İnsanoğlunun meyvesi olan çocuklarımızı hepimiz çok seviyoruz. Biz aç kalsak da onun karnını doyuruyor, önce ona üst-baş alıyor, yaşamadığımız güzel şeyleri onlara yaşatmaya çalışıyor, mevcut imkânlarımızın neredeyse tamamını onlara kullanıyor ve bundan da büyük mutluluk duyuyoruz. Onlara bir zarar gelecek diye üstlerine titriyor, tehlikelerden korumak için kendimizi ölümüne siper ediyoruz.
Bunları sadece biz insanoğlu mu yapıyoruz? Tabiattaki en vahşi hayvanları bir düşünün. Aslan, yavrusunu yalayarak temizliyor, onu beslemek için avlanıyor, tehlikelerden korumak için yavrusunun yanına asla kimseyi yaklaştırmıyor. En güçsüz, en zayıf bir hayvan bile, sırf yavrusunu korumak adına canını ortaya atıp, kendisinden çok daha güçlü ve vahşi bir başka hayvana karşı koyabiliyor, efelenebiliyor, hatta bundan galip dahi çıkabiliyor.
Doğadaki tüm canlılar için son derece doğal ve olması gereken tanrısal bir refleks bu.
Maalesef çocuklar ile ilgili her şey, her zaman hayvanlarda olduğu gibi, doğal bir refleks olarak gelişmiyor. İnsanoğlu bazen, sırf kendi menfaatleri doğrultusunda, planlı ve bilinçli olarak çocukları kullanabiliyor. Kimileri, kanundışı uğraşılarda, örneğin hırsızlık, kapkaç, gasp, adam öldürme gibi olayların yanı sıra, uyuşturucu kaçakçılığı ve hatta porno sektöründe dahi onları araç olarak kullanabilirken, kimileri de siyasi ideolojileri doğrultusunda onlardan faydalanabiliyor.
Geçmişte de birçok kez görüldüğü üzere, son dönemde artan sokak gösteri ve eylemlerinde, çocukların en ön saflarda kullanıldığını hepimiz üzülerek gördük. DTP tarafından organize edilen tüm bu eylemlerde, yaşları 8 ila 14 arasında olan on'larca erkek çocuğa, ki etraflarında kendilerinden yaşça daha büyük insan pek yoktu, taş ve molotof kokteyl atarken, lastik yakarken, sanki hırsız-polis oyununu oynarcasına ara sokaklara kaçarken şahit olduk. Öte yandan, aynı çocukların, birkaç saat önce taş attıkları aynı polislerle top oynadıklarını, sohbet ettiklerini ve hatta "Ben de büyüyünce polis olacağım" dediklerini de televizyonlardan izledik. Düşündürücü çelişkiye bakın. Adı üstünde; "Çocuk" işte.
Taş atan çocukların erkek olduğunu özellikle belirtmemin sebebi şu; Erkek çocukları, doğaları gereği öncelikli olarak silaha ve bilahare topa heves etmişlerdir. Onlar, bebek yerine tabancayı-tüfeği, el ele tutuşup oynamaktansa, birbirlerine elense çekmeyi tercih ederler. Yani, kız çocuklarına göre biraz daha sertlikten, vurdudan-kırdıdan hoşlanırlar. İşte bu yüzden kolaylıkla kullanılabiliyorlar. Adı üstünde; "Erkek çocuk" işte.
Çocuklar böyledir de, onları kullananlar, onlardan faydalananlar ne gibi bir ruh haliyle, ne gibi bir amaçla ve nasıl, bundan nemalanmaya çalışırlar?
Geçtiğimiz günlerde, Diyarbakır başta olmak üzere Güneydoğu bölgemizde gerçekleştirilen gösterilerde çocukların ön saflara çıkartılmasının, sinsice planlanmış, uzun ve kısa vadeli sebepleri vardır.
Öncelikli olarak belirtmek gerekir ki, küçük yaştaki çocuklar, psikolojileri gereği, bu tür hareketli, heyecanlı, bol adrenalinli olayları bir oyun olarak algılarlar, ki bu durum, kullanıcılar için bulunmaz bir fırsattır.
Çocukların ön saflarda olmaları nedeniyle, çatışmalarda en büyük zararı da, ne yazık ki onlar görürler. Fırsat kullanıcıları, kollayıcıları, amaçlarına bu sayede ulaşırlar. Çünkü, en başta, zarar gören çocuk olmak üzere, ailesi, akrabaları, arkadaşları, hatta komşuları ve çevrelerinde, zararı verdirene yönelik, kin ve nefret tohumları böylece ekilmiş olur. Belirleyici bir anekdotu burada paylaşmak isterim. Kin değildir belki bu ama, örneğin, 30-35 yıl önce, seyirci olarak gittiğim bir futbol maçında çıkan kargaşada, hiçbir alakam olmamasına rağmen müdahale eden polislerden birinden sırtıma yediğim copu, vuran polisin bir kabahati olmadığını düşünsem de, en azından halen unutabilmiş değilim.
İşte bu sebeplerden ötürüdür ki, PKK ve benzeri örgütler, çocukları bugüne kadar sürekli olarak kullanmışlardır. Böylece, küçük yaşlarda devlete karşı kin ve nefret tohumlarının ekilmesi, taraftar potansiyelinin genişletilmesi ve örgüte katılımın kolaylaştırılması hedeflenmiştir ki, gerçekten de bu tür çatışmalı kaos ortamlarından sonra örgüte katılımlarda artışlar görüldüğü yetkililerce ve sosyal psikoloji uzmanlarınca ifade edilmiştir.
Bir diğer önemli husus, özellikle küçük yaştaki çocukların, tank ve tüfekle karşı karşıya geldiği görüntülerden bahisle, devletin ne denli bir şiddet ve orantısız güç kullandığı gibi bir propaganda malzemesinin dünya kamuoyuna sunularak, mağdur görüntüsünün verilmesi de madalyonun öteki yüzüdür.
Şimdi belki de, "Filistinli çocuklar da ülkeleri için çatışıyorlar ve Arafat'ın, 'Onlar benim generallerimdir' dediği tarihi bir sözü de vardır. Arafat da mı, çocukları kullandı?" denebilir.
Filistin'in mücadelesi, topraklarını işgal ettiğini düşündükleri İsrail'e karşı bir halkın mücadelesidir ki, her ne olursa olsun burada çocukların kullanılması kesinlikle doğru kabul edilemez. Ayrıca, hiçbir Filistinli çocuğun, çatışmalar öncesinde veya sonrasında İsrailli bir asker ile bırakın top oynamayı, 100 metre yakınına dahi geldiği asla görülmemiştir. Bu yüzden armut ile elmayı birbirine karıştırmamak gerekir.
Konumuza döner ve özetlersek, organize suç örgütleri, çeteler ve terör örgütleri, kullandıkları tertemiz, saf ve o pırıl pırıl çocuklarımızı, en kolay, en elverişli ve en iyi sonuç alıcı araçlar olarak değerlendirmişlerdir.
Değerlendirmişler, kullanmışlardır da sonuçta suç kimdedir!!! Suç, başından sonuna kadar, doğadaki en zayıf canlının dahi refleks olarak gösterdiği yavrularını koruma dürtüsünü gösteremeyen, çocuklarına karşı ilgisiz, alâkasız ailelerimizdedir.
Sabahattin Talu
sabahattintalu@gmail.com