1999 yılında kaybettiğimiz değerli sanatçı Barış Manço ile bir gün sohbet ederken, "Dünyada nerede ise gitmediğiniz ülke kalmadı. Gittiğiniz yerler arasında en çok nereyi beğendiniz. Sizce dünyanın en güzel yeri neresi?" diye sorduğumda, doğrusunu isterseniz o sırada verdiği cevap karşısında, acaba öylesine mi cevap verdi diye düşünmeden edememiştim.
Fakat daha sonraki yıllarda yaptığımız bir araştırmanın sonucu hakikaten hepimizde hayret uyandırmış ve Barış Manço'yu haklı çıkarmıştı.
GENAR araştırma şirketi tarafından İstanbul Büyükşehir Belediyesi için yapılan (ve daha sonra kitaplaştırılan) benim de danışmanlığını üstlendiğim "İstanbullu Olma Bilinci Araştırması" üzerinde çalışırken, araştırmaya katılan 2300 deneğin verdiği cevaplar arasında en çok dikkatimizi, "İstanbul'un hangi semtinde oturmak isterdiniz?" sorusuna verilen cevap çekmişti.
İstanbulluların böyle bir soruya verdikleri cevaplar arasında insan doğal olarak Boğaz, Adalar, Bebek, Florya, Emirgan, Etiler ya da İstanbul'un tarihi semtlerinin aralarında bulunduğu gözde mekânları sıralayacaklarını beklerken, hiç de tahmin edilmeyen bir sonuçla karşılaşmıştık. Örneğin deneklerin sadece yüzde 3,6'sı Boğaz cevabı vermişti.
Araştırma İstanbul'un metropol ilçeleri olan 27 ilçesinde oturan denekler arasında yapılmıştı. Araştırma sonunda görüldü ki, insanlar kendi oturdukları muhiti çok seviyorlar. Dahası, eğer maddi imkânları elverse ve taşınmaları söz konusu olsa bile, öyle Adalara, Boğaz'a falan taşınıp gitmeyi düşünmüyorlar. Olsa olsa, kendi oturdukları muhitin en yakınındaki mutena yerleri tercih ediyorlar. Yani oturdukları yerleşim yerinden uzaklaşmak istemiyorlar.
Bakkalımı özledim…
Bir önceki yazımız, "Büyük marketlerde asla göremeyeceğiniz iki şey" başlığını taşıyordu. Yazıda, büyük marketlerin sosyo-ekonomik etkilerine dikkat çekiliyordu. Bu yazıyı da, bir önceki yazıyı tamamlama adına, kuruldukları her yerde geleneksel mahalle dokusunu allak bullak eden ve etrafındaki on binlerce esnafı işinden gücünden eden büyük hipermarketlerin mahalle yaşantımızı ve geleneksel alışveriş alışkanlıklarını nasıl tahrip ettiğine dikkat çekmek için kaleme aldım.
Gelelim rahmetli Barış Manço'nun sohbetimiz sırasında sorduğumuz soruya verdiği cevaba. "Sizce dünyanın en güzel yeri neresi?" soruma Barış Manço; "Mahallem" diye cevap verdi ve ardından şöyle devam etti. "Gittiğim her yerde mahallemi özlüyorum. Bakkalımı, mahallemizin kasabını, manavını özlüyorum. Gündüzleri sütçümün, geceleri bozacımızın seslenişini özlüyorum. Konu komşumu özlüyorum. Bana göre dünyanın en güzel yeri Moda, yani benim oturduğum semt…" demişti.
Yukarıda sözünü ettiğim araştırma da gösterdi ki, kimse mahallesinden kopmak istemiyor. Seyahatlere çıktığımızda görüyoruz. Dağlarda bayırlarda, burada da yaşanır mı dediğimiz yerlerde evler, mahalleler var. İnsanlar çölde, taşlık kuraklık yerlerde, ya da Sibirya gibi soğuk yerlerde yaşıyorlar. Terk etmiyorlar doğup büyüdükleri yerleri.
Örneğin eski mahallelerdeki bakkalları düşünün. Gelen müşterilerinin daha simasından evde veya işyerinde bir sorun olup olmadığını anlarlar, meraklı saiklerle onun özel hayatını ve derdini deşmek yerine, sanki bir terapi uzmanı gibi müşteriyi rahatlatarak, eve veya işe giderken daha aklı selim hareket etmeye, hayat yolculuğunda her şeye sevgi ile çözmeye sevk edecek bir bilge gibi onlara manevi bir dokunuş yaparlardı. Şimdilerde hepsi yok olmaya yüz tuttu.
Her birimiz sahibinin bile kim olduğunu bilmediğimiz yerlerden alışveriş yapıyoruz. Kaçınız gittiğiniz marketlerdeki kasiyerleri tanıyorsunuz. Hangi kasiyer size Ahmet Amca veya Asiye yenge diye isminizle hitap ederek selam verip, halinizi hatırınızı soruyor.
Toplum gergin. Herkes stres altında. Bu insanların bir dokunuşa, bir seslenişe ihtiyacı var.
Selamı aranızda yayın ve çevrenizdeki insanları lütfen fark edin.
Hele şu kış ortasında… Bakın bakalım tütmeyen bacalar var mı?
Herkes mahallesine sahip çıksın.
Toplumsal birçok kötülüklerden korunmamızın yolu oradan geçiyor.
Kaynak: Osman Özsoy/Türkiye
yazaramesaj@gmail.com