Avrupa'dan gelen uyarılar önemli: Müzakerelerin hızlanmasıyla Türkiye'de demokratik reformların hızı arasındaki bağ. Sürekli mali disiplin. Daha etkin bir AB uyum süreci için devlet reformu. Bazı müzakere başlıklarının açılabilmesi için teknik ön koşullar.
İç ve dış iletişim
Sakin bir ırmak gibi akıp gidiyor zaman. Bir belgeselin epik anlatımında çoğalıyor olaylar, insanlar, görüntüler, sesler... Kim bilir belki de galaksinin bir diğer köşesindeki ileri bir uygarlığın arşivlerine de kaydoluyorlar.
Tarih belirliyor ve belirleniyor. Zaman ve mekân ikilisine egemen olmaya, yön vermeye çabalayan insanlar, kurumlar, şirketler, sivil örgütler, hükümetler, devletler, ülkeler, sınırlar ötesi iletişim ağları, çıkar ortaklıkları ve ülkü paydaşlıkları ile şekilleniyor bugünün gündemi ve yarının tarihi.
Gezegeni durdurmadan, inmeyi talep etmeden de yakın geleceği daha iyi yaşamak olası. En azından göreceli olarak açıklayıcı, aydınlatıcı ve akılcı. Örneğin Türkiye gibi küresel olağanlık endeksinin uçlarında yer alan bir ülkenin siyasal gündeminde bir kasım ayında neler konuşulur, yapılır ve yaşanır ki? Her yıl farklı olur bu gündem doğal olarak; her zaman her ülke için olduğu gibi. Türkiye söz konusu olduğunda bu farklılık olgusunun içeriği, boyutları ve de kendi içindeki değişim hızı dünya ortalamalarının biraz üstündedir sadece.
Siyasal gündemde terör
Siyasal gündem Kasım 2007'nin ilk iki haftasını Kuzey Irak odaklı yaşadı. Terörün caniliğine kurban giden şehitlerin acısı sarmıştı ülkeyi. Başbakan Washington DC'de ABD Başkanı ile görüştü. Terör örgütüne karşı askeri işbirliği ve harekât konuşuldu. Fakat aynı zamanda Türkiye'de bölgesel kalkınma sorunu da tartışıldı. Kültürel haklar konusu da gündeme teğet geçti sık sık.
Geçmiş zamanların deneyimleri daha çok yankılandı bu sefer. Hiçbir zaman tam olarak tekerrür etmeyen tarihin, tekerrür edebileceği kadarından duyulan kaygılar dile getirildi. Bir eski darbe lideri ve anayasal cumhurbaşkanı itiraflarda bulundu. Kürt kökenli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarında mağduriyet kaynaklı tepkiselliği tetikleyen 25 yıl önceki kararlarının yanlışlığını vurguladı. Kamuoyunda öne çıkan birçok siyasetçi ve medya yorumcusu ise, geçmiş politikaların sosyoekonomik zafiyetlerine, 1994'te kapatılan DEP vakasının nasıl Türkiye karşıtı bir tuzağa dönüştüğüne ve sonuçta terörün çıkarlarına hizmet edildiğine dikkat çekti. DTP konusunda daha dikkatli olma gereği savunuldu. Bazen, yaşanan günleri belirleyen olaylar geçmişin pişmanlıkları ve geleceğin gölgesinde gelişiyor.
Bugüne bu kadar ağırlık koyan bir gündem maddesine geçmiş zamanlardan uzanan olaylar, hatalar ve uyarılar var. Bunlar aslında bu geçmiş dönemin kendine has gündemine aitler. O zaman daha iyi anlaşılan bir geçmiş ve daha iyi aydınlatılan bir gelecek olsaydı, bazı sorunlar bugüne miras kalmayabilirlerdi. Diğer bir deyişle, geçmişte yapılan hatalar neden yapıldı?
Bu sorunun yanıtı bu gün için çok önemli. Yarın için ise daha da önemli.
Devlet kışkırtılamamalı
Örneğin DEP olayı. Yıl 1993. Türkiye'den bazı milletvekillerine Brüksel'de AB çevrelerinde bazı telkinlerde bulunuluyor. Özetle deniyor ki: "Türkiye artık demokratik yolda. Sizler de etnik kökeninizden dolayı bir baskıya uğramadan seçildiniz. TBMM'de yerinizi aldınız. Bakın Kuzey Irak'ta nasıl bir zulüm var. Saddam rejimi 1988 Halepçe katliamını her an tekrarlayabilir. İran'daki Kürtlerin durumu da iç açıcı değil. Türkiye ise AB sürecinde. Gümrük birliği için geri sayım başladı. Askeri rejimin kalıntılarından kurtuldu. Eski yasaklı siyasetçi şimdi Cumhurbaşkanı. Başbakan kadın. Dışişleri bakanı Kürt kökenli. Türkiye bir demokrasi modeli olabilir. Sovyetler Birliği sonrası dönemde bölgesinde yıldızı iyice parladı. Tamam, hâlâ Kürt sorunu çözülmüş sayılmaz. Daha çok reform gerekli biliyoruz. Fakat artık demokratik bir süreç var. Parlamenter sistem içinde bir evrim gerekli. Bundan böyle siyasal alanınız Türkiye demokrasisi."
Herkesin hoşuna gitmiyor artık Avrupa'da mazlum özgürlük savaşçısı muamelesi görmemek. Sonrası ise bir provokasyon ve gaflet hikâyesi. Kışkırtanlar teröre mesafe alamayan siyasetçiler. Kışkırtılan ise asla bu tür bir gaflete düşmemesi gereken devlet. Dokunulmazlığı kaldırılınca Meclis'ten yaka paça çıkarılan milletvekillerinin görüntüsü Ankara'dan dünyaya yayılıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin 2002 yılındaki kararıyla serbest kalana dek hapse giriyorlar. O zaman çok kişi ve kurum uyarıyor. Kimi iyi niyet ve ulusal kaygı içinde, kimi dışarıdan kendi değerlerine dayalı bir ilkesel yaklaşımla, kimileri de bir eleştiri fırsatını değerlendirmek üzere bu durumun yanlışlığına dikkat çekiyor. Sonuçta tepkilerin özünde Türkiye'nin ulusal çıkarlarının nasıl zarar göreceği vurgulanıyor. Bu arada terör odakları seviniyor. Dünyada Türkiye'nin güçlenmesini istemeyenler mest oluyor.
Bu olayla ülkenin kaderi ekonomiden iç siyasete her alanda değişiyor. Birçok açıdan sonun başlangıcı başlıyor.
Demokrasi içinde terörle mücadele duyarlı dengeler gerektirmekte. Halihazırda temel insan hakları ve bireysel özgürlükleri güvence altına alan bir hukuk devleti düzeninde terörle mücadele çok daha etkin olabilmekte. En azından bu nitelikteki ülkeler, uluslararası iletişime de dikkat ederek imajlarını ve dolayısıyla siyasal ve ekonomik çıkarlarını yıpratmadan hareket edebilmekteler. İngiltere ve İspanya demokratik özellikleri sayesinde teröre siyasal desteğe karşı çok sert tavır alabilmekte. İyi işlemesine ve saygınlığına özen gösterilen bir demokraside terörle mücadele yasaları daha etkili. Güvenlik güçlerinin maddi, teknolojik ve insan sermayesi kaynakları çok üst düzeyde seferber. Devlet yönetmek ve ulusal çıkar savunmak beylik söylemler ve hoyrat yöntemlerle olmaz. İnce iştir. En azından geçmiş zamanla gelecek zamanı birlikte algılayabilme yeteneğini gerekli kılar. Mustafa Kemal Atatürk'ü her 10 Kasım'da anmanın bir anlamı da, tarihsel dehadan bu yönde bugün için siyasal yöntem dersi almak olmalıdır.
Raporda gelecek zaman
Neler olmadı ki Kasım 2007'nin ilk haftalarında? Sadece kişisel bir gündemin iç ve dış çemberlerinde bile birçok farklı gelişme geçti kayda. Örneğin, Güler Sabancı'nın Belçika Senatosu'nda ülkenin en yüksek nişanı ile ödüllendirilmesi Türkiye'nin uluslararası saygınlığına çok yönlü bir katkı sağladı. Kalite Kongresi bu yıl da İstanbul'da uluslararası katkılar ve ülkenin muazzam iç dinamiğiyle başarılı bir etkinlik oldu. İngiltere Başbakanı Gordon Brown Londra'da dünya görüşünü açıkladığı önemli konuşmasında küresel güç sahibi bir Avrupa'nın geleceğinde Türkiye'nin rolünü vurguladı. Ankara'dan Brüksel'e müzakere heyetleri trafiği sürmekte. Fransa Dışişleri Bakanı Kouchner ile Alman meslektaşı Steinmeier'ın Türk kökenli Alman müzik grubu 'Muhabbet' eşliğinde Türkçe rap yapması çok hoş oldu. Danimarka'da seçimler sonrası mecliste iki Türk kökenli genç kadın milletvekili var artık...
Bu dönemin asıl önemli gündem konusu ise, AB Komisyonu'nun 2007 Genişleme Strateji Belgesi ve Türkiye raporu oldu. Bu raporlar aslında Kasım 2007'ye has bir gündem maddesi değil. İlk yayımlandıkları 1998'den beri her yılın sabit gündem maddesiler. Yıllardır Türkiye ilerliyor, AB Komisyonu raporluyor. Demokrasiden ekonomiye, hukuk devletinden pazar ekonomisine, yargının reformundan sosyal politikalara, her yıl Brüksel'de Türkiye'nin bir fotoğrafı çekiliyor. Her fotoğraf gibi durağan; anlık bir Türkiye analizi.
Basından uluslararası yatırımcılara, sivil toplum kuruluşlarından sokaktaki insana, dünyada Türkiye hakkında bilgi edinmek isteyenler için önemli bir kaynak bu raporlar. Kimisi Türkiye'nin başarılarına, kimisi sorunlarına odaklı bir şekilde değerlendiriyor bu raporları. Sonuçta AB Komisyonu'nun ilerleme raporları bilgi toplumu çağında 'Kol kırılır, yen içinde kalır' anlayışının geçersizliğinin de bir simgesi sayılır.
Komisyon'un 2007 raporu, özellikle ekonomik bölümünde olumlu eğilimlere bu sefer daha dikkat eden bir yapıda. Daha yapıcı bir rapor. Sürpriz yok. Komisyon yetkilileri son aylarda Türk meslektaşlarıyla, özel sektörle ve sivil toplumla görüşmelerinde birçok konuyu karşılıklı olarak ele aldılar. Türkiye'nin her aday ülke gibi yapması gerekenler belli. Son bir yılda bu yönde yapılanlar ve yapılmayanlar raporda alt alta yazılıyor. Resmi tepki tabii ki raporun eksiklerine, hatalarına ve haksızlıklarına odaklanacak. Fakat bu bir yana, önemli olan her gelişme karşısında bir fırsat aramak. Abartılsa da, art niyetle ifade edilmiş olsa da veya eksik analizlere dayansa da, eleştiri ve uyarılardan, gelecek zamana yönelik çıkarımlarda bulunmalı. Geçmişte göremediğimiz, sonuçlarını ölçemediğimiz bazı hataları bu sefer yapmamalı. Raporu neredeyse bedava bir stratejik danışmanlık hizmeti olarak algılamak da olası
*Komisyon son raporlarında şu konuları Türkiye lehine olumlu olarak vurguluyor:
*Türkiye'nin AB adaylığının yasal meşru zemini.
*Türkiye'nin AB üyeliğinin Avrupa'nın geleceğine katkısı.
*Türkiye'nin yalnızca son bir yıldaki değil, 1998'deki ilk rapordan bu yana demokratik atılımlarının özeti.
*Türk ekonomisinin dinamizmi ve AB açısından önemi.
*Türkiye'de demokratik kurumlar, seçimler ve sivil toplumsal tartışma ortamının ulaştığı olgunluk seviyesi.
*PKK'nın AB tarafından terörist olarak tanımlanması.
Türkiye'nin ön plana çıkan eksikleri ise, eksikleri veya hatalarına rağmen daha iyi bir gelecek analizi için iyi bir fırsat:
*TCK 301 (Halihazırda bu maddenin varlığını sürdürmesi fiilen PKK, fanatik Ermeni ve Rum lobileri ve kökten dinci Hıristiyan lobilerine hizmet etmek anlamındadır. Bu madde Türkiye'nin ulusal çıkarlarına ihanet ediyor).
*Dinsel hoşgörü ortamı ve ilgili yasal düzenlemeler.
*Askeri giderlerin mali denetimi
*Kürt kökenli vatandaşlara yönelik daha etkili kültürel hak açılımı ve sosyo-ekonomik destek.
*Kıbrıs ile gümrük birliği bağlamında Katma Protokol'ün uygulanması. (G. Kıbrıs üye ülke olarak son hafta içinde bastırarak kendi taleplerini rapora yerleştirdi. Diğer eleştiri maddeleri sayesinde kendi konusunu daha etkili savunabiliyor.)
*Uyarılar da önemli. Bu çerçevede de duygusal olmadan geleceğe yönelik daha akılcı politikaların araçlarını aramalıyız:
*Müzakerelerin hızlanması ile Türkiye'de demokratik reformların hızına arasındaki bağ.
*Ekonomik istikrar ve kalkınmada kırılma olasılıklarına karşı sürekli mali disiplin.
*Daha etkin bir AB uyum süreci için devlet reformu.
*Bazı müzakere başlıklarının açılabilmesi için teknik önkoşullar (Çoğu aynı zamanda Türk halkının ve iş ortamının yaşam standartlarını yükseltecek konular)
*İç ve dış iletişim... Zaman akıp giderken Herakleitos'a kulak versek iyi olur. Aynı ırmakta iki kere yıkanılamıyor.
Dr Bahadır Kaleağası
TUSIAD
Turkish Industrialists' & Business Association
Representative to the EU and BUSINESSEUROPE
(The Confederation of European Business)
Avenue des Gaulois, 13 - 1040 BRUSSELS
T: +32 2 7364047 F: +32 2 7363993
kaleagasi@tusiad.org www.tusiad.org