Bir şamar gibi indi suratımıza Almelo’da 24 Nisan 2014 tarihinde açılan Ermeni anıtı. Hani o milletimin şanlı tarihini karalama niyetinde olan anıt. Hani o anıt, daha doğrusu anıt park yapımı aşaması esnasında uyuyan Türk’e bir şimşek gibi inen anıt. Hani o anıt adeta “Ey Türk, halen uyuyorsun bak ben semaya dikildim, uyumaya devam et” dercesine adeta alay edercesine karşımıza dikilen anıt.
Çok şey öğretti Almelo’da cereyan edenler, öğretti ama halen ders çıkartılmayacak gibi bir hava var toplumda. Ve yol aldık 24 Nisan 2015’e. Bu kafa, bu uyku, bu dalalet ve hatta hiyanet ile başımıza daha çok çoraplar örülür. Tam 1 sene var Ermeni sorununun 100. Yıl’ına. Ne yapılacak, ne fikirler üretilecek Almelo’da olduğu gibi bir konu ile karşı karşıya kalmamak için?
Adamlar kin kusuyor, hıncını şanlı Türk Bayrağı’ndan alıyorlar, biz ise iş bitiyor harekete geçiyoruz, pardon harekete geçmeye çalışıyor ve adeta herşeyi yüzümüze gözümüze bulaştırıyoruz.
Bütün bu son günlerde yaşananlar bazı konuları da su üstüne çıkarmış ve var olup da bir türlü kabul görmeyen konuları bizlere hatırlatmıştır. Bunlardan sadece bazıları:
- Halen çok konuda olduğu gibi, bu konuda da toplumumuz ve elbette devletlilerimiz hazırlıksız yakalanmışlardır;
- Bizim bu kadar STK’mız var, böyle güçlüyüz sözleri havada kalmıştır;
- STK’ların kurulma ve çalışma alanlarının ne olduğunu halen kavrayamamışız;
- Bazı STK’ların bir ya da bilemediniz iki kişiden ibaret olduğu tekrar tescillenmiştir;
- Toplumun hiçbir kesimi hazır kıta olarak birilerinin emirlerini beklememektedir;
- Bu konunun milli bir konu olduğu halde halen Türkiye siyaseti ile yürütmeye çalışanların mevcudiyeti tekrar piyasada görülmüştür;
- Hollanda’da var olan Türk siyasilerinin yine sınıfta kaldıkları çok açık ortadadır;
- 21. Yüzyılda yaşamamıza rağmen elimizde en ufak bir kitapçık gibi elle tutulabilecek bir kalıcı unsurumuz bile yoktur;
- Hollanda siyasileri ve basını ile hiçbir irtibatımız olmadığı tekrar tekrar altı çizilerek görülmüştür;
- Aklı tamamen unutup duygusallıkla hareket edilmiştir;
- Bırakın koordinasyonu, muhatap bulmakta toplum zorlanmıştır; adeta kırk yerden kırk ses çıkmıştır;
- Birilerinin yine koltuk, reklam ve gösteri peşinde oldukları aşikarca görülmüştür;
- Konu Ermeni sorunu iken, konuyu sulandırmaya çalışmak isteyenler yine piyasaya sürülmüşlerdir;
- Konuyu bir Pazar günü kapalı bir meclisin duvarlarına haykırmış ve Türk medyası dışında çığlıklarımızı kimseye iletememiştik; strateji çizmekte bile aciziz;
- Hollanda Türk basınının bu konuda bizlere öncü olamadığı kesinleşmiştir;
- Yaptık, ettik ve bitirdik oldu. Adeta bir avuç insanın gazını almaktan başka neyi kucaklayabildik ki?
Yukarıda yazılan sadece şu an aklıma gelen bir kaç madde. Çoğaltabiliriz, kağıda daha sert dökebiliriz ama şimdilik bu kadarı yeter.
Kimseyi hedef alma ya da rencide etme gibi düşüncelerim yok. Ne yazmışsam önce kendim için geçerlidir, öncelikle bunları kendimde sorgulamaktayım. Birileri gibi basitçe saldır ve çekil kenara anlayışını kendime yakıştırıp karaktersizliği kabul edemem. Kendisini akil yerine koyup namussuzlardan olamam.
Çözüm mü? Onu da yazacağız inşaallah, en kısa zamanda. Yine de şimdiden çözümün ipucunu verelim; herşey samimiyette yatar. Öyle büyüklük müyüklük taslamakla bu işler olmaz. Milli ve dini konulara samimiyetle yaklaşmak insanoğlunun ve özellikle siyasilerin çizeceği sınırlar içinde olmaz; o çizgilerin sınırlarını vicdanınız çizmeli. Erivan’da kolkola gezip, Erivan dışında nutuk atmalarla bu işlerin önüne geçilemez.
Özet: “Büyüklük sadece Allah’a mahsustur, kul olanda büyüklük tanımam. Eğer yine de bir kul’da büyüklük aranacaksa, onu samimiyetinde ararım!”
24 Nisan 2015’e tam bir yıl kaldı……………..
Murat Gedik, 28 Nisan 2014
E-posta: muratgedik@muratgedik.nl