Hastanenin bir koğuşunda şifa bulmaz üç kötürüm bulunuyordu. Koğuşa ilk gelen, pencerenin yanında,sonra gelen ortada,en son gelen hastada kapının yanında yatıyordu. Ortada yatan, iyimser bir adamdı. Canlı ve neşeli konuşmasıyla, arkadaşlarının kederlerini azaltmaya çalışıyordu. Soğuk bir kış gecesi, pencerenin yanındaki hasta öldü. Onu kaldırdıktan sonra, ortadaki hastayı, pencerenin yanına, kapının yanındakinide ortaya yatırdılar. Kapının yanına da yeni bir hasta geldi.
Pencerenin yanındaki iyimser adam, hergün dışarıda gördüklerini yatak arkadaşlarına anlatmaya başladı. Karşıdaki parkı, ağaçları, kuşları, yoldan geçen insanları anlatıyordu. Neşeli neşeli oynayan çocukları, esrarengiz adamları onlara uzun uzun anlatıyor, çaresiz arkadaşlarını eğlendiriyordu.
Hergün gelip geçenlere yavaş yavaş isimler takmaya başladı. Diğer hastalar sabah işe gidenlerin, öğleyin geçen yolcuların, akşam eve dönen kimselerin hikayelerini dinleye dinleye onları tanımaya başladılar.
Böylece hastanenin ruha ağırlık veren havası dağılıyor, odaya neşe dağılıyordu. Bundan dolayı öteki iki hasta, pencere yanındaki arkadaşlarına şükran duyguları besliyordu.
Bir gün ortada yatan hastanın aklına ansızın bir düşünce geldi. Eğer pencerenin yanındaki hastaya bir şey olacak olursa oraya kendisi geçecek ve onun hikayesini dinlemektense, dışarıdaki bu renkli ve canlı hayatı kendisi görecekti.
Bu düşünce günlerce kafasında yeretti, yattığı yerden hep bunu düşünüyordu ve sonunda çaresini buldu. Pencere yanındaki adama bazen bir kalp krizi geliyordu. İlaç şişesi komedinin üzerinde duruyordu, kalp krizi gelince güçlükle elini uzatıyor ve ilacını kendi alıyordu.
Bir gece yine pencere kenarındaki hastaya bir kriz geldi. Elini ilaca uzattıysada, ortadaki hasta büyük bir gayretle doğruldu ve şişeye elini vurarak yere düşürdü.
Şişe paramparça olmuştu....
Ertesi sabah, pencerenin yanındaki hastayı ölü buldular. Ortadaki hasta pencerenin yanındaki yatağa geçeceğini düşünüyor, hayata yeniden kavuşacakmış gibi için için seviniyordu.
Ölüyü kaldırdılar, kendisinide pencere yanındaki yatağa yatırdılar.
Odada yapayalnız kalınca, başını güçlükle doğrulttu ve büyük bir arzuyla pencereden dışarı baktı.
BİR KAÇ METRE ÖTEDE, SİMSİYAH BİR DUVARDAN BAŞKA BİR ŞEY YOKTU!!