Haberin yayım tarihi
2008-04-08
Haberin bulunduğu kategoriler

Demokrasinin Seyir Defteri..

Geçtiğimiz sekiz yılda demokrasi üzerine bir çok yazı…
Bazı sorunları aşmanın mutluluğu...
Bazı sorunların tekrar tekrar canlanması; bir türlü çözülememeleri …
Demokrasi ile ulusal çıkar ve kalkınma arasındaki doğrudan etkileşim....
Yakın ve çok yakın geleceğin tarihinin özlenen yorumları …
Önce yakın gelecek tarihinin özlenen sayfalarından bir alıntı:


29 Ekim 2008
Bu yılki Cumhuriyet Bayramı toplumsal ferahlama havasında kutlanıyor. Türk siyaseti kısır döngülerinden kurtuldu sayılır. İktidar ve muhalefet uzlaştı. Türkiye vatandaşlarının en az Avrupalılar kadar hak ettiği çağdaş bir Anayasa yürürlükte.

Her siyasal ve bürokratik görevlendirmede artık ülkenin en iyi insan sermayesi değerlendiriliyor. Bunun sonucunda kadın bakanlar ve üst düzey yöneticiler çoğaldı. Türkiye yepyeni bir uluslararası iletişim atağında. Kıbrıs'ta çözüm süreci iyi gidiyor. AB ile müzakereler canlandı. Başbakan her hafta bakanlardan bu konuda rapor alıyor, Türk
halkının yararına olan yeni düzenlemeleri topluma açıklıyor. AB'de Fransız dönem başkanlığı üç müzakere başlığı daha açtı. Nabucco doğal gaz hattı imza töreni Paris'te yapıldı. Artık siyasal partilerin birbiriyle rekabet gündemini takvimi ve bütçesi belli somut öneriler belirliyor: küresel ekonomi, istihdam, bölgesel kalkınma, eğitim reformu, yatırım ortamı, çevreyi koruma politikaları, bilgi toplumu atılımları ...

Geçmişin eskiyemeyen yorumları Yakın gelecekten yakın geçmişe dönüş. Tarihi anımsamak için değil; bugünü tartışmak için. Demokrasinin seyir defterindeki 'Radikal-Yorum'lardan bir demet:

8 Aralık 2000
Aslında gerçekçi bir bakış açısında kabullenmek gerekiyor ki, büyük bir ülkenin AB üyeliği ancak kendi çabası ve kararlılığı ile mümkün olabilir. Türkiye'nin diğer aday ülkeler gibi kol kanat gerilip arkadan itilmemesi doğaldır.

Türkiye çapında bir ülke ancak siyasi gücünü kullanarak ileri ülkeler liginde yerini alacaktır. Siyasi güç ise demokratik saygınlık ve ekonomik kalkınma dinamizmi ile kazanılıyor, lafla değil.

18 Şubat 2001
Tüm AB kurumlarında kabul gören genel görüş, "AB Türkiye'deki Avrupa değerlerini paylaşan kesimlere destek olmalı". Fakat AB bu konuda şimdiye kadar oldukça beceriksiz davrandı.

Politikalarındaki zaafları ve üslubu, daha ziyade Türkiye'deki AB karşıtı kesimleri güçlendirdi. Bu nedenle Avrupa Parlamentosu'nun yeni yaklaşımının süreklilik kazanmasını ummak gerekiyor.

2 Haziran 2001
AB Komisyonu Başkanı Romano Prodi: "AB'ye girmeyi hedefliyorsanız yalnızca insan hakları ve demokrasiyi değil, konulmuş olan tüm kuralları yerine getirin, büyük bir değişim içine gireceksiniz. Ama unutmayın, öncelikle Türksünüz. Ben Avrupalıyım ama aynı zamanda bir İtalyanım, bunu unutmuyorum."

22 Nisan 2002
Fransızlar kızgın. Bir kısmı artan güvenlik sorunları ve ekonomik umutsuzluktan ötürü kızgın. Bir kısmı, bu sorunların kökünde gördüğü göçmenlere ve siyasetçilere karşı tepkili. Le Pen'in bunca yıl Fransa'da gücünü kaybetmeden ayakta kalmasının arkasındaki nedenlerden ders almak gerek. Aksi takdirde iki turlu sisteme geçsek bile, bir gün bir bakarız ki, aşırı uçlar iktidara yüzde yirmi küsurlarla değil, önemli bir çoğunluğun desteğiyle gelmişler.

Türkiye'de Cumhuriyet'in temel değerlerine tepkisel ideolojideki siyasi akımların, aynı zamanda merkeze karşı tepki oylarını da çektikleri bir gerçek. Bu oylara yön veren sosyal ve ekonomik sorunlara çözüm üretilmedikçe, köklü bir eğitim reformu uygulamaya koyulmadıkça, devlet-yurttaş ilişkileri çağdaşlaşmadıkça, küresel bilgi toplumuyla bütünleşme bir siyasi öncelik haline gelmedikçe ve tepkisel oyların arkasındaki insanları sisteme kazandırmadıkça, demokratik rejimin kendini erittiği bir girdaba düşmesi kaçınılmaz olur.

4 Mayıs 2002
İsmi önemli değil bir Avrupa ülkesinden, kaliteli çim alanlar oluşturma konusunda bilgi toplamak için İngiltere'ye heyet gönderilmiş fi tarihinde. Bilgi ve görgü artırılmış, malzeme alınmış ve ülkeye dönüldüğünde hemen uygulamaya geçilmiş. Fakat çimenlerde iyileşme olsa da, pek tatmin edici değil. Aramışlar İngiltere'yi "her dediğinizi yaptık ama tam olmadı, siz nasıl yapıyorsunuz?" diye sormak için. Yanıt "suluyoruz" olmuş. Sulamışlar, fakat kalite yine tutmamış; bir daha aramışlar. Yanıt aynı: "suluyoruz!". Sonraki yıl yine aynı soru, aynı yanıt. Bir sonraki yılın sorusu artık sabırsızlık içinde: "mutlaka başka bir şey daha yapıyorsunuz". Yanıt her zamanki gibi: "suluyoruz". Bu sefer karşı taraf iyice tepkili: "Nasıl olur? Yıllardır suluyoruz zaten". Yanıt yine sakin: "biz yüzyıldır suluyoruz".

11 Mayıs 2002
AB'nin demokratik rejimi nasıl olacak? Avrupa Parlamentosu ile üye ülkelerin hükümetleri arasında nasıl bir denge kurulacak? Avrupa'nın bir hükümeti olacak mı? Bunu Avrupa Parlamentosu içinden çıkan bir başbakan mı yönetecek, seçilmiş bir başkan mı? AB'nin siyasal yapısını devletler arası bir birlik mi belirleyecek, yoksa halklar arası bir toplumsal birliktelik mi? Yaşlı kıtada siyaset karışık olmaya devam ederken, henüz AB'de ortak bir model yokken, Türkiye kendine uygun bir rejimde karar verse iyi olacak.

11 Temmuz 2002
AB'nin bakış açısında Türk siyaseti henüz olgunluk dönemine girmemiş bir görüntüye sahip. Adeta çocuklar için bir oyun bahçesi görüntüsü hakim. Kaydıraktan her kayan, hemen doğrulup tekrar koşuyor merdivene. Salıncakta bir ileri, bir geri sallanıyor bazıları.

Tahterevallide biri iniyor aşağı, diğeri çıkıyor yukarı. Sık sık mızıkçılık yüzünden hır çıkıyor, çocuklar yıllardır büyümüyor.

30 Kasım 2002
3 Kasım seçimlerinden sonraki iki gün boyunca AB medyasında "Türkiye İslamcı oluyor" teması işlendi. Görüntü olarak da çoğunlukla kara çarşaflı kadınların, mümkünse bir Atatürk resmi önündeki duruşları kullanılarak karartıldı Türkiye imajı. Başbakan Abdullah Gül seçimlerden önce geldiği Brüksel'de "biz Türkiye'yi çağdaş dünya ile bütünleştirmek istiyoruz; bunun için medeniyet adresi Orta Doğu değil, Avrupa'dır" derken bu çarpıtma
dalgasını seziyordu mutlaka.

Recep Tayyip Erdoğan'ın seçimler sonrası Avrupa turunda en çok karşılaştığı "İslamcı mısınız?" sorusunu, kararlılıkla "hayır biz Avrupa tipi bir muhafazakar demokrat partiyiz" diye yanıtlaması da, medyada Türkiye hakkındaki yorumları dengelenmeye yöneltti.

Türkiye kati surette "İslamcı" ve türevi nitelemelerden ve görüntüsünü karartan çarşaftan kurtarmalı. Türban sorunu ise, bireysel haklara saygı ile bir siyasi hareketin dinsel taciz aracına dönüşmek arasındaki ince çizgide, mutlaka çözümlenmeli. AB'ye uyum sürecinde, kadın ve erkekler arasında fırsat eşitliği politikalarına öncelik verilmeli. Çok ötesinde olduğumuz diğer Müslüman ülkelere bir model olma özelliğimiz pekişmeli. Türkiye'nin Avrupa yolunu aydınlatan bir gerçek var: çağdaşlık, demokrasi ve kadın hakları 21. yüzyılda aynı noktada kesişiyor.

24 Mayıs 2003
CHP 1995 seçimlerinden sonra 2002'ye kadar siyasette etkili bir konuma ulaşamadı.

Kaçırılan trenlerde bir suçu yok. Bugün ise anamuhalefet AB'ye Katılım Ortaklığı belgesinin eksiksiz ve pazarlık konusu yapılmadan hayata geçmesi için öncü olmalı. Geçmişte bazı partilerin içine düştüğü hamaset dolu söylemlerden, küresel ekonomiyi kavrayamayan politikalardan ve zaman aşımına uğramış bir uluslararası ilişkiler anlayışından sakınmalı.

Demokrasi, insan hakları, sosyal refah ve ekonomik kalkınma gibi AB üyeliği sürecinin temel taşları, aynı zamanda sosyal demokrasinin taşıyıcı direkleridir..

11 Eylül 2004
Hiçbir aday ülke müzakerelere başladığında Kopenhag siyasal kıstaslarına tamamen uyma noktasında değildi.

Türkiye'nin AB üyeliğini destekleyen Bağımsız Komisyon'un başkanı ve eski Finlandiya Cumhurbaşkanı Ahtisaari'nin de hatırlattığı gibi, bugün AB ülkelerinin hiç biri demokratik toplum olma yönünde mükemmel seviyeye ulaşabilmiş değiller. Fakat bir AB standardı var. Buna göre aday ülkenin çok fazla sayıda açık noktasının olması kabul görmüyor. Türkiye'nin demokrasi ve insan hakları bilançosunda bir-iki önemli eksik alan kalabilir.

Fakat daha fazlası olmamalı. AB ile müzakerelere başlayacak aday ülkenin demokratik sorunları tek tük ve çözüm sürecinde olmalı.

9 Ekim 2004
12 Eylül 1980'den 6 Ekim 2004'e. Askeri darbeden, AB Komisyonu tarafından 'Kopenhag siyasal kıstaslarına yeterince uyan ülke' ilan edilmeye uzanan bir dönem. Neredeyse çeyrek yüzyıl. Geçmişi anımsayınca, bugün gelinen noktanın gelecek için önemi daha iyi ortaya çıkıyor.

İnsan hakları ve demokrasi yolunda atılmayan her adımda, kaybedilen her günde, uluslararası medyaya yansıyan her haberde, bu kesimlerin kendi davaları güçlendi.

Kıbrıs'tan, bazı Ermeni lobilerinin savlarına, Kürt sorunundan, AB ile ilişkilere, her dış politika dosyasında Türkiye'nin ulusal çıkarları büyük hasar gördü. Milli duyarlılıklara göre izlendiği sanılan siyasetler, ülkenin azılı düşmanlarının hayrına oldu.

Siyasetin uzantısında, Türkiye'nin ekonomik çıkarları da büyük kayba uğradı. Yabancı sermaye, ticaret bağlantıları, turizm, uluslararası mali piyasalardaki kredi olanakları ve iç pazarın istikrarı gibi bir çok boyutta Türkiye ekonomik potansiyellerini yeterince değerlendiremedi. Demokrasi ve insan hakları sorunları nedeniyle, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının cebindeki para ve gelecek kuşakların refahı büyük zarar gördü.

Cumhuriyet tarihi boyunca hep arayışında olduğumuz üç önemli boyut arasındaki denge söz konusu: demokrasi, laiklik ve makro-ekonomik istikrar. AB ile müzakere süreci bu üç boyutu bir arada gözetecek bir çerçeve oluşturuyor.

Türkiye artık Kopenhag siyasal kıstaslarına uyan bir ülke. Yirmibirinci yüzyılda, demokratik saygınlık sahibi bir ülke olarak yükseliyoruz. Bu konum toplumumuzun geleceği açısından en belirleyici etken. Ona özen göstermeli, iyi korumalı ve mutlaka geliştirmeliyiz.

AB yolu uzun ve ince olduğu kadar, aynı zamanda engebeli. Geride büyük bir dağ bıraktık.

5 Mayıs 2007
Olgun ülkeler iç sorunlarını çözmeye çalışıyorken uluslararası gündemlerine, çıkarlarına ve imajlarına özen gösterme refleksi sahibidirler. Bilirler ki:

1. İç siyasal belirsizlikler ve toplumsal tartışmalar ülkenin somut sorunlarını perdelememeli. Aksi takdirde bu tartışmaların üzerinde geliştiği zemin çöker. Ancak demokratik ve ekonomik olarak güçlenen ülkelerde toplumsal sorunlar aşılır.

2. Ülkenin uluslararası imajına zarar vermek ülkeyi güçsüzleştirir; iç tartışmalarda
savunulmaya çalışılan değerleri ve hedefleri zayıflatır. Uluslararası gündemden kopan,
görüntüsü bozulan ve çağdaş dış iletişim araçlarından yoksun ülkelerin rakipleri ve
karşıtları sevinirken, kendileri bir çok alanda kaybeder: dış politika davaları, güvenlik
politikaları, ihracat, yatırım, turizm, markalar, kurumlar ve yurttaşların uluslararası
ilişkileri, vize sorunları, ...

Türkiye ise Cumhurbaşkanlığı seçimi, TCK 301. madde veya 1 Mayıs gibi konularda uluslararası boyutta kötü sınav verdi. Siyasal liderler ve kurumlar uluslararası boyutu, çıkarları ve iletişimi ihmal etti.

Solcu, sağcı, milliyetçi, ulusalcı, yurtsever, dindar, halkçı, liberal veya merkezci olabilirsiniz. Milli Takım maç kazandığında seviniyor musunuz?

26 Ocak 2007
Yüzotuz yıl önce, 1876'da Osmanlı payitahtı İstanbul'da ilk meclis toplandı. On yıl önce merhum Bülent Tanör'ün "Türkiye'de Demokratikleşme Perspektifleri" raporu TÜSİAD tarafından yayınlandığında çok farklı bir ulusal ve uluslararası ortam vardı. Türk demokrasisi çok ilerledi yüzotuz yılda. On yıl öncesine göre ise, Türkiye AB kıstaslarına çok yaklaştı.

Fakat geriye kalan sorunları çözme yolunda zaman kaybına tahammül yok. Demokrasi
zirvesi yolunda yükseldikçe dönemeçler daha sert, uçurumlar daha sarp.

19 Ekim 2007
TCK 301 ve genelde kapsamlı bir insan hakları reformu Türkiye'yi daha güçlü ve saygın bir ülke olarak dünyada yükseltecek.

Türkiye'yi, Türklüğü, Türk toplumunu yüceltmek ancak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını yüceltmekle mümkündür.

Eğitim, kadın hakları, sağlık, bilim, kültür, sanat, spor, sanayi, ticaret, teknoloji ve doğasıyla yükselmeli Türkiye.

Kendisini korumak için düşünceden korkan, insan hakları ihlallerine ihtiyaç duyan bir ülke olarak değil.

Bir demokrasi olarak yücelmeli ve yükselmeli Türkiye.

Geleceğe geri dönüş

29 Ekim 2023
Türkiye Cumhuriyeti 100. yıl kutlamaları büyük coşku içinde.

Etkili bir Avrupa ülkesi, küresel düzenin saygın bir demokrasisi Türkiye.

Eğitimli, yaratıcı, girişimci güçlü bir laik toplum.

Bu günlere kolay gelinmedi.

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları hiç bu kadar övünmemiş, güvenmemiş, çalışmamıştı.

Dr Bahadır Kaleağası/Brüksel
kaleagasi@tusiad.org 
  
 

Son Haberler

Hits: [srs_total_pageViews] Visitors: [srs_total_visitors]
Copyright © GUNDEM.be
Site içeriği ve dizaynın tüm hakları GÜNDEM.be websitesine aittir.
Kopyalamak ve izinsiz kullanmak kesinlikle yasaktır.