Yaz sonrası Brüksel. Avrupa iş dünyası temsilcileri mevsimin ilk toplantısında.
Gündeme tatil öncesi bırakılan yerden devam: “ne olacak bu Yunanistan’ın hali?”
• “Yaz iyi geçti” diyor Helen temsilci.
Sonra da bana bakarak ekliyor:
• “Türk turistler sayesinde”.
Yunanistan yaz sonrası biraz daha moralle döndü AB arenasına. Sadece kendi ülkelerinde giderek eriyen özgün Ege ortamını, kasıntı olmayan rahat işletmecilik anlayışını ve makul fiyatlara, makul hizmet kalitesini adalarda arayan Türk turistler sayesinde değil. Orta Doğu çalkantılarının özellikle İspanya ve Yunanistan turizmine olumlu etkisi konuşuluyor. Alman seçim kampanyasında ise ortaya çıktı ki, Yunanistan üzerindeki bütçe baskısı biraz hafifleyecek yıl sonuna doğru; finansal destek artmadan tabii.
Ekonomi ile siyasetin sinerjisi
AB’nin işleyişindeki en önemli sorunlardan biri, ulusal seçim öncesi siyasi girişimciliği tıkanan üye ülkelerdir. Her yıl birkaç ülke bu durumda olduğu için, siyaset zamanı ile ekonomik zamanı arasında senkronizasyon sorunu çözülemez. Özellikle bu yıl olduğu gibi en önemli ekonomi olan Almanya’da seçimler olduğunda siyasi sistem sessizleşir. Uluslararası ortamda Mısır ve Suriye krizleri, Çin ile ticaret anlaşmazlıkları, Japonya ile başlayacak olan serbest ticaret görüşmeleri ve ABD ile başlayan ve de casusluk krizine rağmen ilerleyen Transatlantik Ortaklık müzakereleri Brüksel için çok önemli.
Fakat önce ekonomi. Daha doğrusu seçimler. Zaten her ikisi arasında kavramsal bütünleşme var. Avrupalı seçmen ekonomik atılım bekliyor, geleceğe umut ile bakmayı talep ediyor. Siyasetçiler de bu konuda en başarılı olacaklarına iknaya çalışıyor. Seçmene umut verecek atılımlar, hizmetler ve orta vadeli politikalar için para harcamak gerek. Aksi takdirde seçmen memnun olmuyor. Fakat para harcayınca makro-ekonomik dengesizlikler artıyor, seçmen bu durumdan da hiç hoşlanmıyor. Ekonomiler büyümüyor, işsizlik artıyor. Ekonomik büyüme son zamanlarda olduğu gibi sıfır virgül birkaç puan artınca da, derhal bir iyimserlik dalgası hissediliyor.
Avrupa iş yapıyor
Son yılların kriz dalgalarına rağmen bugün Avrupa Birliği:
• Dünya’nın en büyük ekonomisi
• Yarım milyar nüfus
• Dünya nüfusunun yüzde 7’si, Dünya ekonomik üretiminin yüzde 23’ü yapıyor (AB=Çin+Japonya).
• En büyük ihracatçı, her 10 kişiden biri geçimini ihracattan sağlıyor.
• AB tek pazarı sayesinde fazladan her yıl 600 milyar Euro gelir elde ediliyor, 6 milyon kişi bu sayede başka bir AB ülkesinde iş buluyor.
Bu ekonomik zemin üzerinde Avrupa iş dünyası da küresel ortamda güçlü:
• Dünya’da en çok yatırım çeken 1o ülkenin 7’si Avrupa’da
• 500 en büyük dünya şirketinin 148’i Avrupa’da
• AB’nin başka ülkelerdeki yatırımları 5 trilyon Euro, ABD artı Japonya’dan fazla (2011 itibari ile)
• Otomotiv, kimya, ilaç, makine gibi birçok sektörde Avrupa dünya lideri.
• Dünya’nın en büyük 10 finans şirketinin yarısı AB’li
• Toplam 24 milyon şirket, 178 milyon kişi ile çalışıyor: tüm istihdamın yüzde 80’i özel sektör.
• Yüksek eğitim seviyesi, Nobel ödülü sayısı, çok dillilik, patent sayısı gibi kıstaslarda da Avrupa önde gidiyor.
• Dünya ileri teknoloji ihracatının yüzde 16’sı AB’den
• En yüksek değerli 10 uluslararası lüks marka Avrupalı.
• Hızlı tren ve www gibi icatların, mobil teknolojilerin, dünyanın en büyük deniz taşımacılığı filosunun vatanı.
AB şantiyesi ilerliyor
AB hala dünyada çok güçlü fakat yakın geleceğini iyi tasarlamak zorunda. AB’yi yöneten çoğunluk tehlikenin farkında. Ekonomi ile siyasetin zamanlama uyumu sorunu ve siyasetin seçmen karşısında düştüğü kısırdöngüleri aşmak gerek. Avrupa ülkeleri çareyi daha etkin bir AB ekonomik yönetiminde görüyor. Sonuçları hemen hissedilmeyecek fakat alınan her kararı piyasalara olumlu enerji zerk eden en önemli dosya “Avrupa Bankacılık Birliği”. Hedef, mümkün olduğunca ulus üstü bir seviyede düzenlenecek bir finansal sistem ile dünya rekabet sahnesinde sağlam ve güçlü olmak. Avrupa içindeki ulusal sınırlar birçok alanda silikleşti, fakat son krizler gösteriyor ki daha ortak ve etkin bir ekonomik yönetime gerek var. Bu ancak AB seviyesinde olur. Tek tek ulusal başkentlerde değil. Vatandaşların mevduatlarından, şirketlerin finansmanına ve uluslar arası rekabet gücüne uzanan bir yelpazede siyaset ile ekonominin senkronizasyonu bu noktada beliriyor.
Bankacılık Birliği için AB Konseyi’nin Aralık 1012 kararları doğrultusunda çalışmalar sürüyor. İdeal olarak üç temelde bir inşaat söz konusu:
1) Tek Denetim Mekanizması
2) Tek Sorunların Çözümü Mekanizması
3) Tek Mevduat Güvence Planı.
Bu yönde ilk adımlar atıldı. Avrupa Merkez bankası belli bir büyüklüğe gelmiş olan bankaları doğrudan denetleyecek, diğerlerinin de ulusal düzeydeki denetimini izleyemeye alacak. Sorunlu bankalara müdahale kuralları konusunda AB hükümetleri arasında ve Avrupa Parlamento’sunda pazarlıklar ilerliyor. Ülkelerdeki bankalardaki 100 bin Euro’ya kadar olan mevduatların AB düzeyinde güvence altına alınması planı ise henüz somut bir karar aşamasına gelemedi. Başka engeller de var gerçek bir AB bankacılık birliğinin önünde. Kimi siyasal, kimi anayasal ve tabii ki finansal. Fakat AB bu yönde yola çıktı, geri dönüş, olağanüstü koşullar dışında, çok zor.
Avrupa ekonomisinin küresel rekabet gücü için önündeki gündem bankacılık birliği ile sınırlı değil.
Teknolojiye yatırım, girişimciliği engelleyen mevzuatların temizlenmesi, eğitim reformu, sosyal güvenlik ve emeklilik reformu ve temiz enerji politikaları gibi yaşamsal önemdeki konular Avrupa’nın gündeminde.
Aynen, Türkiye’nin de önceliği olması gereken konular listesi.
Zor durumdaki komşu ülkeye moral verecek güçte olmaya devam etmek için kaçınılmaz bir gündem.
Dr Bahadır Kaleağası
International Coordinator - TÜSİAD
Turkish Industry & Business Association
www.tusiad.org
President, Bosphorus Institute
www.institut-bosphore.org
BRUSSELS :
TUSIAD Representation to
the EU and BUSINESSEUROPE
(The Confederation of European Business)
T: +32 2 7364047 twitter.com/kaleagasi
kaleagasi@tusiad.org www.kaleagasi.net