türkiye arasında siyasi alışkanlıklar ve tercihler çok farklı. Belçikalı politikacılar seçim süresince kapı kapı dolaşır, oy isterler. Türkiye'de ise vatandaş kuzu, kuzu politikacının ayağına gider.
Belçika'da bir seçim süresince her adayın harcaması gereken seçim harcamaları kanunla sınırlandırılmıştır. Türkiye'de ise kimin, oy için ne harcadığı belli değil. Elbette seçim süresince çok para harcayıp, seçilemeyenler hapı yutuyor. Seçilenler ise harcadıkları parayı bir şekilde, ya devletten, yada vatandaştan mahsup ediyorlar.
Elbette, arada dürüst politika yapanları tenzih ederiz. Onlar kimlerse..
"Ala-Turka" politika anlayışına verdiğimiz örneklere daha bir çok farklı şey eklenebilir. Fakat bizim asıl Belçika'da yapılacak olan 2006 yerel seçimleri süresine girmişken Türk kökenli seçmenlere ve adaylara hatırlatmak istediğimiz bir kaç konu bulunmaktadır.
Öncelikle Belçika'da siyaset yapmak isteyen kim olursa olsun, her ne kadar aldığı oyların büyük bir bölümü Türk kökenli vatandaşlardan olsada, seçilen ve bir sorumluluk üstlenen her politikacı bir Belçika kurumunda görev üstlendiği andan itibaren herkesin temsilcisi olmalıdır.
Fakat ne yazık ki, geçmişte olduğu gibi, bugünde bir çoğumuz sanki sadece Türkler'in temsilcisi olmaya adaymışız gibi davranıyoruz.
Bir diğer hastalığımız ise, herşeyimizi Türk Medyası, Türk Devleti, Türk tezlerine endeskliyoruz. Elbette kayıtsız kalamayacağımız özel konular var. Fakat tavır ve duruşumuzu dengelememiz ve Belçika devletinin sosyal, siyasi ve ekonomik hayatına entegre olmamı gerekmektedir.. Örneğin Belçika ve Belçikalılar'ın sorunları hakkında pek fikir yürütmüyoruz. Hatta bazı politikacılarımız zaman zaman öyle tavırlar sergiliyor ki, sanırsınız her biri T.C Milletvekili. Önceliklerine bakıyorsunuz, Ermeni Soykırımı, Kıbrıs Meselesi, PKK, Patrikhane ve daha sonra "Ne olacak bu Beşiktaş'ın hali....
Birde son zamanlar "memleket dernekleri" kurdular. Hele Brüksel'de hemen hemen her köyün bir derneği var. Ortaya yeni bir slogan çıktı. "Her şey benim köyüm için..
Değerli kardeşim. Senin köyün artık Schaerbeek, St.Josse, Genk, Beringen, Hoboken ve diğerleri..Senin bir politikacı olarak önceliğin burada yaşayan vatandaşlar olmalı. Hatta sadece Türkler değil, o belediyede yaşayan tüm vatandaşlara yönelik önerilerin, projelerin olmalı..
Yok, yok, hak getire.. Bu kafayla bizim Belçika'da gerçek anlamda siyasetçi olmamız çok zor.
Arada bir işini iyi yapan ve bu dengeyi iyi kuranlar var. Örneğin Senatör Fatma Pehlivan. Tebrik ve takdir etmek lazım. Hem Belçikalılar, ve hemde Türk demiyorum, tüm yabancı, göçmen kökenli vatandaşlar tarafından desteklendi. Fatma Pehlivan toplumun her kesimi ile diyalog kurabiliyor. Aldığı oylarda zaten tesadüf değil.
Bu yönde Anvers'de Ergun Top çok başarılı bir örnek. Brüksel'de ise seçilmişlerin arasında , kimse kusura bakmasın en başarılı politikacı olarak Nezahat Namlı'yı görüyorum. Sakin, dengeli, etnik farklılığını çok ön plana çıkarmadan, diyalog ve sorumluluk bilinci ile hareket ederek siyaset yapmaya çalışıyor.
Türk kökenli Politkacıların Genk Şehrinde Belediye Meclis üyesi olan Ali Çağlar'dan öğreneceği çok şey var. Zaten bu seçim sonrası herkesin karnesi görülecek. Ak koyun kara koyun belli olacak elbet.
"Ala-Turka"laşan politikacılarımıza gelince, söyliyeceklerimiz bazılarını üzebilir. Dost acı söyler derler ya, bizim sözümüzü öyle algılasınlar. Bu politikacılarımız seçildiler, önemli görevler üstlendiler. Fakat gel gör ki, sanki her biri başka bir ülkenin temsilcisi gibi hareket ediyorlar. Hele bir tanesi işi gücü bırakmış, "İllede Eskişehir'e havaalanı isterim" diyor. Malum politikacımızın bir gazetede beyanında "Belçika'da yaşayan 90 bin Emirdağlı'nın sorunlarını çözmeliyiz", diyor. Heusden-Zolder'de de bir başkası 60 bin Posoflu' dan bahsetmişti. Hepsi beraber 150 bin ediyor. Resmi rakamlara göre Belçika'da yaşayan toplam Türkler'in nüfusu da okadar zaten. Peki Belçika'da yaşayan binlerce Kayserili, Yozgatlı, Trabzonlu, Trakyalı, Konyalı, Adanalı, Denizlili, İspartalı, Çorumlulara ne oldu acaba?. Onları Belçika'da herhalde bu arkadaş yok sayıyor. Varsa yoksa Emidağlı.
Halbuki, Belçika Devletinin meclisinde görev alan bir milletvekili herşeyden önce Zaventem havaalanının durumu ne olacak, onu düşünmeli. Belçika birliğini ayrılıkçılara karşı koruyabilecek mi? onu düşünmeli. Belçika'da ırkçılık nasıl önlenecek? onu düşünmeli. Belçika'da eğitim alanındaki sorunları, işsizliği ve buna benzer sorunları düşünmeli ve çözüm aramalıdır. Yoksa Eskişehir'e havaalanı ekonomik açıdan verimli olsa, sana bana sormazlar birkaç ayda en kral havaalanını yaparlar.
İnsan elbet memleketine gider. Akrabalarını ziyaret eder. Davet edildiği etkinliklere katılır. Bunda bir sakınca görmüyoruz.
Fakat görüntü öyle değil. Emirdağ'dan aldığımız haberlere göre Belçika yerel seçimleri seçim kampanyası resmen Emirdağ'da başlamış. Pazarlıklar, pazarlıklar..Sanki Brüksel'de yaşayan binlerce vatandaşın kaderine Emirdağ'da karar veriliyor.
Bu görüntü çok yanlış..
Biz bir hatırlatalım istedik..
Saygılarımla...