İSMAİL ÇOBAN ÜZERİNE
Yazan Sevim Ünal
Zamandır sanatçıyı ilmik ilmik dokuyan. Döneminin eseridir sanatçı. Eserleri ise canlı tanıkları olarak kalırlar.
Yüzyıllar yok ederken bedenleri, görsel varlığı,eskitemez kanıtları. Göz görmüş, us işlemiştir. Ne mümkün despotun yaptığının gizlenmesi. Dünya üzerindeki yaşanmışlıklar geçer tek tek sanatçının fırçasından. Yoksulluklar sarıya, vahşetler kırmızıya, ölümler siyaha bürünür tualde. İsmail Çoban da böyle oluşmuştur. Acımasız zamanların tanığıdır. İdeolojilerin hapsine tanık, özgürlüklerin soğuk gri demirler tarafından gaspedilmişliğine, kırmızıya boyanmışlığına tanıktır. Zaman onu da oluşturmuş ve değerli bir üretkenliğe götürmüştür. O susmuş artık. Gördükleri usuna, usu ise tuale hakim olmuştur.
Şeyh Bedrettin yansımıştır en çok da tuallerine. Acıyı, ıstırabı, haksızlığı,yiğitliği,yitişi eşitliği,eşitsizliği ve daha benzeri bir çok duyguyu, tanığı olduğu dönemin acısıyla resmeder.
Acı dile gelir, güzelleşir, başı dik, gözü pek olur. Öylesine bir duruştur ki, bu hiç öne eğilmemişliği anlatır tuallerde.
İsmail Çoban, Bedreddin konusuna en fazla eğilen ressamdır ve “Şeyh Bedreddin” konusunda bir yaşam yapıtı diyebileceğimiz en kapsamlı seriyi yaratmıştır. İsmail Çoban konuyu çok katmanlı ve çok boyutlu yansıtıyor. Tarihsel olgudan yani bir düşünür olarak Şeyh Bedreddin’den ve devrimci eylemlerden hareketle perspektifini Nâzım Hikmet’in yapıtına, oradan da çağımıza 20. ve 21. yüzyılın sonu gelmeyen araf ateşlerine kadar açıyor.
‘1969 yılından beri Almanya’da yaşayan Çoban, hiçbir eğilime kapılmamasına rağmen, kendini sanatçı olarak kabul ettirdiği gibi, bireyselliğini ve sanat ahlâkı prensiplerini de korumakta ve çizdiği her yeni resimde sanatsal güvenirliğinin sınandığının bilincindedir’ der Dieter Treeck
Sanatçının fırçasıdır bu. Fırça darbelerini oluşturan öğeler usunda bir nehir misali akar. Fırça derbeleri tanıklığın ölümsüzlüğünü işler. Resim büyür, çoğalır, üstesinden gelinemeyecek söze döner. Tarih, bir sanatçının fırçasında anlatır gerçekleri. Fırça kaleme dönüşür, kalem Nazım olur. Şiir dile gelir. Bedrettin destan olup haykırır gerçeği.
„Sıcaktı.
Baktı.
Bedreddin yiğitleri baktılar ufka...
En yumuşak, en sert,
en tutumlu, en cömert,
en
seven,
en büyük, en güzel kadın:
TOPRAK
nerdeyse doğuracak
doğuracaktı.”