Kader Sevinç
Brüksel
AB Liderler Zirvesi`nde dördüncü güne girildi.
AB tarihinin en uzun zirvelerinden biri yaşanıyor.
Tutumlu dörtlüye (Hollanda, İsveç, Danimarka, Avusturya) ayrıca Finlandiya da dahil oldu.
Yeni bütçe ve Covid19 paketi üzerine sert tartışmalar olurken, ülkeler aralarında "tutumlular", "finansmanlarında hukuk devleti ve demokrasinin korunması şartı isteyenler", Batı Avrupa, D. Avrupa, Güney ve Kuzey, "AB şüphecileri", "AB taraftarları" gibi pek çok gruba bölünüyor.
Kompleks müzakereler oluyor. Zirveyi terk etme tehditleri, sürekli değiştirilen metin taslakları veto tehditlerine karışıyor...
Gündemde olmamasına rağmen araya Türkiye`ye yaptırımı sıkıştırmaya çalışan Yunanistan ve Güney Kıbrıs kendi başına ayrı bir grup diyebiliriz.
Türkiye`de Avrupa Birliği`ni tek bir blok olarak görenler için iyi bir ders niteliğindedir bu zirveler.
Gece gündüz gırtlak gırtlağa müzakerelerle geçer.
AB`de sadece Almanya ve Fransa ne isterse o olur diyenler için de bir ders.
Almanya ve Fransa tutumluluk yanlısı 5 ülkeyi aşamıyor. Her ülkenin oy hakkı eşit ve veto yetkisi var. Bir kere tıkanıklık olduğunda aşmak zor oluyor. Tehditler havada uçuyor.
Tutumlular grubu Covid-19 destek paketini iyice daraltmak ve hibe yerine geri ödemeli krediler istiyor.
AB içinde "tutumlular" olarak adlandırılan Hollanda, İsveç, Danimarka, Avusturya ve Finlandiya #COVID19 `dan görece az etkilenmiş ülkeler. Bu kuzey bloku bencilce davranarak salgından çok etkilenen ülkelere destek vermek istemiyor.
AB`nin dayanışma projesi boyutu sorgulanıyor.
AB içindeki "tutumlular" denen bu 5 ülkenin bence göremediği şey, bu yaptıklarının kısa vadede onlar için kazanım gibi görünse de orta ve uzun vadede tam bir kaybet/kaybet sonucu yaratacak olmasıdır.
Bu da siyasetçilerin ancak bir sonraki seçime yönelik saiklerle hareket etmesi.
Önündeki bir sonraki seçimden ötesine bakamayan siyaset mantığı Avrupa`da büyük bir vizyon erozyonuna yol açtı.
Avrupa projesi ise tam tersini gerektiren bir proje: ortak faydayı öncelemeleri şart.
Zirve batı dünyasında yaşanan siyasetin varoluşsal krizini daha da görünür kılıyor.
Dört Gündür Süren AB Liderler Zirvesi`nden Çıkarımlar:
1- Batı dünyasında siyasetin kurgusu ve varoluşsal krizi acilen çözüm bekliyor.
2- AB içinde dürüst bir tartışmaya ve bunun sonucuna göre yeniden yapılanmaya ihtiyaç var. Avrupa projesinin ana arterlerinden satış yüksek.
3- AB içindeki güney/kuzey, doğu/batı, büyük/küçük olma temelinde gruplaşmalar giderek belirginleşiyor. Bu çok riskli, AB içinde ötekiler oluşuyor.
4- Ulusal çıkarlar her zamankinden fazla ortak çıkarların önüne geçmeye başladı. Covid19 bu süreci hızlandırdı.
5- Covid19 ile su yüzüne çıkan dayanışma eksikliği Avrupa projesi fikrini tehdit ediyor.
6- Tutumlar olarak anılan ülkeler grubu, bu yaptıklarının yani desteğe ihtiyacı olan ülkeleri (örneğin İtalya) küçük düşürmelerinin sonuçlarını göremiyor ya da görmek istemiyor.
7- Zaten salgının zirve yaptığı noktada utanç verici şekilde kaderine terk edilen bu ülkelerin AB`ye güveni sarsılmışken AB karşıtı hareketlere alan açılıyor. AB içinde kırılganlık artıyor.
8- AB karar mekanizmasındaki yapısal sorunlar nedeniyle kendi içindeki temel hak ve özgürlükler sorunlarının yükseldiği ülkelere yönelik Avrupa Birliği ciddi adımlar atamıyor. Bkz: Macaristan ve Polonya örneği.
AB fonlarından faydalanmaya hukuk devleti şartını getiremiyorlar.
9- AB`nin kendi içinde ilkeleri ihlal eden ülkelere yönelik bir yaptırımda bulunamaması hem içeride büyük bir tıkanıklık hem de AB`nin katılımcı ülkeler ve üçüncü ülkeler nezdinde inandırıcılık sorununu beraberinde getiriyor. Buna acil çözüm getiren yeni mekanizmalar gerekiyor.
10- Otoriterleşen, Avrupa şüphecisi olan AB ülkeleri konu demokrasiye geldiğinde süreci tıkayan bir rol oynuyor. Çoğu 2004`ten bu yana genişleme dalgasıyla katılan ülkeler.
Bu ülkelerin liderleri AB ile olan çatışmalarını iç siyasette saflarını sıkılaştırmak için kullanıyor.
Türkiye`deki iktidar ise AB ile ilişkilerinde tam da bu otoriterleşen, Avrupa şüphecisi grup ile aynı çizgiyi izliyor.
Ancak Türkiye onlar gibi AB`ye tam üye olmadığı için ağır bedel ödüyor iktidarın otoriter ve AB şüphecisi politikası nedeniyle.
Türkiye`deki iktidar bu yanlış stratejisinin yol açtığı zararı büyük ülke olmanın avantajları ve jeopolitik hamlelerle kapatmaya çalışıyor. Bu da ülke için çoğunlukla zarar hanesine yazılıyor. Uluslararası siyasette elinizdeki cephaneyi böyle hoyratça harcıyorsanız alarm demektir.
Aslında Türkiye`de vizyoner, demokrat bir yönetim olsaydı AB üyeliğinde açılan pencereyi iyi değerlendirilirdi
Böylece mülteci krizi ve diğer krizlerde AB`de güçlü bir aktör olarak hareket edebilirdi. Bugünkü gibi 3. bir ülke olarak değil.
Bu hem TR`yi hem AB`yi güçlendirirdi.
Türkiye tarihi ve haiz olduğu nitelikler nedeniyle AB içinde de iyi bir arabulucu rol üstlenebilirdi yukarıdaki önerme gerçekleşseydi.
Çünkü Türkiye AB içindeki tüm bu gruplarla konuşabilecek, ortak zeminler yaratabilecek kapasite ve potansiyel güce sahip.
20 Temmuz 2020