İzzet DÖNMEZ Yazdı..
Bu sabah, her zamanki gibi kahvaltımı yapıp, evden işe çıkmak üzereydim.
Baktım, bir televizyon kanalında Ayasofya ile ilgili bir program var.
Programı başından sona izledim.
Ayasofya ile ilgili bugüne kadar çok yayın okudum..
Bizim gibi muhafazakar idealleri olan ülke gençlerinin yüreğinde yaradır Ayasofya.
Mustafa Kemal Atatürk`le aramızda ki kopuşun mihenk taşlarından birisidir Ayasofya.
Bu ülkenin bir aydını olarak, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Tarihi ile ilgili kafamda hiç tatmin edici cevabını bulamadığım sorular var.
Bunların başında Ayasofya gelir.
Halife`nin yurtdışına sürgün edilmesi yerine, Hilafetin İlga edilmesi (Ortadan kaldırılması), hiç savaşılmadan Doğu ve Güney Doğu sınırlarımızın belirlenmesi.
60 yaşını geçtim, bu konularda kafam hala berrak değil.
Belki de bu konuların doğru cevabı verildiğinde, bir çok tabu yıkılıp, gidecektir.
AYASOFYA: Dünya Mimarlık Tarihinin en muhteşem eserlerinden birisidir.
Doğu Roma İmparatorluğu`nun yaptırmış olduğu en büyük Kilise`dir.
Ayasofya, aynı mekanda üç kez inşa edilmiştir.
Tıpkı bugünkü ‘Kabe’ binasının defalarca yıkılıp, yeniden yapılması gibi.
İlk Kilise, İmparator Konstantios zamanında, 360 yılında yapılmıştır.
İkinci Kilise, İmparator 2. Theodosius zamanında 415 yılında inşa edilmiş.
3. ve son inşa ise İmparator Justinianos tarafından 532 yılında tamamlanmıştır.
Ayasofya Kilisesi, Roma İmparatorluğu`nun en büyük ibadet mekanı olduğu için, bu Kilise de İmparatorlar taç giyerlerdi.
Ayasofya Kilisesi, Fatih Sultan Mehmet`in İstanbul`u fethetmesi ve Doğu Roma İmparatorluğunu ortadan kaldırması üzerine camiye çevrilmiştir.
Osmanlı`da bir Devlet geleneğidir.
Fethedilen topraklarda, fethin bir nişanesi olarak, en büyük Kilise camiye çevrilir, diğer ibadet mekanlarına dokunulmazdı.
Ayasofya`dan başka, İstanbul`da ki hiç bir ibadethaneye dokunulmamıştır.
Aslında Ayasofya`da bir ibadet mekanı olmaktan ziyade, Roma İmparatorluğu için bir protokol mekanıdır.
1453`te İstanbul`un fethi, insanlık tarihinin en önemli olaylarından biridir.
Fetihle birlikte, bir çağ kapanmış, yeni bir çağ başlamıştır.
Türk`ün bu coğrafyada gücünün nişanesi olarak, Ayasofya, Camiye çevrilmiştir.
Ayasofya, tam 480 yılı aşkın cami olarak Müslümanlara hizmet vermiştir.
1 Şubat 1935 yılında Atatürk ve İnönü`nün imzaladığı bir kararname ile Ayasofya Camii, müzeye dönüştürülmüştür.
Bu karar, Müslüman Türk Milleti`nin yüreğinde ebediyyen kanayacak bir yaradır.
İşte bugün izlediğim televizyon programı 1935 yılında çıkarılan kararnamenin öncesini anlatıyor.
Bu kararname çıkmadan önce, bazı batılı misyonerler, Ankara`da Mustafa Kemal`le bir dizi görüşmeler yapıyor.
Güya bir kültür mirasının bakım ve onarımı talep ediliyor.
Atatürk`ün Çankaya Köşkünde ki rakı masası sofraları meşhurdur ya.
Bir akşam, yine aynı çilingir sofrası kurulmuş.
Atatürk, ortaya bir laf atar.
Masadakilere sorar "Ayasofya`nın Müze`ye dönüştürülmesine ne dersiniz?".
O meşhur sofradaki zevatın tamamının yalaka takımı olduğunu tarih kitapları zaten yazıyor.
Herkes ayağa kalkarak, öneriyi alkışlıyor.
Ertesi gün, besleme ve yalaka basında alkışa devam ediyor.
Zorla, Süngü gücü ile Türkçe ezanın ilk okunduğu yerlerden biriside Ayasofya Camiidir.
Hız alınamamış, Ayasofya Camii hepten kapatılmıştır.
Yani;
Yani Türk`ün bu coğrafya da ki varlığının kilidi sökülüp, atılmıştır.
İstanbul`un kuşatıldığı sırada; Bizans (Roma İmparatorluğu) askerleri, kalenin burçları üzerinden Mehmetçik üzerine kızgın yağ boşaltıyorlardı..
Binlerce askerimiz, Greko Rum ateşi denen o kızgın yağda pişerek, şehit düştü.
Ayasofya böyle fethedildi.
Askerimizin üzerine boca edilen yağ, öyle bir yağ idi ki; Askerlerimizin kemiklerini dahi eritiyordu.
Ayasofya`nın bedeli ödenmişti yani.
Bedel ödemeyenler, günde beş vakit ezan okunacak bir mekanı başkalarına teslim etmişlerdir.
Ta 1920`lerde başlayan gizli pazarlıklar, 1935`te Ayasofya`nın susturulması ile final olmuştur.
Yazık!