Tutsak etmek, insanları terbiye etmek için kullanılan bir yöntemdir. Kişiyi cezalandırmak için bedenin toplumdan tecrit edilip, hapis edilmesidir. İnsan toplumsal bir varlık olduğu için böyle bir ceza, insanlığa verilebilecek en ağır cezadır.
İki tür tutsaklık vardır. Birisi zorla tutsak edilmek, ikincisi beynin tutsak edilmesidir. Konu edeceğimiz beynin tutsaklığıdır.
Bazen yaptıkları iş gereği, bulunduğu yer gereği, yaşadığı ortam gereği kendisini tutsak düşmüş hisseder insanlık. Birçokları; her ortamda dert yanar, sızlanır durur. Bedeninin yaşadığı yere mahkûm edildiğini, bundan da çok büyük sıkıntı çektiğini anlatır durur. Kendisini adeta mahpushanede hisseder. Birçok şey yapacaktır ama koşulları bunlara elvermez. Onu başkaları hiç anlamaz, gereken ilgiyi, sevgiyi görmez. Çünkü etrafı sözüm ona cahillerle doludur. Onu anlayan yoktur. Ama bir gün kurtulacak, özgür olacak, özgürlüğünün tadını sonuna kadar yaşayacak, kafasındakileri bir bir hayata geçirecektir. Yeter ki bulunduğu mekândan ve mevkiden bir kurtulsun.
Hele memurlarda, işçilerde bu söylemler ayyuka çıkar. Hiçbir şeyden memnun olunmaz. Her yer ve de her şey batar. Onların dışındaki her şey kötü ve çirkindir, değersiz ve anlamsızdır. Daha da yetmez, kendi dışındakiler problemin kaynağıdır. Biran önce burası terk edilirse sorunlar bitecek, rahata erecek, özgürleşecektir.
Sadece burasıdır sıkıntı veren, bedenen orada olmasıdır. Başka bir yer, onlar için sıkıntı vermeyecek, orada her şey çok güzel olacaktır. Bireyin yaşadığı, bedeninin tutsak olduğu yerdir kafa bozan. Hele dert yanarken sanırsın ki, entelektüel birisidir. Sinema, tiyatro, konserler bile kesmez onu.
Yılmaz Güney'in bir sözü vardır; "Bedenin tutsaklığı hiç önemli değil; önemli olan beynin tutsaklığıdır. Yeter ki, insanın beyni tutsak düşmesin" der. Bu sözün ne kadar doğru olduğunu yaşam çok iyi öğretmektedir.
İster bir suç sonucu beden tutsak düşsün; ister görev gereği isterse insanın doğası gereği bir yerlerde yaşamak zorunda kalsın. Her ne nedenle olursa olsun beynin tutsak düşmesi sonucudur, bedenin tutsak olması.
Hayata pozitif bakabilmek, hayatı sonuna kadar yaşamak beynin özgürlüğü ile ilgilidir.
Hayatı zehir etmenin hiçbir gerekçesi olamaz, olmamalıdır da. Her şeye güzel bakabilmek kişinin kendisi ile ilgilidir. Kişi o anı yaşarsa, o anda mutlu olursa beynini tutsaklıktan kurtarmış demektir.
Geçmiş ve gelecek bedenin ve beynin tutsaklığı ile ilgilidir. Kişi geçmişle konuşmaya başlarsa bilin ki beynen bitmiştir. Gelecekle ilgili konuşuyorsa, tutsaklığına gerekçeler bulma derdindedir.
Mutluluk elindeki imkânların, çevresel koşulların sınırlarını bilmek ve bulunduğu yere neler katabileceğini düşünmekle başlar. Attığı her adım, başardığı her iş yaşamını daha bir güzelleştirir.
Toplumun bir bireyi isek, her birey bizim gibi değerli ve güzeldir.
Kimse bizden değersiz ve önemsiz değildir. Her canlı ve cansız güzel ve anlamlıdır. Eleştirilecekse ilkönce kendini eleştirerek başlamak kadar doğru yapılacak bir iş yoktur.
Önce kendini düzelt!
Başkentin ortasında veya İstanbul'un göbeğinde yaşamakla, her hangi bir ilin bir köyünde yaşamak arasında fark sadece bakış açısıyla ilgilidir.
Yaşamın doğası gereği herkes şehrin göbeğinde yaşayamaz. Her yer bir yaşanası yer olabilir. Düşünmek, empati kurmak, ufku geniş tutmak mutlu ve dolu yaşamanın anahtarıdır.
Milyonlarca insan şehrin göbeğinde yaşadığı halde bedenen ve beynen tutsaktır.
Mekânın önemi bizim beyin gücümüzle ilgilidir.
Özgür düşünce, tutsaklığın tek düşmanıdır.
Dünyanın neresinde olursak olalım yaşamdan zevk almasını, hayatımıza güzellikler katmasını, sevmesini, sevilmesini bilelim.
Yoksa…
GÜNDOĞDU YILDIRIM