Bazı çevrelerce son günlerde gündeme pompalanan Türk-Ermeni yakınlaşması Azerbaycan'da endişeyle takip ediliyor. Ermenistan devlet başkanı Serj Sarkisyan'ın meslektaşı, Abdullah Gül'ü Erivan'da oynanacak Türkiye-Ermenistan maçına davet etmesi, basına yansıyan Türk-Ermeni diplomatlarının İsviçre randevusu, Türkiye'nin Ortak Tarih Komisyonu önerisine verilen olumlu tepki, Azerbaycan tarafında "acaba sınır açılacak mı?" sorularına neden oluyor. Azeri kardeşlerimiz endişe duymakta kendilerince haklı olsa da, Türk-Ermeni ilişkilerinin geçmişine baktığımız zaman aslında taraflar arasında ara ara bu tip yakınlaşma belirtileri ve alternatif diplomasi kanallarının kurulduğu görülecektir.
Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesi ve sınırların açılması elbette bölge istikrarı açısından son derece önemli bir gelişme olacaktır. Ancak Türkiye'nin, istikrar için bu ikiliye Azerbaycan'ın da dahil olması gerektiği gerçeğini unutacak kadar acemi bir dış politikaya sahip olmadığı da bir gerçektir.
Normalleşmiş Türkiye-Ermenistan ilişkileri, aynı derecede normalleşmiş Azerbaycan-Ermenistan ilişkileri tesis edilmeden bölgeye istikrar getirmeye yetmeyecektir. Kafkasya'da bu tabloyu oluşturabilmek için tarafların ufak da olsa bu adımları bir şekilde atması gerekmektedir. Bu yüzden bu girişimleri bebek adımları olarak değerlendirmekte fayda var.
Öte yandan, basit bir kâr-zarar analizi yapıldığında, Kafkasya'da daimi barışın ve istikrarın tesis edilmesinden kimin en büyük faydayı sağlayacağı aşikar. Ermenistan, bölgesel ulaşım-enerji projelerine dahil olabilmek, Türkiye vasıtasıyla Batı'ya açılabilmek, işsizlik ve ekonomik sıkıntılar yüzünden ülkenin yaşadığı ciddi dış göç gibi sorunlarından kurtulabilmek istiyorsa, sadece Türkiye ile değil Azerbaycan ile de ilişkilerini düzeltmek için çaba göstermelidir.
Büyük ihtimalle tecrübeli siyasetçi Sarkisyan da bunun farkında. Ancak, şu aşamada diaspora, 10 yıl öncesine kadar Ermenistan'ın sorunlarını çözmek için benzer arayışlara giren eski Başkan Petrosyan ve Taşnaksütyun Partisi'nin ciddi bir muhalefetiyle karşı karşıya olduğu için kolay kolay da adım atamamaktadır. Bu yüzden, burada esas sorumluluk Ermenistan'da yaşayan halkındır (dikkat edin Ermeniler demiyorum, çünkü diaspora liderlerinin önceliği Ermenistan halkının içinde bulunduğu sıkıntılar olmamıştır hiçbir zaman). Zira Ermenistan'ın refahının, Türkiye ve Azerbaycan ile ilişkilerin düzelmesinden geçtiğini en iyi bilen Ermenistan halkıdır.
"Türkiye, sınırını açarak bu girişimleri cesaretlendiremez mi? diye soranlar çıkacaktır mutlaka. Bu sorunun cevabı maalesef hayır. Çünkü, Türkiye'nin sınırını açması, yıllardır süregelen, çözümsüzlüğe dayalı Ermeni dış politikasının "hiçbir şey vermeden, çok şey almak" prensibinin bir zaferi olacaktır.
A C T U E L
Selim GÜRAY
selimguray@lactuel.be