Prof. Dr. Kudret BÜLBÜL
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı
ABD’nin küresel siyasetine bakıldığında, ilkesel düzeyde pek çok eleştirimiz söz konusu olsa da, bu siyasetin çıkar endeksli bir rasyonalitesinin olduğu rahatlıkla gözlemlenebilir. ABD’nin Ortadoğu siyasetine bakıldığında ise, bırakalım ilkeselliği, kendi ülkesinin, Amerikan halkının yararına bir siyaset izlediğini söyleyebilmek bile imkânsız gibidir.
Tüm dünya milletlerinin karşı çıkmasına, BM’deki oylamada, birkaç güdümlü ülke dışında, yapayalnız kalmasına rağmen, ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti kabul etme kararı, Amerikan halkına ilkesel düzeyde ve maddi olarak ne tür yarar sağlamış olabilir?
Suriye’de, ABD’nin ne yapmak istediğine, amacının ne olduğuna dair makul bir açıklamada bulunabilmek söz konusu mudur?
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kudret BÜLBÜL’ün konuyla ilgili değerlendirmesini sunuyoruz...
Kendisi tarafından da terör örgütü kabul edilen PKK’nın, Türkiye’nin Suriye’deki uzantısı olarak gördüğü YPG’ye açık desteğinin tutarlı bir açıklaması olabilir mi?
Türkiye’yi tehdit..
Son olarak ABD Başkanı Trump, terör örgütü YPG’yi vurması halinde, ekonomisine ağır bedeller ödeteceğini ifade ederek Türkiye’yi tehdit etti.
Elbette Türkiye, ABD’nin tehdidine boyun eğerek, sınırında bir terör örgütüne izin vermeyecektir. On yıllardır kendisine ve sivil insanlara karşı her türlü terör eylemine başvuran bir örgütün, sınırında devlet olmasına seyirci kalacak değildir. ABD’nin açık tehdit diline rağmen, Türkiye’nin asıl hedefi bölgesindeki terör örgütleri olduğu için ABD’ye karşı sağduyulu davranmaktadır. Ama Türkiye çaresiz değildir. Gerekirse ABD ile bütün ilişkileri gözden geçirecek bir süreci başlatabilir. Bekası için açıkça tehdit oluşturan bir süreci engelleme adına Türkiye, ihtiyaç duyarsa, ABD ile bütün ilişkileri sona erdirme de dahil, elbette pek çok tedbiri değerlendirecektir. Türkiye artık eski Türkiye değildir.
ABD’nin Ortadoğu’da İrrasyonelliğinin rasyonalitesi var mıdır?
Bu noktada haklı olarak ABD’nin Ortadoğu’da neden ne ilkesel ne de maddi olarak kendisine fayda sağlamayan, irrasyonel bir politika izlediği sorusu akla gelmektedir.
Kudüs kararında olduğu gibi, neden tüm dünya milletlerini karşısına almaktadır?
Türkiye’yi tamamen kaybetme pahasına, kendisinin de terör örgütü olarak tanıdığı PKK’nın Suriye’deki uzantısını on yıllardır müttefiki olarak gördüğü, NATO üyesi olarak birçok ülkede birlikte aynı safta yer aldığı Türkiye’ye karşı desteklemektedir?
Neden sokaktaki Türkler, Araplar ve Kürtler tarafından açıkça kendilerine saldırı olarak görülebilecek bir dil kullanmaktadır?
Teröre açık destekle özdeşleşen bir ABD algısını neden kendi eliyle yaratmaktadır?
ABD bütün bunları neden yapıyor?
İsrail Faktörü
ABD tarafından bütün bunlara dair, Daeş ve İran merkezli açıklamalar yapılıyor. Ama bu açıklamalar hiçbir şekilde ikna edici bulunmuyor.
ABD’nin öngörülemeyen, irrasyonel politikalarına bakıldığında, bölgemizde genellikle İsrail ile ilgili durumlarda bu türden akıl tutulmasının yaşandığı gözlemleniyor. ABD İsrail ile ilgili konularda kendide çıkarlarını da bir tarafa bırakan bir irrasyonelliğe sahip. İsrail sözkonusu olduğunda ABD’nin akıl dışı politikasının kuşkusuz ABD’ye de, İsrail’e de, Siyonist olmayan makul Yahudilere de ağır maliyetleri olmaktadır.
İsrail’in ABD’ye maliyeti:
ABD çıkarlarının hiçe sayılması: Modern çağlarda sıklıkla dış politikanın ulusal çıkarlar için yapıldığı ifade edilir. İsrail söz konusu olduğunda ABD kendi çıkarlarından feragat etmektedir.
Adalet, özgürlük, insan hakları gibi evrensel değerler ve barıştan yana olan tüm dünyadan insanları karşısına alması: İsrail’in işgalci ve saldırgan politikalarının koşulsuz desteklenmesi, doğal olarak tüm insanlık vicdanında mahkûm edilmekte, ABD karşıtlığını artırmaktadır.
Bölge ülkelerini, bölge insanlarını karşısına alması: Ortadoğu’da sadece İsrail endeksli bir politika izlenmesi, bölge devletlerine karşı tehditkar bir dil kullanılması, ülkeler sessiz kalsalar da bölge halklarında aşırı bir tepki ile karşılanmaktadır.
ABD dış politikasının, İsrail söz konusu olduğunda bağımsızlığını kaybetmesi
İsrail’i daha saldırgan hale getirmesi: ABD’nin İsrail’e yönelik akıl dışı tutumu ve desteği, İsrail’in durdurulması gereken daha işgalci, daha saldırgan ve soykırıma varan politikalarını artırmaktadır.
Anti-semitizmin artması: İsrail’e sağlanan koşulsuz destek, İsrail’in artan saldırıları ve insanlık dışı uygulamaları dünyada artan anti-semitizmin en önemli nedenlerinden biridir. Kuşkusuz Irkçılık, kime karşı olursa olsun ve nereden gelirse gelsin, bir topluma karşı olmak da asla kabul edilemez.
İsrail’in güvenlik riskini artırması: ABD’nin İsrail’e koşulsuz desteği aslında İsrail’in güvenliğine de katkı sağlayan değil, güvenlik korkusunu daha da derinleştiren bir politika görünümündedir. Daha saldırgan değil, daha makul politikalar izleyen, bir İsrail bölgede daha az tepki toplayacaktır.
Kendisine kısa ve uzun dönemde, İsrail’e ise uzun dönemde açıkça kaybettirmesine rağmen, ABD İsrail’e sağladığı bu irrasyonel desteği neden koşulsuz bir biçimde sürdürüyor? Bu konu bir başka yazı konusudur. Şimdilik İsrail lobisinin olanca gücüne ve çarpıtmalarına rağmen, ABD’de herkesin bu irrasyonel politikayı, dünyanın en güçlü ülkesinin küçücük bir ülkenin peşinden sürüklenmesini desteklemediğini belirtmekle yetinelim.