Osmanlı Zamanında Orduyu Modernleştirmek Üzerine
Zeki YALÇIN
Osmanlı döneminde, orduyu modernleştirmek için Almanya’dan eğitim subayları getirilir.
Bu subaylardan biri, Hans Paşa, bizim paşa ile sohbet ederken şöyle bir soru sorar: “Diyelim ki ordu sefere çıkacak, hava durumunu nasıl tespit ediyorsunuz?”
Bizim paşa, hemen yaverine “Keçileri getirin, buraya salın,” der. Sonra da, “Keçilerin kuyruğuna bakın,” diye ekler. Eğer kuyruk dik duruyorsa hava güneşli, büzüşüyorsa soğuk, sağa sallanıyorsa lodos, sola sallanıyorsa poyraz; kuyruğunu bacak arasına aldıysa kar yağışlı, puslu ya da sisli hava var demektir.
Hans Paşa şaşkınlıkla sorar: “Yani sizin barometreniz keçinin kuyruğu mu!”
Canlıların birbirine benzer yanları ne kadar çok değil mi?
Sanki bir kuyruğumuz eksik gibi. Mesela aslan parçası deriz; tilki gibi kurnaz, kurt bakışlı, eşek gözlü deriz güzellere…
Dikkat ederseniz, hayvanlar duygularını, sevinçlerini, üzüntülerini kuyruklarıyla ifade ediyorlar.
“Bu kuyruk muhabbeti de nereden çıktı?” derseniz, son günlerde toplum olarak kafalarımız oldukça karışık.
Kavram karmaşası almış başını gidiyor. Neye sevindiğimiz, neye üzüldüğümüz belli değil. Kahraman kim, hain kim – bunu bile ayırt edemiyoruz.
Eğer insanlarda da kuyruk olsaydı, kuyruk sallamalarından biraz olsun “kuyruk acısı” var mı yok mu, anlayabilirdik.
Bugün 29 Ekim, Cumhuriyetimizin kuruluşunun 101. yılı. Baksanıza, bayramlarımızı bile doğru dürüst kutlarken birbirimizle dalaşıyoruz. Kutlayan var, umursamayan var, kutlamamak için bahane arayan var…
Bereketli topraklarımız kutsal, her şey yetişiyor burada; vatanseveri de bol, haini de. Allah (cc) akıl sağlığı versin ihtiyaç sahiplerine.
Bu güzel vatanı bize emanet edenler iyi ki vardılar; bizler de var olalım ki rahat uyusunlar. Yeter ki biz uyumayalım…
İyi ki varsınız, sağlıcakla kalın.