Günümüzde en çok kim yağcı ve yalakalık yapıyorsa o başta duranın arkasındaki yerini hak ediyor demektir. İyi de kim bu başta duran veya duranlar? Onlar hakkında kısa bir bilgi vereyim.
‘Yer yüzünde yaşayan bir canlı türü. Başta duranların bulundukları topraklara göre özellikleri değişir. Gelişen olaylara göre de renk ve şekil değişiklikleri yapmaları mümkündür. Kaçınamadıkları tek şey arkalarında bıraktıkları pis kokulardır. Yani başta duranların kişiliklerine dair özel kokuları vardır. Bazıları bu kokuları kamufle edip parfümmüş gibi sunmayı başarabiliyorlar ’.
Bu türlerden dolayı oluşan asalaklar vardır. Onlara ise yağcı, yalaka, grursuz, yüzsüz vs... gibi bir çok isimler verilir.
Günümüzdeki başta duran; şimdiye dek başta duranlardan daha bir önemseniyordu. Fakat o denli de yoğun kokular çıkarıyordu.
Değil parfüm hiç bir şey bu kokuları sindiremiyordu. Halkın artık maskesiz dışarı çıkması mümkün olamıyordu. Bu arada maskeler de karaborsa idi.
Peki asalaklar bu kokuya nasıl tahammül edebiliyorlardı? Günümüzün yağcılarının burun yapısı sanırım başta duranın çıkarttığı kokularla eş anlamda gelişmişti.
İşte onlardan bazılarını sizler için gözlemledik ve yazdık.
Bir karşılama merasimindeyiz. Onlardan birisini görüyoruz. Başta duranın tam arkasında.
Kare kare fotoğraflarda, abuk bir yüz ifadesiyle poz veriyor,
büyük bir başarıya imza atmış gibi mutlu ifadesiyle pis kokuların içinde mutlu mutlu sırıtıyordu.
Basın onu çekmek istemese de o, tam başta duranın arkasına yakın olduğu için ister istemez bütün karelerde çıkacaktı.
Gözlerinin önünde patlayan flaşlar zihninde haremvari görüntülere neden oluyor, onu hayallere sürüklüyordu. Son derece zenginleşmiş. Adeta bir sultan.
‘Ah ah’ diye çekti içini. Aniden kendine gelmiş, çevresine şöyle bir baktıktan sonra abuk ifadesini yeniden takınmıştı. Kendisine hakim olamayıp yeniden hayallere dalmıştı. Yakında zengin olacaktı.
Sonunda ‘bende sizdenim’ izlenimini yaratmayı başarmıştı. Başta duranın arkasında durmayı başarmadan önce de bir çok şaklabanlığa imza atmıştı. ‘Ben de sizdenim’ diye bağıran iç sesini çeşitli yollardan asalak tayfesine iletmek için çırpınıp durmuştu.
Şimdi hak ettiği yerdeydi. Bir zamanlar dedesinin durduğu yerdi o yer.
Dedesi bir gün şöyle demişti. ‘Eskiden bu kadar pis kokular çıkartmıyorlardı. Şimdi benim dahi midem bulanıyor bu kokulardan’. ‘Olsun’ diye geçirdi asalak içinden pis kokuyu ciğerlerine seve seve büyük bir gururla çekerken. ‘Bu yer çok değerli’ diye geçirdi içinden.
Gözüne bir kurumun etkin kişisi takıldı. Bu kişi zamanında sanatçılara fırsatlar tanımış, onlara vaadlerde bulunmuştu. Hatta, onlar için bir kaç sanatsal etkinlik dahi yapmıştı . ‘Kimdir sanatçılar? Ötekiler değiller midir? Ötekiler için kendi kariyerini yerle bir etmişti.
‘Lan oğlum’ diye geçirdi adamın gözlerine anlamlı anlamlı sırıtarak bakarken ‘insan sanatçıyla, sanatla bir araya gelir mi? Şimdi ordan bakarsın böyle öküz öküz işte’.
Biliyordu bu adam artık çark etmiş. ‘Bizdendir’ dediğimiz işlere imza atmaya başlamıştı. Fakat çok geçti onun için. Başta duranın arkasını kaybetmişti. Asalak olmak için ise çok yol kat etmesi gerekecekti.
‘Benim yerimde olmak için neler vermezdi?’ diye düşündü. Sorunun cevabını kendi kendine düşündüğünde terbiyesiz bir yanıt gelmişti aklına. Gülmek üzereydi zor tutmuştu.
Daha sonra bakışlarını orda duran diğe yalakalara çevirdi. Tek tek inceledi. Kurum ve kuruluşların tüm önde gelenleri ordaydılar. El pençe divan durmuş başta duranın atışlarını (konuşmalarını) cani gönülden yakalar (dinler) gibi yapıyorlardı.
İçlerinden birisi için için şöyle düşünüyordu. ‘Bitse de gitsek lan. Dondum be’ . Başta duran soğuk havaya aldırmadan konuşmasını uzatıyor, adeta tadını çıkarta çıkarta konuşuyordu. Üşüyen adamın bu duruma itiraz etmesi veya çekip gitmesi mümkün değildi. Başta duranın arkasındaki adama gıptayla baktı. ‘Orda olacaksınki’ diye geçirdi içini çekerek. ‘Sota yer. Üşünmez. En önemlisi de paraya para denmez’. Üzülerek düşünmüştü bunları.
Başta duran bir an susmuştu. Çevresindekiler çığlık çığlığa bağırmaya başlamışlardı. Kimin sesi daha fazla çıkarsa o yarışmayı kazanacaktı. En büyük yağcılar bugün burda yarışıyorlardı. Hepsi başta duranın arkasında duranı sümsük buluyorlardı. O halde o gitmeliydi. Yerine gelecekler yağ üzerine yağ çekiyorlar, çırpınıyorlardı. Yerler vıcık vıcık kaygandı. Hava soğuk hatta ayazdı.
Sevim Ünal