Türkistan coğrafyasının küçük ama küçük olduğu kadar da fırtınalı ülkesi Kırgızistan, özellikle bağımsızlığını kazandığı yaklaşık yirmi yılın son beş yılında, ne yapsa da memnun edemediği süper devletlerin güç gösterisi yaptığı bir ülke olmaktan kurtulamıyor.
ABD, Rusya ve Çin, yüksek dağlarla kaplı ve ekonomik kaynakları sınırlı bu küçük ülkede güç mücadelesini sürdürürken, Türkiye ise biraz da soy bağı hasebiyle herhangi bir çıkar beklemeden Kırgızistan'a yardımcı olmak için, uğraş içinde.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun son zamanlarda ziyaretlerinin arttığı Kazakistan, devlet başkanı Nursultan Nazarbayev'in, ülkesinin AGİT dönem başkanlığını yürütmesinin de avantajıyla Kırgızistan'a yönelik Türkiye ile ortak çalışmalar yapıyor.
Bununla birlikte Türkiye'nin, Kırgızistan'ın istikrar ve refahına yönelik katkıları ise devam ediyor. Bişkek'te yapılan uluslar arası donörler toplantısına en çok katkı yapanlardan biri Türkiye oldu. Konferansta, ülkenin ekonomik olarak yeniden yapılanmasını sağlamak maksadıyla Türkiye'nin 2010 sonuna kadar 32 milyon dolarlık yardım yapacağı açıklandı. Hatırlanacağı gibi, Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Roza Otunbayeva'nın yemin törenine bakan seviyesinde katılan tek şahsiyet olmuştu.
Süper güçler küçük ülkede kendi çıkarlarını sağlama almak için güç kavgasını sürdürürken, bu ülkenin kalkınmasına yönelik bir çabalarının olmadığına da tanık oluyoruz. Süper güçlerin çıkar çatışmasına sahne olan bir ülkeye diğer devletlerin kalkınma yardımı yapmaları beklentisi ise hiç de mantıklı değil. Bu durumda da Kırgızistan'ın toparlanarak kalkınması da, ancak Kırgızların kendi çabaları ile mümkün olacaktır.
2005 yılındaki Soros destekli Lale Devrimine bizzat tanıklık eden biri olarak, 2010 yılında Moskova destekli gerçekleşen "Mavi Devrimi" de yakından takip ettim. Gerek 2005 gerekse 2010'daki devrimlerin ardından halkın gözlerindeki endişe ve tedirginliğin aynı olduğunu gördüm. Bu gözlemlerim, Kırgızistan'ın parlamenter sisteme geçişine yol açacak olan referandumun ardından da suların durulmayacağı noktasına götürüyor beni.
Kırgızistan'da 7 Nisan'da kanlı iktidar değişikliğinin ardından Roza Otunbayeva başkanlığında kurulan yeni yönetime yasallık kazandırmak için, anayasa değişikliği ve bunun referandum ile gerçekleştirilmesi tek çıkış yolu olarak görüldü.
Geçici yönetim tarafından ilan edilen ve 27 Haziran'da gerçekleşen anayasa referandumu, halkta, Kırgızistan'da iktidarın hiç kimsenin vesayetinde olmadığı ümidini artırmıştır.
Kırgızistan'da halkın oylarıyla kabul edilen yeni anayasa, hem geçici yönetimi yasallaştırmakta hem de parlamenter yönetim sistemini öngörmektedir. Ayrıca, geçici yönetim, yeni anayasa ile Cumhurbaşkanlığı yetkilerini minimize ederek ülkenin sorumluluğunu parlamentoya vermektedir. Bu çerçevede, 10 Ekim'de yapılması planlanan genel seçimlerde, mecliste sandalye sayısının yarısından fazlasına sahip olacak partiye hükümeti kurma yetkisi verilecek.
Kırgızistan'da iktidarın ikinci kez beklenmedik bir biçimde değişmesi, kanlı ve silahlı devrim ile iktidarı ele geçiren muhalif liderler arasındaki görüş farklılığı ve uyumsuzluk kısa vadede yeni anayasa, ülkenin sosyo-ekonomik açıdan ilerlemesine izin vermese de uzun vadede ekonomik, sosyal ve demokratikleşme sürecinde ilerleme kaydetmeye yol açacağını şimdiden müjdeliyor gibi.
Ülkede iktidar değişikliğinin ardından referandum tarihinin belirlenmesi ve geçici yönetimin kararlı bir şekilde bu tarihe ilerlemesi, başlangıçta BDT ülkelerini rahatsız etti. Bunun yanı sıra geçici yönetim içindeki uyumsuzluk da ülke içindeki sosyal, ekonomik ve psikolojik sorunların acil çözümünü engelledi. Hükümetin, vatandaşların hak ve hukukunu zamanında koruyamaması ve özellikle bölgede eşitliği sağlayamaması güneyde silahlı çatışmaların çıkmasına sebep oldu.
Kırgızistan'da yirmi yıldır çözülemeyen basit sorunlar yüzünden, referandum öncesi patlak veren kanlı çatışmalar, anayasa referandumunun özellikle halk arasında büyük anlama sahip olmadığını göstermektedir. Ancak yine de seçmenlerin anayasa değişikliğini içeren referandumda "evet" demesini, "yeter ki bu ülkede istikrar olsun" şeklindeki bir özlemine bağlamak mümkündür.
Evet, bu ülke, 7 Nisan'da yaşanan devrimin ardından geçen üç ay içinde çok ağır bedel ödemiştir. Başta Bişkek olmak üzere Tokmok, Mayevka, Oş ve Calalabad'da yaşanan acı ve trajik olaylar, halkın belleğinde derin yara izi bırakmıştır. Söz konusu olaylar, iktidardakilere ve güvenlik güçlerine karşı zaten mevcut olan soğukluğu ve ümitsizliği daha artırmıştır.
İktidar halkla uyum içinde hareket etmediği, güneyde yaşanan düşmanlıklar dinmediği sürece referandum ile kabul edilen anayasanın sağlıklı bir şeklide işlemesi mümkün olmayacaktır. Ekonomik, sosyal ve siyasi krizlerle sürekli sarsılan Kırgızistan'da anayasa değişikliğinin tek çıkış yolu olarak görülmemesi gerekir.
Bu yıl içinde yapılacak milletvekili genel seçimleri ve Kırgızistan'daki sorunların önüne geçilmesi için bir başka kapı açacaktır. Nihayetinde parlamenter sistem Kırgızistan'ın demokratikleşmesi için ayrı bir şans olacaktır.
A. Işık AKSU