" Ben size taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında, yerimize başka kuvvetler ve komutanlar kaim olabilir." (Mustafa Kemal Atatürk). Yüce önder Atatürk askeri alandaki bu tarihi emri Çanakkale'de 57.piyade alayına vermiştir.
Demek ki askerlik; yeri geldiğinde, bile bile ölüme gitmeyi gerekli kılan bir görevdir. Hiç istemesek de, yüreklerimiz parçalansa da, şehit yakınlarının acısını (onlar gibi hiç kimse yaşayamaz) birebir yaşamaya çalışsak da, askerlik ve şehitlik her zaman vardır ve var olmaya da devam edecektir.
Bu girişten sonra da Sn. Başbakanın Balıkesir konuşmasını aktaralım; "Canım kardeşim, bakınız, askerlik herhalde yan gelip yatma yeri değil, hepimiz askerlik yapıyoruz. Hepimiz askerlik yaptık. Terör bir beladır. Her yerde var. Buna karşı bu mücadeleyi uzun soluklu olarak yapıyoruz, yapacağız. Şüphesiz ki hiçbir sorumluluk mevkiinde olan, şehit cenazeleriyle karşılaşmak istemez ama bu mücadele sürerken, bu güvenlik mücadelesi sürerken şüphesiz zaman zaman şehitlerimiz oluyor, olacaktır.. ama bunu istismar edenler oluyor, Şimdi askerimizle, polisimizle buna yönelik olarak bütün mücadelemizi veriyoruz, vereceğiz.. Bütün tedbirlerimizi sonuna kadar Türk Silahlı Kuvvetleri olarak alıyoruz, alıyorlar. ama bunun istismarını yapmak gerçekten çok üzücü ve bu istismar olmamalı. Bu istismarı yapanlara da, sizler Türk milleti olarak prim vermemelisiniz."
Yukarıdaki paragraftan algılama sorunu olanlar ya da çarpıtmak isteyenler sadece altı çizili olan cümleyi alır ve istismar ederler.
Terör dünyada olduğu gibi bizim ülkemizin de baş belasıdır. Ne terör ne de şehitlerimiz üzerinden siyaset yapılmaz. Çok masumane ve vatanperver niyetlerle olsa da şehit cenazeleri gösteri alanı olmamalıdır. Şehit ailelerinin de bundan rahatsız olduğunu biliyoruz. Her şehit cenazesinden sonra, terör bitmişti, sıfır terörle Türkiye'yi teslim ettik gibi söylemler gerçekle bağdaşmadığı gibi halkı aldatmaya yönelik demagojik bir siyaset tarzıdır. Eleştirdiğimiz bu tarzı, siyasi partilerin yanında ,sahibinin sesi gibi kalem oynatan bazı köşe yazarlarının kullanması da manidardır.
Hiç kimse terörü bitirdik ya da bitirmiştik diyemez, bölücü başı terörist apo paketlenip Türkiye'ye teslim edilmesi sürecinde dönemin başbakanı Sn. Ecevit "ABD neden apo' yu bize teslim etti hala anlayabilmiş değilim" demekteydi. Hatta ABD nin Kuzey Irak'taki müttefikleri Talabani ve Barzani'yi rahat ettirmesi için paketleme yapıldığı iddiaları da vardı. Eğer o günlerin küçük bir kronolojisini çıkarırsak; muhalefetteki tarzla, devlet yönetim sorumluluğu insanın omuzlarına bindiğinde işin seyrinin nasıl da değiştiğini görerek anlamak daha yararlı olur sanırım.
apo ' nun idam kararı Kasım 1999 tarihinde Yargıtay tarafından onaylanmış olmasına rağmen, idam kararı Başbakanlıkta bekletilmiştir. Meclise gönderilip infaz için TBMM nin iradesine sunulamamıştır. Çünkü o dönemde A.İ.H.Mahkemesi yürütmeyi durdurma kararı almıştı.
MHP nin tavrı başından beri belli olmasına rağmen; ilkelerinden taviz vermek zorunda kalmıştı. Hatta hükümeti bozmayı göze alabilseydi;o günkü meclis yapısından başbakanlık kendilerinde kalmak üzere bir başka hükümet çıkma şansı olmasına rağmen hükümeti bozmayı göze alamadılar ya da almadılar.Sonuçta apo'nun idam edilememesi bir günah-ı kebair ise bu vebale ortak olmak zorunda kaldılar.
12 Ocak 2000 tarihinde üç liderin yaptığı zirveye doğru neler konuşulmuştu? İmralı'da ki serçe (!) ne demişti? Dönemin manşetlerini birlikte hatırlayalım:
Ecevit: Ölüsü zarar verir (Milliyet 8 Ocak 2000).
Ecevit'ten ince uyarı MHP lideri Devlet Bahçeli'nin sözlerini eleştiren Başbakan Bülent Ecevit, sorumlu devlet adamının kendini aşırı ölçüde bağlayıcı konuşmaları asla yapmaması gerektiğini söyledi (Radikal 8 Ocak 2000).
İmralı'dan 'tehdit' gibi mesaj: İmralı'da tutuklu terörist abdullah öcalan, hakkındaki idam kararının infazıyla ilgili olarak 12 Ocak'ta yapılacak liderler zirvesine atıfta bulunarak, "Yaşamımın çözümdeki rolü görüldüğü için zirveye kadar gelindi. Hiç temenni etmiyorum ama , çözümsüzlükte ısrar edilirse bazı trajediler gelişebilir" dedi.… Çözümsüzlükte ısrar edilirse, meşru savunmanın gelişeceği açıktır. PKK yok edilebilir, ama bu Kürt sorununun çözümüne katkı sunmaz. Kaldı ki PKK bitmiş değildir." (Milliyet 8 Ocak 2000).
Bahçeli yumuşadı:Türkiye'nin önünü tıkamayalım "Bir dağa bir serçe konsa ne kazanır, bir dağdan bir serçe kalksa ne kaybeder? Mesele o şekilde ele alınmamalıdır. Türkiye'nin başına bela olan, ekonomik kaynaklarımızı heba eden, binlerce insanımızı şehit eden, bölge insanımızı katleden bir caniye bağımsız yargı hüküm vermiş ve idam kararı vermiştir. Bizim başından beri söylediğimiz şey, bir hukuk devletinde bağımsız yargının kararına saygı duymak gereğidir. Ama bunu yaparken olayı sadece bir kişinin asılıp asılmamasına odaklaştırmak, olayları kısırlaştırmaktır ve yanlış yorumlara fırsat verebilecek durumları ortaya çıkarmaktır. Bize göre, asıldığı an veya asılmadığı an Türkiye'nin karşılaşacağı problemlerin neler olabileceği üzerinde siyasiler, aydınlarımız ve sivil toplum kuruluşlarımız görüşlerini açıkça ortaya koymalıdır. Türk milletinin önünü tıkayabilecek bir davranışa girilmemelidir." (Milliyet 9.1 2000 T.Dağlı Osmaniye DHA)
'Başımız derde girer: Türkiye'nin taraf olduğu bağlayıcı anlaşmaların ulusal bir yükümlülük olduğunu dile getiren Ecevit, 'Eğer AİHM'nin istemine uymazsak, uluslararası alanda başımız çok derde girer' dedi (Radikal 10 Ocak 2000).
Çakmakoğlu Meclis AİHM'i bekler. Milli Savunma Bakanı Öcalan'ın sıradan bir katil olmadığını söyledi. Çakmakoğlu, "Ancak TBMM Avrupa kararlarını gözardı etmez" dedi (Milliyet 11 Ocak 2000)
12 OCAK ZİRVESİ VE TARİHÎ KARAR
Ortakların zirvede aldığı ve Başbakan Bülent Ecevit tarafından kamuoyuna açıklanan tarihî karar ise şöyleydi: "Koalisyonu oluşturan DSP, MHP ve ANAP'ın genel başkanları, bugün Başbakanlık 'ta yaptıkları toplantıda, AİHM 'nin terörist başı Abdullah Öcalan hakkındaki kesinleşmiş idam cezasının infazının bir süre ertelenmesine ilişkin ihtiyati tedbir kararını ayrıntıları ile değerlendirmişlerdir. Bilindiği gibi Türkiye'nin de yargı yetkisini kabul etmiş olduğu AİHM'nin Türk yargısınca verilmiş kararları değiştirmesi hiçbir şekilde söz konusu değildir. Anayasamızdan ve uluslararası taahhütlerimizden kaynaklanan süreç tamamlandığında, dosya gereği için ivedilikle TBMM'ye gönderilecektir. Genel başkanlar, hukuka saygı içinde aldıkları bu kararın, terör örgütü ve yandaşı çevrelerce milleti ve devleti ile Türkiye'nin yüksek menfaatleri aleyhine kullanılmak istendiğinin değerlendirilmesi halinde, erteleme süreci kesilerek infaz sürecine derhal geçilmesi hususunda görüş birliğine varmışlardır." Bu kararla öcalan'ın infazı meclise gönderilmemiştir.
(25 Haziran 2002, tarihli TBMM Grup toplantısında) Sn. Devlet Bahçeli "MHP, Avrupa Birliği'ne tam üyelik hedefini benimsediğini ifade ederken kararlı ve samimidir" yine (8.9.2000 tarihli Hürriyet gazetesinde Ertuğrul Özkök' le yaptığı söyleşide "Kopenhag Kriterlerini kabul ettik. Bu artık parti meselesi olmaktan çıkıp, devlet politikası haline geldi. Milliyetçiler artık içine kapanık bir Türkiye istemiyor".demiştir. bu beyanatın sahipleri bu gün biz idamın kalkmasına oy vermedik derse bu inandırıcı olmaz. Herkesin bildiği bir şey var ki o da: koalisyon bozulmasın diye Sn. Ecevit bu konuyu mecliste çözeriz garantisini vermiş olmasıdır. Üstelik idam cezası bu beyanatlardan sonra 2 Ağustos.2002 tarihinde 57.hükümet döneminde kaldırılmıştır. Oylamadan sonra MHP sıralarından "bravo Doğru Yola" deyip DYP'ye idamın kalkmasına oy verdiği için sataşmanın hiç mi hiç bir anlamı yoktur. Çıkmasını madem istemiyordunuz ortaklarınızla hükümeti bozmayı göze almanız gerekir.
Siyasi partiler halkın karşısına programlarıyla projeleriyle çıkar, neler yapacağını anlatarak oy alırlar. Bu doğru yöntem olup aksiyoner formdur.
Bunun zıddı ise reaksiyondur. Ne yapacağını değil de, neye karşı olduğunu söyleyerek siyaset yapmaktır ki buna da tersten kurgulanma denir. Bu kategorideki partilere seçmenin yönelmesi olağan dışı bir süreci gerektirir, konjonktür gereği olduğundan kısa süreli ve geçicidir. Seçmen den alınan kredi de eğer projelerle gelmemişseniz; iktidar süresince çok kötü bir şekilde harcanır ve batak krediye dönüşür.57.hükümet ortakları seçmen tarafından 3 Kasım da bu nedenle haczedilirek meclisten tasfiye edilmiştir.
28 Şubat darbesi gibi olağandışı bir dönem yaşanmaktaydı ayrıca apo Türkiye'ye verilmişti. DSP ve MHP bu sürecin karlı partileri olarak seçime girmişlerdi. Hatta seçim kampanyasında MHP "Ürkek değil erkek" diye slogan kullanıyordu. İktidar döneminde ise, muhalefette hayal ettikleriniz değil ülke ve dünya gerçekleri ile karşılaşırsınız.
Koalisyon çalışmaları yapılırken Ecevitler 1980 öncesi anarşi dönemini hatırlatarak (MHP ile ortaklık) içime sinmiyor diye ağır bir söz etmişlerdi. Bunu hakaret kabul eden MHP yetkilileri (ki bu gerçekten bir hakarettir) özür dilenmesini talep etmelerine rağmen, özür dilenmemiş ve ortaklık kurulmuştur. Bütün bunları anlatmamın nedeni; siyasi partilerin seçim kampanyalarında olsun, muhalefet sürecinde olsun kullandıkları sloganlarla ülke yönetilmiyor. Ayrıca bu durumu çok da büyütülecek bir kusur saymıyorum. Kusur: sloganlara takılıp gerçekleri ıskalamak ve uygun olmayan davranışlarda bulunmaktır. Siyasi Partilerin üst yönetimlerinin kendilerini destekleyen, gövdelerinde yer alan kesimleri kontrol sorumluluğu vardır. Eğer kontrol edilmez ise sosyopati bir dalgalanma yaşanır ki bunun zararını bu millet çok çekti tekrarına tahammülü yoktur.Nedir sosyopati: (toplum kurallarına uymayı reddeden, tüm insanları kendi kurallarına uymak için zorlayan insan modeli.. Kavga, suç ve şiddete eğilim vardır. Acıma, adalet ve empati duyguları gelişmemiştir..bu kişiler aklına geldiği gibi hareket eden (impulsive) kişilerdir ve engellenmeye tahammülleri yoktur hiçbir kural ve yasa tanımadan hemen bencil davranışlarını ortaya koyarlar. yaptıkları hiç bir hareketten, verdikleri zarardan suçluluk veya pişmanlık duymazlar.)
Özet olarak şunları söylemek mümkün: Türkiye köklü geleneklere sahiptir. Bir kabile bir aşiret ya da krallık değildir. Uluslararası anlaşmalara imza koymuş, dünyada var olan birçok kuruluşunda ya kurucu üyesi ya da ilk üyelerinden biridir. Dünya gerçeklerinden bağımsız hareket edemeyiz. Keşke bu gün dünyanın süper gücü biz olsak ve dünya devletleri bize ayak uydurmak zorunda olsalar
Bu sözlerim istismar edilip terör konusunda olayın boyutunu es geçtiğim çıkarılmasın sakın! Söylemek istediğim şudur: Asyalı duygusallığı ile sorunları çözemeyiz. Duygusallığımız bazı noktalarda bizim için artı bir değer olsa da, aklımız ve mantığımızı duygularımızın önüne koyamazsak oturduğumuz yerden hamasi nutuklar atar, kendimiz söyler kendimiz dinleriz.
Hayrettincakmak@hotmail.com