Ermeni Soykırımı iddialarına belgelerle cevap: 'Sorularla ERMENİ MESELESİ'
Bu zamana kadar çok sayıda araştırma, makale ve kitap yayınlanmasına rağmen bu eserin telif edilmesi, çok önemli sebeplere dayanmaktadır. En önemlisi ve birincisi, Ermeni meselesinin bir Müslüman Devlet olan Osmanlı devletindeki hukuk sistemi yani İslam Hukuku açısından değerlendirilmesidir. İkincisi, olayların ve problemlerin soru ve cevap şeklinde takdim edilmesidir. Üçüncüsü, sadece Batı kaynakları değil, sadece bizim arşiv kaynakları da değil, her ikisinin de nazara alınarak ve İslâmî ilimlere dair kaynaklar da ihmal edilmeyerek tahlili bir metot izlenmesidir.
Tespitlerimize göre, Ermeni meselesi, İslam âleminde ve Gayr-i Müslim dünyada yeterince bilinmemekte veya yanlış bilinmektedir; Avrupa ve Amerika'daki Türk nesilleri tarafından maalesef bilinmemektedir, Türkiye'de ise özellikle İslâmî yönü itibariyle ele alınmamıştır ve nihayet bilim adamlarının birçoğu dahi hukuki ve İslami tahlilleri açısından bilmemektedirler. Bu eserin telifi bütün bu bilinmezliklere ışık tutmak amacını taşımaktadır.
Ermeni Meselesi, neredeyse bir buçuk asır önce kucağımızda bulduğumuz, bugüne kadar da taşımak zorunda olduğumuz bir meseledir. Muhataplarının dışında pişirilen ve geliştirilen bu sorun, bin yıldır birbirine el kaldırmamış iki milleti bıçak sırtı gibi ikiye ayırmış, sönmeyen bir kin ve düşmanlık ateşini yakmıştır.
Biz bu kitabı soru ve cevap tarzında hazırladık ve konuyla ilgili 181 soruya cevap verdik.
Bazı sorular şöyledir;
Ermeniler kimdir ve asıl Ermenistan nerededir?
Ermeniler ile Kürtler aynı milletten yani aynı etnik kökenden mi geliyor?
Hz. Muhammed (SAV)'in Ermenilerle ilgili fermanı var mıdır?
Fatih Sultan Mehmed Ermenilere ilişkin nasıl bir politika takip etti?
İslam Hukukunda Gayr-i Müslimlere ve özellikle Ermenilere verilen hak ve hürriyetler nelerdir?
Osmanlı yönetim kademelerinde Gayr-i Müslimleri dışlayan bir anlayış varmı idi?
Ermeni Meselesini hazırlayan sebepler nelerdir?
İlk Ermeni ihtilal komiteleri hakkında bilgi verir misiniz?
Soykırım veya bunun Batı dillerindeki karşılığı olan Genocide veya Holocaust terimlerini uluslararası hukuk açısından açıklar mısınız?
İslam Hukukunda tehcir kavramının manası nedir? İslam Tarihinde 'tehcir' benzeri bir uygulama var mıdır?
Hz. Peygamber'in Medine'deki Yahudilere uyguladığı ve Kur'an'da 'cela' olarak geçen olay tehcir midir?
Tehcir kararının aslı, günümüz Türkçesiyle ifadesi ve İslam Hukukuna göre izahı nasıldır?
Osmanlı Devleti'ndeki Ermeni nüfusu hakkında bilgi verir misiniz?
Tehcirle ilgili suç işleyenlerin yargılanması hakkında bilgi verir misiniz?
Doğu Anadolu'da Ermeniler hangi bölgelerde Türklere ve diğer Müslüman milletlere mezalim yapmışlardır ve bu mezalim sonucu ölen Müslümanların sayısı ne kadardır?
Ermenilerin Katliamları Bütün Müslümanlara Karşı Yapıldığı, Sadece Türkleri Değil, Müslüman Arap Ve Kürtleri De Katlettikleri Halde Arap Âlemi Neden Ermeni Meselesi Konusunda Türkiye'yi Suçlamaktadır? Bunlara Karşı Neler Yapılmalıdır?
Ermenilerle ilgili arşivlerimizi açtık mı?
Ermeni iddiaları Ermeni milletine hiçbir şey kazandırmamıştır. İddialarının hiç biri de gerçekleşmemiştir. Ermeniler 1878'den beri elde ettikleri kazanımları bir hesap etmelidirler. Elde var sıfır. Ermeni terör örgütleri Taşnak ve Hınçak kendi milletine hiçbir şey veremediği gibi Ermeni milletinin var olan kazanımlarını, huzur ve sükûnlarını da selbetmişlerdir. Osmanlı Devleti'nin ve ardından Türkiye Cumhuriyeti'nin ise boğuşmak zorunda olduğu bir problem olarak devam etmiştir. Her iki tarafın da sadece kayıpları vardır, geride bıraktığı gözyaşları vardır, binlerce ailenin dramları vardır, yetim ve öksüz kalan yavrularımızın feryat ve figanları vardır.
Osmanlı, Ermeni Meselesininin müsebbibi değil, muhatabıdır. Osmanlı kendi ülkesinde bir Ermeni Meselesi çıkarayım da şu Ermenilerden kurtulayım diye de uğraşmamıştır. Ermeni Meselesi, Rusya'nın, İngiltere ve Fransa'nın Osmanlı'nın başına sardığı bir musibettir. Devleti zaafa uğratmak için, daha da ötesi Osmanlı'yı tarih sahnesinden silmek için başvurulan uluslararası bir oyundur. Ermeniler bu oyunun icracısı olmuştur. Oyuna gelmişlerdir.
Osmanlı bir ulus devlet değil, birçok milleti bünyesinde taşıyan çok uluslu bir devlettir. Dolayısıyla coğrafi sınırları içinde hâkim bir unsurdan söz etme yerine, yönetimde hiçbir ayrım yapmadan farklı etnisitelere eşit haklar tanıyan bir devlet modeli sözkonusudur. Devlet tebasına eşit mesafede yaklaşmış, birini diğerine tercih etmemiş, etnik kimliğinden dolayı ayrıcalık tanımamıştır. 600 yıllık Osmanlı yönetim kadrolarına bakıldığında bu durum apaçık görülür. Osmanlı Devletinde vatandaşların vasıflandırılmasında kullanılan kriter dindir ve bu sebeple ayrı ayrı din mensuplarına millet adı verilmiş; ancak vatandaşlar arasında çok istisnai haller dışında ayırım yapılmamıştır.
Ermeniler için de durum aynıdır. Ermeniler, millet-i sâdıka sıfatıyla Osmanlı ülkesinde zimmî tabir edilen statüde yani Müslüman bir ülkenin Gayr-i Müslim vatandaşı sıfatıyla yaşamışlar ve Osmanlı Devleti, vatandaşlarına tanıdığı bütün hak ve hürriyetleri onlara da tanımıştır. 1071'den beri, uzun tarih dönemeci içerisinde Müslüman Türkler, azınlıkların hak ve hürriyetlerine saygı göstermişlerdir. Aynı tarih dilimi içerisinde İspanya'da Müslüman azınlıktan eser kalmaması, Avrupalılar, daha doğrusu Hıristiyan milletler ile Müslümanların, bu konudaki gerçek tutumlarını göstermektedir. Ermenilere temel hak ve hürriyetler tanındığı gibi, İslâm Dininin koyduğu prensipler ışığında din ve vicdan hürriyeti de tanınmıştır. Tanzimat'tan sonra ve özellikle de II. Meşrutiyet döneminde, siyasi haklar, Müslümanlar kadar Ermeniler için de kabul edilmiştir.
Osmanlı Devleti'nin bu davranışlarına mukabil Ermeniler, Rusya'nın tahriklerine kapılarak ve Berlin Muâhedesi'nin 61. maddesine dayanarak devlete isyan etmeye başlamışlardır. Aslâ çoğunluk teşkil edemedikleri Doğu ve Güneydoğu vilâyetlerinde, kurdukları terör örgütleriyle devlete karşı ayaklanmalar çıkarmışlardır. 1894'de Sason'da isyan eden Hamparsum Boyacıyan Kozan Milletvekili olarak İttihâdcılar tarafından Meclis'e bile getirilmiştir.
İstanbul'da arka arkaya patlayan Ermeni ayaklanmaları, Abdülhamid'i bomba olayı ile yok etmek istemeleri onların dış güçlerin emriyle hareket ettiklerini açıkça ortaya koymuştur.
Nihâyet 29 Ekim 1914'de I. Cihan Harbine giren Osmanlı Devleti'ni, Doğudaki Ermeniler, Ruslarla birlikte arkadan vurmaya başlamıştır. Hatta Van'ı boşaltan Ruslar, burayı Ermenilere teslim edince, şarkta Müslüman katliamı başlatmışlardır. İşte bu dönemde Doğu ve Güneydoğu dahil bütün Osmanli ulkesinde, yaklasik 1.300.000 Ermeni yaşamaktadır ve nüfusun da sadece % 5'ini teşkil etmektedir. Bütün tedbirlere rağmen Ermenilerin girişimleri durmayınca, Nisan 1915'de Dâhiliye Nâzırı Tal'at Bey, Doğu ve Güneydoğudaki 500.000 Ermeninin, mecburi göçe zorlanması (tehcir) kararını almıştır. Gaye, Rus ordularının yollarından Ermenileri uzaklaştırmaktır. Asker himayesinde Irak, Suriye ve Lübnan'a sürgün edilen Ermenilerden bazıları yolda ağır yol şartlarından ve açlıktan ve bazıları da daha evvel yakınları Ermeniler tarafından katledilen bazı sivil ahali tarafından telef edilmişlerdir. Ermenilerce katledilen Müslüman sayısı ise yarım milyondan fazladır. Daha sonra da ifade edeceğimiz gibi, alınan bu zorla tehcir kararı, Kur'an'ın emriyle Hz. Peygamber'in Nadiroğulları kabilesine uyguladığı cela yani ülke güvenliği açısından tehcir uygulamasına dayanmaktadır.
Tarihçi Toynbee, Ermeni tehcirinin siyasi gerekçelerini kitabında şöyle açıklıyor: "Dikkat edilmesi gereken bir nokta vardır ki o da şudur: Üç kişinin kurduğu hükümetin Osmanlı'daki Ermenilere yaptığı muamelede öne sürdüğü sebepler kişisel değil, siyasi idi. Anadolu'nun batısında yaşayan Yunanlılar gibi Ermeniler de bir gün Osmanlı İmparatorluğu'ndan kendilerine bir devlet koparabilecekleri ümidini taşımışlardı. Yunanlıların ve Ermenilerin siyasi amaçlarının meşruiyeti yoktu. Çünkü iki grup da Türkler arasında azınlıktaydı. İstekleriyle Türk İmparatorluğu'nu bölmeyi amaçlıyorlardı. Yalnız bu Türk halkına ciddi haksızlıklar yapılmadan gerçekleştirilemezdi. Türk yetkilileri yerli Ermeni toplumunun Rus istilacılar için 'beşinci kol' olarak çalışabileceğini keşfetmişlerdi. Ermenileri savaş bölgesinden çıkartma kararı aldılar. Bu da bir güvenlik önlemi olarak değerlendirilebilir. Benzer koşullar altında başka hükümetler de benzer kararlar almışlardır. Mesela Pearl Harbor'da Japonlar, Amerikan donanmasına saldırdıktan sonra Amerikan hükümeti Japon asıllı Amerikalıları Pasifik'ten çıkarıp Mississippi havzasına yerleştirmişti. (s.283-284)".
Başta Osmanlı Devleti olmak üzere bütün Müslüman Türk Devletleri, bütün askeri hareketlerini tamamen İslâm Hukukunun hükümleri çerçevesinde yapmışlardır. İslam Hukukunda soykırım yasaktır. İslâm Hukukuna göre, bilfiil harp halinde bile, İslâm ordularına düşmanın şahıs ve mallarına karşı bazı fiillerin icrası ve hele hele katliam yapılması yasaklanmıştır. Zulüm ve işkence ile düşman askerini dahi öldürmek; muhârip sınıfına girmeyen kadınları, küçükleri, sahiplerine hizmet için gelmiş köleleri, sakat ve müzminleri, yaşlıları, hastaları, akıl hastalarını ve dünyadan el etek çekmiş din adamlarını öldürmek yasaktır. Ancak bunlardan biri bedeni, fikri ve malı ile savaşa katılırsa, öldürülebilirler. İnsan ve hayvanların uzuvlarının kesilmesi (müsle) de yasaktır. Verilen söze veya muâhedeye aykırı hareket yasaktır. Savaş zarureti bulunmadan ziraî mahsuller, orman ve ağaçlar yakılmaz. Zina ve gayr-i meşrû münasebetler yasaktır. Rehineler öldürülemez; ölülerin başı ve uzuvları kesilemez ve katliam yapılamaz. Başta baba olmak üzere yakın akraba, savaşla ilgisi olmayan esnaf ve tüccarlar öldürülmez.
Bu hükümleri, tehcir kararı alan Tal'at Paşa da bilmektedir. Zaten 1986 yılından sonra bütün Osmanlı Arşivi'ndeki belgeler araştırmacılara açılmasına ve bu konuda iddiası olanlar iddialarını isbat etmeye davet edilmiştir.
Kısaca aslı astarı olmamasına rağmen, bir asra yakındır Ermeni katliamı iddialarıyla suçlanan Müslüman Türk milletinin katliam yapmadığı halde suçlanmaya devam edilmesi, tarihî ve ilmî değil, sadece siyâsidir. Osmanlı Arşivlerini açan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu iddialara en güzel cevabı vermiştir.
Osmanlı devleti zayıflamaya başlayıp, hemen her konuda Avrupa'nın müdahalesine maruz kalınca, Türk - Ermeni ilişkilerinde de bir bozulma devri başlamıştır. Batılı ülkeler Osmanlı devleti'ni bölerek bölgesel çıkarlarına ulaşabilmek için Ermenileri Türk toplumundan koparmayı hedeflemişlerdir.
Özellikle Avrupa'nın bazı büyük devletleri "ıslahat" adı altında bir yandan Osmanlı devleti'nin iç işlerine karışırken, bir yandan da Ermenileri, Osmanlı yönetimi'ne karşı teşkilatlandırmışlardır.
Böylece ülke içinde ve dışında teşkilatlanan ve silahlanan Ermeni komiteleri ile Ermeni kiliseleri'nin kışkırtıcı faaliyetleri sonucunda, Ermeni toplumu yavaş yavaş Türklerden uzaklaşmaya başlamıştır.
Türklerin iyi tutumuna karşın, yabancı devletlerle ittifak etmek suretiyle Türklerle mücadeleye başlayan Ermeniler, Batı'nın desteğini alabilmek için kendilerini "ezilen bir toplum" olarak göstermeye ve "Anadolu üzerindeki egemenlik haklarını Türklerin gasp ettiği"ni dile getirmeye başlamışlardır.
Islahat fermanı ile Müslümanlar ve Gayr-i Müslimler eşit statüye getirilince ayrıcalıklarını kaybeden Ermeniler, 1877 -1878 Osmanlı - Rus Savaşı sonunda, Rusya'dan "işgal ettiği Doğu Anadolu topraklarından çekilmemesini, bölgeye özerklik verilmesini veya Ermeniler lehine ıslahat yapılmasını" talep etmişlerdir. Bu isteklerle birlikte Ermeni sorunu ilk kez ortaya çıkmaya ve uluslararası bir şekil almaya başlamıştır.
İngiltere ve Rusya tarafından tarih sahnesine sunulan Ermeni sorunu, aslında emperyalizmin Osmanlı imparatorluğu'nu yıkma ve paylaşma politikasının bir uzantısıdır.
ERMENİLERLE NEREDE ANLAŞAMIYORUZ?
Bütün dünyada tartışılmaya devam eden Ermeni meselesinde bizim ile Ermeniler arasındaki en önemli anlaşmazlık noktaları şunlardır ve bu problemlerin çözülmesi de çok zor gözükmektedir:
Birincisi; Bizim ve Ermenileri destekleyenlerin deportation, exile, genocide, tehcir ve benzeri kelimelerde ve terimlerde anlaşamayışımızdır. Tamamen İslam Hukukuna has terimler olan tehcir ve celâ kelimeleriyle genocide ve holocaust terimleri kasden birbirine karıştırılmaktadır. Osmanlıların Hz. Peygamberin Medine'den Yahudileri Kur'an'ın emriyle zorla başka bir Arap Yarımadası şehrine sürgün etmesi esas alınarak yapılan ve tamamen ülke içi sürgün demek olan tehcir ve celâ ile Birleşmiş Milletlerin suç saydığı soykırım demek olan genocide ve holocaust terimleri birbirine karıştırılmaktadır. Hâlbuki Osmanlı Devleti, tarihi boyunca, kamu yararı gerektirdiği zaman bazı Türkmen, Arap ve Kürt kabilelerini de mecburi iskâna tabi tutmuş yani tehcir etmiştir. Rumeli'ye yapılan sürgünlerle alakalı Ömer Lütfü Barkan'ın akademik araştırmaları bunun şahididir. Ama Batılılar ve Ermeniler, bazıları tehcirin ve mecburi iskânın ne demek olduğunu bilmelerine rağmen, siyasi olarak destekledikleri Ermeniler lehine genocide kelimesini ısrarla Ermeni soykırımı tarzında literatüre geçirmeye çalışmışlardır.
İkincisi; Ermenilerin iddialarını isbat edecek deliller konusunda da anlaşamamaktayız. Türkiye bütün imkânlarıyla Osmanlı Arşivlerini açtığı, 1915'ten sonra kurulan uluslararası mahkemelerin ve komisyonların bütün verilerini ortaya koyduğu ve hatta bu konuda İngiliz, Rus ve hatta Amerikan arşivlerini de devreye soktuğu halde, Ermeniler ve onları destekleyenler, Ermenistan'daki arşivleri açmadıkları gibi, Ermenilerin Müslümanlara uyguladığı katliam resimlerini ve belgelerini tam tersi gaye ile çarpıtmaya devam etmektedirler. Bu konuda en basit misal Ermeni nüfusu ile alakalı araştırmalardır. Birçok araştırmacının orijinal kaynaklara inerek ortaya koydukları belgeler, Ermeni nüfusunun bütün Osmanlı Devletinde 1.300.000'i geçmediğini ortaya koyduğu halde, hala 1,5 ila 2 milyon Ermeninin katledildiği iddialarını ileri sürmeye devam etmektedirler.
ERMENİ MESELESİNE YAKLAŞIM TARZIMIZDA HATALAR VAR
Bu konuda bazı yaklaşım hatalarımızın olduğu kesindir. Bazılarını özellikle belirtmek istiyoruz.
1. Ermeni meselesi sadece Türk-Ermeni problemi değildir. Ermenilerin katliamları bütün Müslümanlara karşıdır. Sadece Türkleri değil, Müslüman Arap ve Kürtleri de katletmişlerdir. Arap âleminde Ermeni ve Kürt aydınların Ermeni soykırımı ile alakalı yıllardır yaptıkları olumsuz yayınlar, bu hadiseyi sadece Türklerin Ermenilere yaptığı soykırım olarak takdim etmişlerdir. Arap âleminde Ermenilerle alakalı kitapların pek çoğu Türklerin aleyhinedir ve makaleler de böyledir. Dolayısıyla İslam âlemi Ermeni soykırımı konusunda hem bu olumsuz yayınların ve hem de Batılı devlet ve yazarların etkisi altındadırlar. Hâlbuki Ermenilerin sadece Türkleri değil bütün Müslümanları hedef aldıklarını açıklamak hem kolaydır ve hem de elimizde bu konuda belgeler çoktur.
Mesela, İstanbul'daki Robert College'in müdürü Cyrus Hamlin'in ihtilalci bir Ermeniyle yaptığı ve ABD'de Boston şehrinde yayınlanan Congre-gationalist dergisine gönderdiği görüşme metninde, Anadolu'daki ihtilalci Ermenilerin niyet ve maksatları, amaca varmadaki metodları açıkça görülüyordu. Çok zeki, İngilizceyi Ermenice kadar iyi konuşan ve ihtilali açıkça savunan bu Ermeni, "Rusların Anadoluya girerek orayı zaptetmeleri için yol hazırladıklarını ve bunu umut ettiklerini belirtmiş", bunun nasıl olacağının Hamlin tarafından sorulması üzerine de cevaben: "Bütün Türkiye İmparatorluğunda kurulmuş bu Hınçak çeteleri Türkleri ve Kürtleri öldürmek için fırsat gözetecekler, bunların köylerini yakacaklar ve sonra dağlara çıkacaklar. O zaman hırstan kudurmuş İslamlar ayaklanacak ve savunmasız Ermenilere hücum edecekler: Rusya, insanlık ve Hıristiyan uygarlığı adına, içeri girecek ve Anadolu'yu zaptedecektir." demişti. Aynı Ermeni sözlerine devam ederek "Biz Ermeniler, serbest olmaya and içtik. Avrupa, Bulgar zulümlerini dinledi ve Bulgaristan'a hürriyet verdi. Milyonlarca kadın ve çocuğun kanlarını görecek, yükselen haykırışlarımızı duyacaktır" diyordu[1].
2. I. Dünya Savaşında Osmanlı Devleti'ne karşı cephe alan Şerif Hüseyin ve Arap milliyetçilerinin propagandalarıdır. El-Cezire TV'deki canlı bir yayında Ermeni bilim adamının elinden düşmeyen Şerif Hüseyin'e ait şu mealdeki ferman Arap âleminde olumsuz propagandaların temel kaynağı olmuştur.
'Ermeni erkekler, kadınlar ve çocuklarının katliamı, bu iddiaların onda biri bile doğruysa Hz. Peygamber'in şu hadisine aykırıdır: 'Kim bir zimmîye eziyet ederse, ben onun hasmıyım. Zimmîlere düşmanlık eden devlet bizim de düşmanımızdır. Türklere karşı Ermenilere destek olunuz.'
Buna karşı bizim tehcir kavramının İslami manasını açıklamamız ve hatta Kur'an'daki Haşr Suresinde yer alan celâ yani Hz. Peygamber'in Medine'deki bazı Yahudi kabilelerine karşı Allah'ın emriyle uyguladığı tehcir olayını anlatmamız yeterlidir. Türklerin Ermenilere soykırım yaptığını isbat etmek için 1940'lı yıllarda sözlükte olmayan genocide kelimesini koyan Batılıları ve Amerikalıları bu konuda ikna etmek neredeyse mümkün değildir. Ancak nüfusu 1,5 milyarı geçen İslam âlemine meselenin İslami mahiyetini açıklamak mecburiyetindeyiz. İslam'da katliam yasaktır; ancak celâ yani tehcir yani mecburi iskân caizdir.
3. Maalesef kendi içimizde aynı vatanda beraber yaşadığımız bazı Kürt kardeşlerimiz de bu konuya alet edilmektedir. Kürtlerin Ermenilerle aynı ırktan olduğu ileri sürülerek, etnik kökene dayalı ortak bir düşman üretilmektedir. Bunu özellikle Ermeni asıllı ve Kürtçe konuşan insanlar yapmaktadır.
Kürtlerin Ermenilerle aynı ırktan olup olmaması meselesine gelince, bu mesele Müslüman Kürtleri bir dakika bile meşgul etmemesi lazımdır. Zira İslamiyet İslam kardeşliğine aykırı olan ırkçılık iddialarını kesip atmıştır. Aslında bu mesele tarihi ilgilendiren bir konudur. Kürtlerin asıl ve nesepleri ne olursa olsun, İslam'dan ayrılmaya vicdanları asla müsaade etmez. Bununla birlikte, Kürtlerin Ermenilerle aynı ırktan değil, bilakis Araplarla aynı ırktan geldikleri yani Sami ırkından oldukları da tarihi gerçeklerdendir.
Tehcir kararının aslı, günümüz Türkçesiyle ifadesi ve İslam Hukukuna göre izahı nasıldır?
Osmanlı Devleti Bakanlar Kurulunun Ermenilerin tehciri ile alakalı aldığı karar, düşmanla işbirliği yapma, masum halkı katletme ve isyan çıkarma gibi zararlı hareketlerde bulunan Ermenilerin Musul, Zor, Halep ve Suriye'nin bazı bölgelerine sevkleri için alınmıştır. İçişleri bakanlığının 13 Mayıs [1]331 tarihli ve 270 numaralı tezkiresi üzerine, Bakanlar Kurulu tarafından alınan tehcir kararı 16 B. 1333 (30 Mayıs 1915) tarihlidir. Sıra numarası 163'dür.
A) Türkçe Sadeleştirilmiş Metin:
Bakanlar Kurulu Müzakerelerine Mahsus Zabıt Özeti
Savaş alanlarına komşu olan yerlerdeki Ermenilerden bir kısmının Osmanlı sınırlarını devletin düşmanlarına karşı korumakla meşgul bulunan Ordunun hareketlerini zorlaştırmak; askeri mühimmat ve erzak naklini güçleştirmek; düşmanla işbirliği yaparak ve özellikle de düşman saflarına katılarak memleket içinde askeri kuvvetlere ve masum ahaliye silahlı olarak hücum etmek; Osmanlı kasaba ve şehirlerine musallat olarak adam öldürmek ve yağmalamak ve düşmanın deniz kuvvetlerine erzak tedarik ederek askeri alanları onlara göstermek gibi suçları işledikleri bir gerçektir. İhtilal unsurlarının savaş hareket alanından uzaklaştırılması ve asilere hareket üssü ve sığınak teşkil eden köylerin tahliyesi gerekmektedir. Bu konuda bazı icraatların yapıldığı ve bu cümleden olarak Van, Bitlis, Erzurum vilayetleri; Adana merkez, Sis merkez ve Mersin merkez istisna olmak üzere Adana, mersin, Kozan ve Cebel-i Bereket sancakları; Maraş merkez müstesna olmak üzere Maraş Sancağı; Halpe Vilayetinin merkez kazaları müstesna olmak üzere İskenderun, Belen, Cisr-i Şuur ve Antakya'nın kazaları, köyleri ve kasabalarında sakin olan Ermenilerin Güney Vilayetlerine sevkine başlanması gerekmektedir. Bu arada Van Vilayetine sınır olan kuzey kısmı hariç Musul vilayetine; Zor sancağına; Merkez hariç olmak üzere Urfa sancağının güney kısmına; Suriye Vilayetinin doğu kısmında tayin edilen yerlere nakl ve iskanına başlanmış olup devam edileceği açıklanmıştır. Böylece devletin temel menfaatine uygun olarak bu işlemlerin bir kurala bağlanması gereğine ve bu konuda bazı kararlar alınmasına dair İçişleri Bakanlığının 13 Mayıs 1331 (30 Mayıs 1915) tarihli ve 270 nolu tezkeresi okundu.
KARAR
Gerçekten Devletin varlık ve güvenliğinin korunması uğrunda devam ede gelen fedakâr icraat ve ıslahat üzerine, yapılan ıslahata olumsuz etki yapan bu tür zararlı hareketlerin müessir bir şekilde ortadan kaldırılması kesinlikle zaruridir ve adı geçen bakanlık tarafından başlatılan icraatın gayet yerinde olduğu ortadadır. Bu sebeple mezkûr tezkerede açıklandığı gibi, isimler zikredilen köylerde ve kasabalarda sakin olan Ermenilerin nakli gerekenlerin tespit edilen iskan mahallerine refah içinde ve zarar görmeden ulaştırılmaları ve yerleştirilecekleri yerlerde istirahatlarının temin edilmesi gerekmektedir. Ayrıca can ve mallarının korunmasıyla birlikte yerlerinde ulaştıklarında tesbit edilen yerlere iskân edilinceye kadar Muhacirlere ait ödenekten iaşeleri; geçmişteki mali ve ekonomik durumlarına göre mal ve arazi tahsisi; içlerinden muhtaç olanlara hükümet tarafından mesken inşası; çiftçi ve sanat erbabına tohumluk, alet ve edevat tevzii; terk ettikleri memlekette kalan malları ve eşyalarının veya kıymetlerinin kendilerine uygun bir şekilde iadesi; tahliye edilen köylere muhacir ve aşiretlerin iskânıyla emlak ve arazinin kıymeti takdir edilerek kendilerine verilmesi; tahliye olunan şehir ve kasabalarda bulunan gayr-i menkul mallarının tahrir edilerek cins ve kıymeti tesbit edildikten sonra muhacirlere dağıtılması; yerleştirilecek göçmenlerin uzmanlık alanları dışında kalan zeytinlik, dutluk, bağ portakallıklar ile dükkan, han, fabrika ve depo gibi akarların açık arttırma ile satılarak veya kiraya verilerek elde edilecek meblağların kendilerine verilmek üzere sahipleri namına emaneten mal sandıklarına konulması; zikredilen işlemlerin yerine getirilmesi için gerekecek masrafların Muhaciler Fonundan ödenmesi konusunda zikredilen Bakanlık tarafından düzenlenen Talimatın tan olarak uygulanması gerekmektedir. Böylece terk edilen malların korunması, idaresi, iskan işlemlerinin yürütülmesi, tanzimi ve teftişi ve bu konuda Talimat hükümlerinin ve Bakanlık kararlarının esas alınması, tali komisyonlar kurularak maaşlı memur istihdamı; bunların doğrudan İçişleri Bakanlığına bağlı olmaları ve bir reis ile İçişleri ve Maliye bakanlığından birer memur olmak üzere iki azadan meydana gelecek komisyonun adı geçen yerlerde Valilerin nezareti altında Talimatın hükümlerini icra eylemeleri tensip edilmiştir. Bu şekilde cevabın adı geçen Bakanlığa ve ilgili dairelere bildirilmesi kararlaştırılmıştır. 17 Mayıs 1331 (30 Mayıs 1915)
Kaynak: BA, Meclis-i Vükelâ Mazbatası, 198/24.
Osmanlı Devleti'nin Ermeniler için aldığı bu tehcir kararı ile Hz. Peygamberin Yahudilere uyguladığı tehcir kararı mukayese edildiğinde önemli benzerlikler olduğu görülür. Hz. Peygamber'in uygulamalarını referans kabul eden Müslüman toplulukların özellikle Müslüman Arap ve Kürtlerin batılıların ve Ermeni lobisinin propagandalarına kanmadan bu iki uygulamaya bakmaları gerekir.
Tehcir Kararnamesi,
Kaynak: BA, Meclis-i Vükelâ Mazbatası, 198/24. İstanbul 2008
Prof. Dr. Ahmed Akgündüz
Doç. Dr. Said Öztürk
Dr. Recep Kara
[1] Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge Yay., İstanbul 1976, s. 456.