Yıllardır bir oyun oynanıyor, tam bir ortaoyunu, bu oyunun sonu Türkiye Cumhuriyeti'nin yok edilmesidir. Bu oyunu anlayamamanın nedeni ise Türk Milleti'nin son 70 yılda başına getirdiklerinin yetersizliğinin ihanete dönüşmüş olmasındandır. Başka bir deyişle ülkemiz içten İŞGAL altındadır. İşgalciler sana bana benzediği için teşhis edilmeleri zordur. Ben buna POLİTİK AIDS diyorum. Ülkemizin tüm kurumları kabuklaştırılmıştır. Kafamızda yer edinen resimle gerçek durum aynı değildir. Bu nedenle olayları anlamak, kavramak zorlaşmaktadır. Kurumlar tek tek ele geçirilmiştir, görevleri tabanın gazını alarak uyanmamayı sağlamaktır. İstediğini vezir istediğini rezil eden görsel ve yazılı basın üzerinden yapılan karartmalarla hakimiyet sağlanmaktadır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün aramızdan fiziksel olarak ayrılışından günümüze kadar, Türkiye Halkı yani Türk Milleti'nin salaklaştırma, mallaştırılma işlemi tamamlanmış sıra biat ettirme KÖPEKLEŞTİRME aşamasına gelmiştir. Bu sürecin ilk aşamasının sağlanması için aydınlarının, sana doğruyu anlatanların ortadan kaldırılması gerekmiştir, bu yapılmıştır. İkinci aşamada ise senin yıldırılman korkutulmandır söz konusu olan. Yani sesini çıkartmanın senin için iyi olmayacağı beynine yerleştirilmektedir. Ergenekon soruşturması adı altında toplumda saygın durumda olanlara da dokulunuyor görüntüsünün tek amacı seni yıldırmak, aklını başına toplamanı (!) sağlamaktır. Gerçekte ise oyunu anlayacağın korkusu ile işgalciler huzursuzdur. Çabaları seni yıldırmak, özgüvenini yitirmeni sağlamak içindir.
Ülkemiz ve kurumları işgal altında olsa bile her kurumda MİLLİ unsurların olduğunu unutmaman gerekir. Sorun bu MİLLİ unsurların eşgüdümüdür. Bunu sağlayacak bir kişi ya da çekirdeği hasret ve çaresizlikle bekledin, bekliyorsun ve bekleyeceksin. Bu nedenle sana yol göstereceklere büyük sorumluluk düşmektedir. Değerli büyüğüm ve sevgili dostum Prof. Dr. Dursun Ali Ercan bu küçük grubun sahip olması gereken özelliklerinden yola çıkarak sayısının ne olabileceğini şöyle tanımlamaktadır:
"Amiyane tabiriyle dört dörtlük Bir devlet adamında şu dört meziyet aranır :
1- Zeka, yetenek, 2- Akıl,Bilgi 3- Deneyim, başarılı hizmetler
4- Ulusal/etik değerlere bağlılık... Her bir özellik için bütün içersinde ortalamanın çok üstünde olanların oranı yaklaşık % 10 dur, dolayısıyla bu dört özelliğe birden sahip olmak olasılığı 0,1 x 0,1 x 0,1 x 0,1 = 0,0001 dir . yani onbinde bir.. Türkiyede 40 yaşın üzerinde sağlıklı en az 10 milyon insan bulunduğuna göre, yaklaşık 10 000 000 / 10 000 = 1000 süper insanımız var demektir. Sizce bu 1000 süper insanımızdan acaba kaç kişi partilerin ve devletin yönetimindedir? [ne dediniz.. belki 10 mu?] "
Sayın Prof. Dr. Dursun Ali Ercan'ın affına sığınarak 4 maddenin 5'e çıkartılması ve 5nci maddenin 4 maddede yer alan özelliklerin olmazsa olmazı olması gerektiğini belirtmek istiyorum. Evet 5nci madde "5- CABBARlık" olmalıdır. Yani sünepe, gölgesinden korkanlar değil. Bunun katsayısı ise 0,1 ile 0,01 arasında olacağı için sonuç olarak sayı 10 ile 100 arasındadır. Ben kişisel olarak bu son rakamda yer alanlardan hiçbirinin Türkiye Cumhuriyeti hakkında söz sahibi olan herhangi bir parti ya da devlet yönetiminde olduğuna inanmıyorum. Olabilecek olanlar harcanmıştır, yok edilmiştir, kulvar dışına itilmiştir.
Ekte sizlere yeni kurulan bir partinin programını gönderiyorum. Programı eleştirisel ve tarafsız bir gözle okudum. Programın eksikleri olmadığı söylenemez. Parti üyesi değilim, bu nedenle propaganda yapmıyorum. Ancak içinde bulunduğumuz koşullarda böyle bir partinin önderliğinde toplanılmasının ,1919 da başlatılan ve tamamlanan şanlı direnişin içten işgal altında olma koşullarına uyarlanarak günümüzde uygulanması öncesi, son şansımız olacağı düşüncesindeyim. Bu nedenle özellikle yukardaki 5 madde de yer alan özelliklere sahip olanların öncelikle bu oluşumun önderi tarafından tesbit edilmesi ya da onların oluşuma sahip çıkması zorunludur. İşbirlikçi hainler bu durumu elden geldiğince engellemeye çalışacaktır. Bu hareket başarılı olursa ve son 70 yılın hesabı gerçeklerden korkmadan, ona değdi buna değdi demeden 2008 den başlama koşuluyla sorulursa Türkiye Cumhuriyeti bu hayasız gidişi yani yok olmayı tüm dünyaya, ezilen uluslara örnek olarak engelleyebilir.
Açıkca ben günümüz koşullarında bunun olanaksızlığına inanıyorum. Çünkü değil halkımız dürüst vatanseverlerin çoğu bile bunun ayırdında değiller. Bunu nereden anlıyorum? Bu nitelikte olan birçok kişinin işgalcilerin yanlış yaptığını işgalcilere anlatmaya çalışmalarından anlıyorum. Gerçek; halkımıza, özellikle onlara yol gösterebilecek ilk dört maddede yer alabileceklere anlatılabilinirse, yani kendisine benziyenlerin ancak kendinden olmayanların kimler olduğu anlatılabilinirse, çoğunluğun asıl düşmanı tanıması sağlanır. Bu ise Tandoğan, Gündoğan'da olduğu gibi kendini göstermeni gerektirir.
Son şansımızda başarılı olunaması durmunda dahi bu tarihi görev; 1919 da başlatılan direnişin içten işgal altında olma koşullarında uygulanması için gerekli olan önderliği ortaya çıkartacağı için, mutlaka gerçekleştirilmelidir. İkinci duruma gerek kalmaması için MİLLİ olanlara büyük sorumluluk ve görev düşmektedir. Çünkü matematiksel olarak baktığımız zaman ikinci durum çok kanlı gözükmektedir, bu mutlaka engellenmelidir.
İşte o zaman işbirlikçi hainleri kullanan Batı emperyalizmin oyunu bozulacaktır. Türkiye Cumhuriyeti'nin gerçek düşmanı Batı emperyalizmidir, onun taşeronları ( PKK, FETO v.s.) değildir. Önce bu kavranmalıdır.
Türkiye Cumhuriyeti'nin bağımsızlığı ve Türk Milleti'nin insanca yaşaması uğruna canlarını veren tüm şehitlerimizin ve gazilerimizin kanı ancak böyle yerde kalmayacaktır. Kardeş kanının dökülmesinin ülkemizde yaygınlaştırılması aşamasına geçilme oyunu bozulmalıdır ve bir daha tekrara cesaret edemiyecekleri kararlılık gösterilmelidir.
Bu yazının alıcıları arasında bulunan işbirlikçi hainler, özellikle 150likler olayını akıllarından çıkartmamalıdır, Türk Milleti şanlı tarihinde hiçbir zaman ihaneti affetmemiştir.
Tam bağımsız, demokratik ve anti-emperyalist Türkiye Cumhuriyeti'nin ve ezilen ulusların 1938'den beri süren hasretinin fazla uzun sürmeyeceğini, 70 yıllık kesintinin geçici olduğunu, Gazi Mustafa Kemal'in bizlere çok önce ve açık bir şekilde söylediğini zavallı yaratıklar anladıklarında sonuç onlar için değişmeyecektir:
"Bugün ufukta güneşin doğduğunu nasıl görüyorsam, uzakta bütün Doğu uluslarının uyanışını da öyle görüyorum. Bağımsızlık ve özgürlüğüne kavuşacak olan daha çok kardeş ulus vardır. Onların yeniden doğuşu, kuşkusuz ki ilerlemeye ve refaha yönelik olacaktır. Bu uluslar bütün güçlüklere, bütün engellere karşın yine muzaffer olacaklar ve kendilerini bekleyen bağımsızlığa kavuşacaklardır. Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünde yok olacak ve yerlerine, aralarında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeden yeni bir uyum ve işbirliği çağı egemen olacaktır.'
'Esas olan, Türk ulusunun onurlu ve saygın bir ulus olarak yaşamasıdır. Bu esas, ancak tam bağımsızlığa ulaşmakla sağlanabilir. Ne kadar zengin, ne kadar gönençli olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir davranışa hak kazanamaz. Yabancı bir devletin koruma ve gözetmesini kabul etmek, insanlık niteliklerinden yoksunluğu, güçsüzlük ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir. Gerçekten böylesine aşağı düzeye düşmemiş olanların isteyerek başlarına bir efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez.
Dolayısıyla, ya istiklal ya ölüm! İşte kurtuluşu isteyenlerin parolası bu olacaktır…'"
1938 de yarım kalan Türk Devrimi tamamlanacaktır.
Ne demişti Atilla İlhan;
"Bu sağlıksız ve çetrefil durum, besbelli 'radikal' bir çözüm gerektiriyor; yani neyi, Gazi'nin ve TBMM'nin o zaman başlattığı, anti-emperyalist, laik ve demokratik halk iktidarı sürecinin , eski rayına oturtulmasını!"
Vatanına ve insanlığa sahip çıkacağına olan inancım ve saygılarımla
Erol Güçlü, 5 Ekim 2008, Viyana