Anadolu’nun en iyi korunmuş antik kentlerinden biri.....
SAGALASSOS
Yükselen tepenin yamacında, bugüne dek gördüğüm veya duyduğum tiyatroların en zarifi ve en güzeli yer alır.” İngiliz arkeolog ve gezgin Charles Fellows, 1839’da yayımlanan ‘Küçük Asya’da bir Seyahatin Güncesi’ adlı eserinde Sagalassos Antik Kenti’nden böyle bahseder...
Antalya-Burdur anayolunun üzerinde Ağlasun ve Sagalassos Antik Kenti tabelasını görür görmez girdiğimiz güzergâh, yüksek dağlar arasından yaklaşık 26 kilometre sürüyor. Etrafımızı saran çorak, kel ve yüksek dağ silsilesi Ağlasun’a yaklaştıkça arkamızda kalırken yerini yemyeşil bir örtüye bırakıyor. Sık ağaçlar, bağ ve bahçelerin içinden geçen yoldan Ağlasun’a varıyoruz. İlçe merkezinden itibaren 7 kilometrelik virajlı ve dağın zirvesine doğru yükselen ikinci etabın ardından Akdağ’ın yamaçlarında nefes kesen manzarasıyla antik kentin büyüleyici atmosferi karşılıyor bizi. Anadolu’nun en iyi korunmuş antik kentlerinden: Sagalassos... Teraslara kurulmuş, dağların arasında kalan yemyeşil Ağlasun’a tepeden bakıyor. Burdur 39, Antalya’ya 115 kilometre uzaklıkta.
Göller Bölgesi’ndeyiz. Burası antik çağlarda Pisidia olarak adlandırılıyor. MÖ 3000’lerde Hititlerle bağlantılı Luviler yerleşiyor ilk olarak. Daha sonra sırasıyla Frig, Lidya hâkimiyetini de gören bölge, Büyük İskender’in istilasına uğrayıp birkaç yüzyıl sonra Roma İmparatorluğu’nun hegemonyasına geçiyor. Sagalassos, İmparator Hadrian ve Augustus dönemlerinde en parlak dönemlerini yaşıyor. İmparator Hadrian, Sagalassos’u bölgenin merkezi ilan ederek, Roma İmparatorluğu’nun imtiyazlı bir şehri hâline getiriyor.
Kentin özelliklerinden biri, Anadolu’nun iç kesimleriyle Akdeniz Bölgesi arasında bir köprü vazifesi görmesi. Kalıntılar bu topraklarda ticaretin geliştiğine, halkın refah içinde yaşadığına ve Sagalassosluların kendi kültürlerini daima geliştirmiş olduklarına işaret ediyor. MS 4’üncü yüzyılda Hıristiyanlığa geçen Sagalassos’ta Roma ve Helenistik döneminin izleri her yerde kendini gösteriyor. Vadiye bakan yüksek ve dik kayalıklara yerleşmelerinin ilk amacı savunma. Antik kenti çevreleyen görkemli surlar ve kuleler bunun işaretleri.
18’inci yüzyıldan itibaren Batılı seyyahların dikkatini çeken antik kentteki ilk kazılar, Belçikalı Prof. Dr. Marc Waelkens başkanlığında yürütülmüş. 2009’da UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne alınmış. Kazılarda elde edilen birçok eser Burdur Müzesi’nde sergileniyor. Bazı anıtlar da ayağa kaldırılmış. Özellikle Antoninler Çeşmesi çok ihtişamlı. 28 metre uzunluğunda yaklaşık 9 metre yüksekliğiyle görenleri kendine hayran bırakan çeşmenin tam merkezindeki nişte 4-5 metre yükseklikten akan şelale, düştüğü yerdeki havuzu dolduruyor.
9 bin kişilik tiyatro
2010’dan itibaren kaynak suyuna bağlanan ve coşkulu şekilde yeniden akmaya başlayan Antoninler Çeşmesi’nin iki başında, asılları Burdur Müzesi’nde sergilenen Nemessis, Apollo, Asklepios ve Koronis’in devasa kopya heykelleri var. Kentin nüfusunun en fazla 5 bin olmasına rağmen tiyatronun kapasitesinin 9 bin kişilik olması, Sagalassos’un kültürel gelişmişliğinin de bir göstergesi...
Sadece bunlar değil elbette antik kentin eserleri... Arkeolojik araştırmanın yapıldığı devasa alanda hayranlık uyandıracak nitelikte onlarca eser var. Kent Konağı, Agora, Apollo Klarios Tapınağı, Hadrian Çeşmesi, kent konseyi ve belediye binası gibi daha nice anıtsal eserlerin arasında dolaşırken kendinizi Roma döneminde hissedeceksiniz. Ağlasun’a kadar gitmişken, ilçe merkezindeki ‘anıt ağaç’ olarak tescillenmiş 1.000 yıllık çınarın altında soluklanmayı unutmayın. Bu arada ceviz gibi yöreye özgü lezzetleri almadan dönmeyin...