BU SAYIDA:
AB - TÜRKİYE
AB - ABD
AB LİDERLER ZİRVESİ
AR - GE
AB - Türkiye
- AB Dışişleri Bakanları Konseyi'nin 26 Ekim tarihinde Lüksemburg'da yaptıkları toplantı çerçevesinde gerçekleştirilen AB-Ermenistan İş Birliği Konseyi'nin onuncu toplantısı sonunda yayımlanan açıklamada Türkiye-Ermenistan arasında imzalanan protokolden duyulan memnuniyet dile getirildi. Açıklamada ayrıca Karabağ sorununa çözüm bulma çabalarına da destek verildi.
Açıklamada Ermenistan ve Türkiye arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasına ilişkin protokolün her iki ülke tarafından imzalanmasının önemli bir gelişme olduğu, iki ülke arasındaki ikili ilişkilerin normalleşmesinin bölgenin istikrar, güvenlik ve barış ortamının kurulmasına büyük katkıda bulunacağı belirtildi. Ayrıca AB'nin bu sürece siyasi ve teknik destek vermeye hazır olduğunun altı çizildi.
- İngiltere Dışişleri Bakanı David Miliband, Türkiye'nin AB üyeliğinin önemini vurgularken Almanya ve Fransa tarafından ileri sürülen "imtiyazlı ortaklık" konusuna ilişkin olarak bu yöndeki kaygıların çağdaş Türkiye'nin ne olduğuna ilişkin "statik ve çağdışı bir görüş"e dayandığını söyledi. David Miliband, Londra'daki Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü'nde yaptığı konuşmada Türkiye'nin insan hakları standartlarına ulaşması, ordunun rolü ve güçler ayrılığı konularını ele alması halinde AB üyesi olması gerektiğini vurguladı. Avrupalı olmanın, ırk veya din değil, değerlerle ilgili bir konu olduğunun altını çizen Miliband, laik bir Müslüman ülkenin üyeliğe alınmasının AB'yi güçlendireceğini söyledi.
Miliband, ayrıca Türkiye'nin Avrupa'nın enerji güvenliği ile uluslararası uyuşturucu ve örgütlü suçla mücadelesinde büyük önem taşıdığına dikkat çekti. İnternet bağlantısı için
- AB Komisyonu Ekonomik ve Mali İşler Genel Müdürlüğü "Türkiye'de Büyüme ve Ekonomik Kriz" başlıklı bir rapor yayınladı. Mihai Macovei tarafından kaleme alınan raporda yer alan bulgular şunlardır:
• Türkiye küresel ekonomik ve mali krizin ülkeye etkilerini göreceli olarak iyi yönetmiştir. Reel sektörün faaliyetlerinde hızlı bir düşüş olmasına karşın 1990'lardaki ve 2000-2001 yıllarındaki ekonomik krizlere benzer gelişmeler yaşanmamıştır.
• Türk ekonomisi dış ve iç kaynaklı şoklara daha dayanıklı bir hale gelmiştir.
• Doğrudan yabancı yatırımın miktarı azalmış olmakla birlikte akış devam etmiştir.
• Bankacılık sektörünün sermaye yapısı güçlüdür.
• Son dönemde yapılan reformlar sayesinde küresel ekonomik kriz ülke ekonomisini çok fazla olumsuz etkilememiştir.
• Ekonomik faaliyetlerin ani düşüşü ve işsizliğin artması Türk ekonomisinde bazı alanlarda hala kırılgan noktalar olduğuna işaret etmektedir.
• 2009'un ikinci yarısında iç piyasadaki talep artışı özellikle vergi indirimlerinden kaynaklanmıştır.
• Kamu harcamalarının ve kamu borcunun gayri safi yurt içi hasılaya oranının sabitlenmesi önem taşımaktadır. İnternet bağlantısı için
- "2009 Aday Ülkeler Katılım Öncesi Ekonomik Programı: AB Komisyonu Değerlendirmeleri" başlıklı rapor Ekim ayında yayınlandı. Raporda aday ülkeler Hırvatistan, Makedonya ve Türkiye'nin 2009-2011 dönemine dair planları içeren Katılım Öncesi Ekonomik Programları incelenerek tavsiyelerde bulunuluyor. Hırvatistan ve Makedonya programlarını Ocak 2009'da sunmuş, Türkiye ise Uluslararası Para Fonu ile devam eden görüşmeleri öne sürerek programı Nisan ayı başında açıklamıştı.
Raporda Türkiye'nin sunduğu programa ilişkin şu görüşlere yer veriliyor:
• Program, gerçekçi makroekonomik tahminlere dayanarak, kapsamlı ve tutarlı bir makroekonomik ve mali çerçevede hazırlanmıştır.
• Programın ana hedefleri, küresel krizin büyüme üzerindeki olumsuz etkilerini en aza indirmek, enflasyonla mücadelenin devam etmesi ve makroekonomik istikrarı teşvik edici maliye ve gelir politikalarının uygulanmasıdır.
• Büyüme, enflasyon ve istihdama dair önceliklerin belirlenmesinde küresel konjonktür göz önünde bulundurulmuştur.
• İçerik, form ve veri kurallarına büyük ölçüde uygun olan belge, 2008 Ulusal Programı ve 2009 yılı bütçesi ile tutarlı görünmektedir.
• 2009 yılına dair rakamlar AB Komisyonu'nun tahminleriyle uyumludur ancak 2010 ve 2011 yıllarına ilişkin büyüme hedeflerine ulaşmak öngörülenden daha uzun bir süreç gerektirebilir.
• Enflasyon tahminleri, enflasyona karşı alınan önlemlerdeki son hızlanma göz önünde bulundurulduğunda fazla dikkatli olarak değerlendirilebilir.
• 2001'den bu yana uygulanmakta olan sıkı maliye politikası kriz nedeniyle gevşetilmiştir. Program, yeni hedeflere uygulanacak politikaları net olarak belirlememektedir. Ayrıca 2009 ve 2010 yılları için yapılan iyimser gelir tahminleri dolayısıyla mali risk önemli düzeydedir.
• Para politikasının ana hedefi fiyat istikrarıdır. 2008 döneminde uygulanan politikalara devam edilecektir.
• Cari açığın büyük ölçüde düşürülmesi hedefi gerçekçidir. Tedbirli politikaların devamı ve piyasalar ile yatırımcıların güvenini kazanmaya yönelik çalışmalar önemlidir.
• Program yapısal reformlar alanında mesleki yeterliliklerin piyasa talebine göre şekillendirilmesi ve istihdam piyasaları ile eğitim sistemi arasındaki bağın güçlendirilmesi konularını vurgulamaktadır. Kamu hizmetleri, sağlık ve sosyal güvenlik sistemleri, ar-ge faaliyetleri, yenilikçilik, ulaşım ve enerji altyapılarının güçlendirilmesi, yerel kalkınma, tarımda verimliliğin arttırılması gibi yapısal hedefler, son zamanlarda küresel çapta kaydedilen gelişmeler dolayısıyla risk altındadır.
• Reformlardaki ilerlemeler son yıllarda yavaşlama eğilimindedir. Mevcut dış etkenlerin zorluğu da göz önünde bulundurulduğunda programın ana hedeflerine ulaşmak için daha çok kararlılık gösterilmesi gerekli görülmektedir.
- Avrupa Politika Merkezi'nin (EPC) Brüksel'de 30 Ekim'de 'Türkiye Dış Politikası nereye gidiyor?' konulu bir panel düzenledi. AKP Milletvekili ve TBMM Avrupa Birliği Uyum Komisyonu Başkanı Yaşar Yakış, ODTÜ Uluslararası İlişkiler bölümünden Profesör Hüseyin Bağcı, Anvers Lessius Universitesi Öğretim Üyesi Dirk Rochtus ve Keele Üniversitesi Öğretim üyesi Chris Brewin'in konuşmacı olarak katıldıkları panelde, Türkiye dış politikasında son zamanlarda yaşanan gelişmeler tartışıldı.
AB - ABD
- AB ve ABD liderleri 3 Kasım'da bir araya gelecek. AB-ABD zirvesinin gündeminin büyük bir bölümünü iklim değişikliğiyle mücadele alanında sanayileşmiş ülkelere düşen sorumluluklar ve Aralık ayında Kopenhag'da yapılacak olan iklim değişikliği konferansı oluşturacak. Küresel ekonomik kriz ile İran ve Afganistan'daki son gelişmeler de zirvede konuşulacak diğer konular arasında büyük ağırlık taşıyor.
Zirvede AB-ABD arasında enerji ile ilgili ilişkileri resmi bir çerçeveye oturtmak üzere yeni bir girişimin başlangıcı yapılacak.
AB Liderler Zirvesi
- AB başbakan ve devlet başkanları 29-30 Ekim tarihlerinde Brüksel'de bir araya geldi. Aralık ayında Kopenhag'da yapılacak olan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı öncesinde AB'nin tutumunun belirlenmesi açısından önem taşıyan zirvede, gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğini önleme çalışmalarında AB'nin ne şekilde destek olacağı konusu tam olarak aydınlığa kavuşamadı.
Zirve öncesinde AB liderleri gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadele alanındaki yatırımlarının sanayileşmiş ülkeler tarafından desteklenmesi ve hatta bunun için 22-50 milyar € kaynak aktarılması gerektiğini ileri sürüyordu. Zirve sonunda gelişmekte olan ülkelere aktarılmasına karar verilen mali yardımın tutarının ne şekilde belirleneceği ve hangi üyenin ne tutarda ödeme yapacağı konuları tam olarak aydınlığa kavuşmadı. Gelişmiş AB üyeleri bu katkının üye ülkelerin kendi karbon emisyonu miktarına göre belirlenmesini isterken, Polonya gibi daha düşük ekonomiye ve yüksek karbon emisyonuna sahip ülkeler ise bu katkının gayri safi milli hasılaya oranlanmasını istiyor. Zirve sonuç belgesinde yer alan bazı konular şunlardır:
• Lizbon Antlaşması'nı onaylamak için AB'den bazı tavizler isteyen Çek Cumhuriyeti'nin beklentileri kabul edildi.
• AB iklim değişikliği konferansına katılacak olan tüm tarafları sanayi öncesi dönemin 2 derece altına indirilmesi için gerekli önlemleri almak üzere harekete geçmeye davet etmektedir. Gelişmiş ülkeler bu konuda liderlik göstermelidir. Gerekli teknolojilerin geliştirilmesi konusunda özel sektöre bazı teşvikler sağlanmalı ve ar-ge yatırımları desteklenmelidir. Gelişmekte olan ülkelere iklim değişikliğiyle mücadele çabalarında destek olmak için kamu ve özel sektörün giderek artan bir şekilde kaynak aktarımında bulunması gereklidir. Emisyon Ticareti Planı Yönergesi'nde de yer verildiği üzere bazı alanlarda yüksek karbonlu faaliyetlerin başka ülkelere kaydırılmasının söz konusu olmaması için uluslararası anlaşmalar yapılması gereklidir.
• AB ekonomileri krizden çıkış sinyalleri vermeye başlamıştır. Hali hazırda yürürlükte olan ekonomi kurtarma paketlerinin kaldırılması için plan yapılmalıdır.
• AB'de işsizliğin daha da artacağı beklentisinden hareketle daha aktif istihdam politikaları belirlenmelidir.
• Avrupa süt ve süt ürünleri piyasasının istikrara kavuşturulası için Komisyon gerekli girişimlerde bulunmalıdır. Sektörün maddi sorunlarının çözümlenmesi için 2010 bütçesinden 280 milyon €'luk dilim kullanıma açılmalıdır.
• Akdeniz'den geçerek AB'ye ulaşan yasadışı göç dalgalarıyla mücadele alanında FRONTEX'in operasyonel kapasitesinin güçlendirilmesi ve Türkiye ile bu alanda daha sıkı bir diyalog içine girilmesi önem taşımaktadır. 2009 Haziran Liderler Zirvesi sonuç belgesiyle paralel olarak iade anlaşması ve sınır kontrol mekanizmalarının tamamlanması gereklidir.
• AB Temel Haklar Sözleşmesi'nin 30 numaralı protokolü İngiltere ve Polonya'ya uygulandığı şekliyle Çek Cumhuriyeti'ne uygulanacaktır.
• İran'ın nükleer programıyla ilgili olarak diplomatik bir çözüm bulunacağına inanılmaktadır. İran'ın uluslararası yükümlülüklerini yerine getirmemesi ve yakın zamanda Kum şehri yakınında uranyum zenginleştirme reaktörü olduğunun belirlenmiş olması endişe verici gelişmelerdir.
• İran'da idam cezasının devam etmesi ve seçimler sonrasında gazetecilere ve insan hakları savunucularına yönelik toplu yargılama süreçleri endişe verici boyuttadır.
Ar - Ge
- Hollanda ve Lüksemburg Avrupa'nın biyo-banka araştırma merkezi olmak için mücadele ediyor. Özellikle ABD'de biyo-teknoloji alanındaki yasaların çok ağır olması nedeniyle yatırımların Avrupa kayması bekleniyor. Ayrıca Avrupa liderlerinin KDV indirimi kararı alması da bu yöndeki hareketleri hızlandıran bir etken olarak ortaya çıkıyor.
Biyolojik maddeler üzerinde araştırmalar yapılması konusundaki yasal ve ahlaki kurallar açısından AB ülkeleri arasında da farklılıklar bulunmakta. Kuzey Avrupa ülkeleri bu konuda daha açık davranıyor.
Hollanda Graz Üniversitesi biyo-banka kurmak için Hollanda hükümetinden 22,5 milyon € kaynak sağladı. Sekiz üniversiteyi bir araya getirecek olan bu proje kapsamında Hollanda'da ulusal bir biyo-banka kurulmuş olacak. Diğer taraftan Lüksemburg da beş yıl sürecek olan biyo-banka oluşturulması projesine 140 milyon € kaynak ayırırken aynı zamanda ABD/Arizona merkezli bir araştırma merkeziyle de işbirliği yapıyor.
*
BRÜKSEL'DE GELECEK AY
AB Kurumları
• 10 Kasım, Ekonomik Mali İşler Konseyi
• 16-17 Kasım,Genel İşler ve Dış İlişkiler Konseyi
• 19-20 Kasım, Tarım ve Balıkçılık Konseyi
• 19 Kasım, Ekonomi Bakanları Konseyi (Bütçe)
• 23-26 Kasım, AP Genel Kurulu
• 1 Aralık, Adalet ve İçişleri Konseyi
• 2 Aralık, Ekonomik Mali İşler Konseyi
Konferanslar
• 4 Kasım, "Eastern promises initiative, security in the south Caucasus", www.epc.eu
• 19 Kasım, "Towards a creative Europe" The EPC, www.epc.eu
• 6 Kasım, "Democracy and Human Rights Promotion Under Obama", www.carnegieeurope.eu/events
• 3 Kasım, "The Cyprus Peace Process: State of Play", www.ceps.eu
HAZIRLAYANLAR :
Dilek İştar Ateş - Suna Orçun
bxloffice@tusiad.org
www.tusiad.org
Dr Bahadir Kaleagasi
International Coordinator
TUSIAD - Turkish Industry & Business Association
BRUSSELS :
Representation to the EU and BUSINESSEUROPE
(The Confederation of European Business)
T: +32 2 7364047 F: +32 2 7363993
kaleagasi@tusiad.org www.tusiad.org