25 Şubat 2009 tarihinde THY uçağı Amsterdam'da bir tarlaya düştü.
9 insan bu kazada hayatını kaybetti.
Bu haber hepimizi olağan üstü üzmüştü.
Araştırma komisyonuna göre kaza, teknik bir arızadan olmuştu.
Uçağın yükseklik ölçen metresi bozuktu.
Bu olaydan tam bir ay sonra yani 25 Mart 2009'da tarihinde de bir helikopter düştü.
Bu kez adres; Kahramanmaraş'ın karlı dağ başları idi.
Üç gün boyunca yapılan aramalardan herkes gibi biz de umutla bekledik.
Ancak beklenen mutlu haber yerine karlı dağların eteklerinden acılı haber geldi.
Ve bu kazada da tam 6 kişi hayatını kaybetmişti.
Ölenler arasında BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu da vardı.
Yine büyük bir hüzün ve acı sardı bütün ülkeyi.
İlk verilere göre yine teknik bir arıza sonucu uçağa zamanında ulaşılamamıştı.
Çünkü helikopterin ELT sinyal gönderen aracının çalışmadığını söylediler.
Sinyal alınamadığından dolayı helikopterin düştüğü yer bulunamamıştı.
Bunun yanında çok ağır olan hava koşulları, 6 kişinin birlikte helikoptere binmesi de
kaza nedeni olarak yorumlandı. Ayrıca yönetim ve denetim eksikliği de dile getirildi.
Bu iki kazada da dikkat çeken nokta, müthiş bir bilgi kirliliğinin yaşanmasıdır.
Kaza sonucu alelacale ölen olmadığı açıklamaları yapıldı.
Böylesi yalan ve yanlış haberleri kim yapar, niçin yapar anlaşılır bir durum değildir.
Acil kazalarda tek bir merkezden yayın yapan bir istasyon kurulamaz mı?
Tekrar başa dönecek olursak, neden bizde bu kadar çok teknik kaza olur?
Siz hiç KLM ya da Lutfhansa uçaklarının düştüğünü duydunuz mu?
Çünkü onlar öncelikle gerekli olan bütün önlem ve tedbirleri alıyorlar.
Uçakların zamanında düzenli bakımlarını yapıyorlar.
Elbette ki bizdekilerin de düzenli bakımları yapılıyordur.
Gerekli olan bütün tedbirleri alıp takdiri Allah'a bırakmak gerekir.
Avrupa ile Türkiye'yi belli konularda karşılaştırınca bazıları hemen:
"Biz nere, Avrupa nere?" diye sorgulamaya başlıyorlar.
Orası Avrupa biz Türkiye'yiz diyemeyiz.
Çünkü Türk ulusunun da en az Avrupalılar kadar güvenli bir yaşamaya hakkı vardır.
Bu kazada hayatını kaybedenlerin hepsine de çok üzüldüm.
Hele İsmail Gündüz'ün 112 ile telefon konuşmaları uzun süre hafızlarda yaşayacağa benziyor.
Muhsin Yazıcıoğlu'na, gösterilen sevgi seli beni de etkiledi.
Demek ki halkın gönlünü ve kalbini kazanmıştı.
Yazıcıoğlu'nun sağda bir lider olarak, süreç içinde değiştiğini gördük.
1980 öncesi ile sonrası arasında önemli bir değişim yaşamış.
Şiddetten uzak, demokrasi yolunu seçmişti.
Geçmişi ile hesaplaşmış, lideri ile yollarını ayırmıştı.
Ve kendi partisini kurup demokrasi mücadelesine başka bir kulvardan katılmıştı.
O da devrimciler gibi, 12 Eylül'ün cenderelerinden geçmişti.
Dile kolay tam 7,5 yıl Mamak cezaevinde yatmıştı.
Ama şimdi artık yok.
Sevenleri onu fikirleri ve şiirleriyle yaşatacak.
Sanki ölümünün nereden geleceğini daha önceden sezmişti.
Yazdığı "Üşüyorum" adlı şiirini dinleyince insan ister istemez etkileniyor.
"Durun kapanmayın pencerelerim
Güneşimi kapatmayın
Beton çok soğuk, üşüyorum.."
Aynı şiirinde "Ey sonsuzluğun sahibi, sana ulaşmak istiyorum…
Ruhumu dinlemek istiyorum.." diyordu.
İşte şimdi ruhunu dinliyor olmalı.
Bu elim kazada da hayatlarını kaybedenlere Allah'tan rahmet yakınlarına da başsağlığı diliyorum.
Temennimiz ve dileğimiz kazalardan uzak daha güvenli yaşamak olsun.
Bekir Cebeci
E-mail: info@bekircebeci.com