2004 yılında kaybettiğimiz 'Anadolu rock' müziğinin efsane ismi Cem Karaca "Karabağ" isimli şarkısında şöyle diyordu:
Karabağda talan var
Ak gerdana saldıran var
Genirsen durun gedim
Gözü yolda kalan var
Şeyh Ahmet Yesevi'nin yaktığı ateş
Ateş değil sanki şerbet iç dolu
Binbir nakış söyler yerde kilimler
Ata yurttan balkana ille Anadolu
Bu asla bir Turan değil muhteşem bir tufandır Kavuşan elalem değil can ile canandır
Şimdi türkü söylemenin işte tam zamanıdır
İki gözüm bu işin yok sağı solu
Sovyetler döneminde demografik yapının değiştirilmesi ile Dağlık Karabağ'daki Ermeni nüfusu hızla arttı. Yapılan referandum sonucunda da Dağlık Karabağ Parlamentosu bağımsızlığını ilan ederek Azerbaycan'dan ayrıldı. Bu süreçte Ermeni gönüllülerden oluşan silahlı gruplar Karabağ'a yerleştirildi. Ardından dönemin devlet başkanı Mihail Gorbaçov, 25 Temmuz 1990'da yayımladığı bir yasayla Sovyetler Birliği kanunları dahilinde olmayan silahlı grupların kurulmasını yasakladı ve silahlara el konulmasını sağladı. Yasayla birlikte Azerbaycan'ın tamamında av silahları bile toplandı. Dağlık Karabağ'da bu görevi yapmak Rus askerlerine düştü. 1990'ın Ağustos ve Eylül aylarına gelindiğinde Ermeniler Azerilere yönelik terör eylemlerini açıktan açığa yapma cesaretini kendilerinde buluyordu. 200 bine yakın Azeri canını Azerbaycan'a atarak Ermeni teröristlerinden kurtardı. Artık Ermeniler, Azeri topraklarında ilerliyordu. 25-26 Şubat 1992'de Rusya destekli Ermeni askerleri Hocalı'ya ulaştı. Tabi Rusya, Ermenileri desteklediğini inkar etti. 19. Yüzyılın sonlarından itibaren arada sırada hırlaşsalar bile can-ciğer olan Ruslar ve Ermeniler yeniden kardeş kardeş "ortak düşmana" yani Türklere karşı omuz omuzaydı.
12 KİLOMETRELİK CESET DENİZİ
10 bin nüfuslu Hocalı'da olaylar sırasında yaklaşık 3 bin Azeri bulunuyordu. Saldırıda ölenler hakkında verilen resmi rakam 613 kişi olmakla birlikte, katledilen toplam Azeri sayısının bin 300 kişi olduğu söylenmektedir. Kadın, çocuk ve yaşlılar da dahil olmak üzere siviller katledildi. Katliamın ilk gecesinde sekiz aile bütün fertleriyle öldürüldü, 700'den fazla çocuk anne ya da babasını kaybetti. Yaralılar ise binin üzerindeydi. Katliama tanık olan bir gazeteci, yaşananları daha sonra şöyle anlattı: "Dağlık Karabağ'ın Hocalı kentinin düşüşünü bir gün boyunca yaşadım. Görüntülerle belgeledim ve video çekimleriyle bir günde 1.300 Azerbaycan Türk'ünün Ermeni çetecilerce öldürülüşünü bütün dünyaya duyurdum. Hocalı katliamı anlatılamaz bir vahşetti. Azerbaycan yönetimi ve Cumhurbaşkanı Ayaz Mütellibov, olayı dört gün boyunca kamuoyundan gizlemeye çalıştılar. Bütün Azerbaycan şok olmuştu. Ermeni bıçaklarından, kurşunlarından kurtulmayı başaranlar; kadınlar, çocuklar, ihtiyarlar karlı dağlarda tipi altında Agdam'a gelmeyi başardıklarında çoğunun ayakları donmuştu. Bazılarının ayakları ise kangrenden dolayı kesilmişti. Ermeniler vahşetin her türlüsünü sanki ibret olsun, örnek olsun diye yapmışlardı. İhtiyar dedelerin, yaşlı anaların yüzleri jiletlerle doğranmış, genç kadınların göğüsleri peynir gibi kesilmiş, bebeklerin kafa derileri yüzülmüştü. Hocalı ile Ağdam arasındaki 12 kilometrelik orman boyunca cesetler dizilmişti."
HAÇIN HATIRI İÇİN...
Hocalı katliamını yerinde gören Fransız gazeteci, "Alman faşistlerin gaddarlığını çok duydum ve okudum. Ama 5-6 yaşındaki çocukları, sivil halkı öldüren Ermeniler, onlardan da beter" diyordu. Ermeni gazeteci Daud Kheyriyan "Haçın Hatırı İçin" isimli kitabında Hocalı katliamını şu sözlerle anlatıyordu:
"... Gaflan denen ve ölülerin yakılmasıyla görevli Ermeni grup, 2 Mart günü Hocalı'nın 1 kilometre batısına 100 Azeri cesedini getirip yığdı. Son kamyonda 10 yaşında bir kız çocuğu gördüm. Başından ve elinden yaralıydı. Yüzü morarmıştı. Soğuğa, açlığa ve yaralarına rağmen hala yaşıyordu. Çok az nefes alabiliyordu. Gözlerini ölüm korkusu sarmıştı. O sırada Tigranyan isimli bir Ermeni asker onu tuttuğu gibi öteki cesetlerin üstüne fırlattı. Sonra tüm cesetleri yaktılar. O sırada sanki yanmakta olan ölü bedenler arasında bir çığlık işittim... Yapabileceğim bir şey yoktu. Ben Şuşa'ya döndüm, onlar Haç'ın hatırı için savaşa devam ettiler"
DÜNYA'DAN 'TIK' ÇIKMADI
Peki bütün bunlar yaşanırken Birleşmiş Milletler ve Türk insanına insanlık dersi vermeyi alışkanlık haline getirmiş batılı devletler ne yaptı? Tabiî ki birkaç cılız sesin dışında seyirci kaldılar.
Türkiye ise 1921 Kars Anlaşması çerçevesinde bölgeyi korumak için askerî müdahalede bulunabileceğini açıkladı. Ayrıca "Dağlık Karabağ'ın Azerbaycan toprağı olduğu ve sınırlarının değiştirilemeyeceği" esasının vurgulandığı 28 Şubat 1992 tarihli AGİK kararının alınmasında da, Türkiye'nin yoğun gayretleri etkili oldu.
Dünya, ancak iş işten geçtikten sonra; Ermenilerin, nüfusu 60 binden fazla olan Kelbecer'e saldırmasıyla harekete geçti. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 822 sayılı kararı ile Ermeni kuvvetlerinin işgal altındaki topraklardan çekilmesini istedi. Ancak beklenildiği gibi sonuç vermedi. Yurtlarından kaçmak zorunda kalan Azerilerin yaşam mücadelesi ise halen devam ediyor.
Ayfer Işık Aksu
aaksu@globalyorum.com