Avrupa Birliği’nde içten içe büyük bir dönüşüm yaşandığı gözleniyor. Eski geleneksel kitle partileri küçülüyor ve yerini solda olsun, sağda olsun bazı yeni oluşumlara bırakıyor.
Bunların içerikten çok biçimsel dönüşümleri önemsediği yolunda değerlendirmeler de var. Ancak özellikle neoliberalizmin tetiklediği bir “refah şovenizminden” güç aldıkları gözlenen yeni tür milliyetçilikler, AB’nin en büyük ülkesi Almanya’da AfD (Almanya için Alternatif) o kadar olmasa bile, diğer 4 büyük ülkesinde, Fransa, İngiltere, İtalya ve Polonya’da, neredeyse liderliğini ilan etmiş durumda. Yeni liberal bir dalganın ise Yeşiller ile yeni alanlar kazandığı söylenebilir. AB içi ahengin sert rüzgârlarla karşı karşıya kalacağı anlaşılıyor.
Sosyal demokrasinin ağır darbeler aldığı son Avrupa Parlamentosu seçimlerinin Türkiye’nin Avrupa ile ilişkilerinde ne gibi sorunlara yol açtığını ve bundan sonra neler yapılması gerektiğini, CHP Brüksel Temsilcisi Kader Sevinç HALKWEB’e değerlendirdi.
– Avrupa Parlamentosu, ilk bakışta, Avrupa’daki klasik kitle partilerini gömmüş gibi görünüyor. Bu arada sosyal demokrasi de çok ağır bir yenilgi aldı. Sosyal demokrasinin ve klasik sağın gerilediği, aşırı sağın ve AKP Türkiyesi’ne tepkilerin yükseldiği bir AB ve AP’de, Türkiye’yi ne gibi tehlikeler bekliyor? Türkiye’nin sosyal demokratları bu Avrupa ile nasıl bir ilişki kurabilir? Neler yapılmıyor ve yapılabilir?
KADER SEVİNÇ;
– Durumu iyi tespit için dengeli bir analiz ve verileri yerine koymak önemli. Geleneksel partilerden muhafazakârlar ve sosyal demokratlar kan kaybı yaşarken, yine geleneksel partiler olan Liberaller ve Yeşiller zemin kazandı. Liberaller Fransa’dan Macron’un başlattığı hareketle ittifakı, Yeşiller ise iklim değişikliği ile mücadele mobilizasyonu ve yerleşik düzen karşıtı söylemlerine borçlu ana akım ile arasındaki bu kazanımı. Aşırı sağ ve sol, popülist hareketler ise herkesten biraz oy çaldı ve merkeze yakın duran popülistler en büyük zararı gördü. Yani aşırıların cephesi genişledi, ama daha sert ve bölücü olana doğru genişledi.
Bu arada AB projesi yanlısı hareketler arasında hiç olmadığı kadar saflar sıkılaştı ve önemli ve ezici çoğunluğu elinde tutan bir blok oluştu. Şimdi geleneksel partilerin tümü kendilerini her bakımdan yenileme zorunluluğu ile karşı karşıya. Bu hem kişiler bazında hem de kurumsal yapı ve mesajlar bazında bir değişim demek. Seçmen, Avrupa’ya “evet” derken, eskimiş siyaset düzeni ve seçimler etrafında dönen demokrasi anlayışına “hayır” dedi.
DEMOKRASİ 4.0
Avrupa zorlu bir süreçten geçerken kendini yeniden yaratmanın sancılarını yaşıyor. Bürokratikleşip halk desteğini kaybeden AB kurumları ve siyasetinin muhakkak bir yeniden yapılanma, yurttaş odaklı bir sisteme evrilmesi gerekiyor. Brüksel merkezli uluslararası girişimim “Demokrasi 4.0”da bunları anlatıyor ve çözüm yolları sunuyorum. Yapay zekâdan öğrenen makinalara, büyük veri gibi dönüştürücü teknolojilerin bu yeni modele entegre edilmesine ve kurumsal mimarinin yenilenmesine uzanan öneriler getiriyorum. Avrupa Komisyonu bu alanda önde gelen birkaç isimle beraber danışmak için davet etti, yakında yıllık bir AB üzerine zirvede bu konuda konuşma yapacağım. Bu konuları girişim çatısı altında ilk başlattığım 2014’te konuştuğumda anlayanların sayısı sınırlıydı. Bu seçimlerle beraber ne kadar haklı olduğumuz da ortaya çıktı.
Avrupa böyle bir süreçten geçiyor, bu ciddi bir istikrarsızlık olduğu kadar büyük fırsatlar da içeriyor.
BERTARAF EDİLMESİ GEREKEN RİSKLER
– Türkiye’nin AB ile ilişkileri hangi noktada ve nereye doğru evriliyor?
KADER SEVİNÇ;
– Türkiye’nin önümüzdeki dönemde riskleri bertaraf edebilmesi ve fırsatları yakalaması için öncelikle işleyen, saygın bir demokrasi olması gerekiyor. Kaybedilen her gün Türkiye’yi daha da zor bir denklemin içine hapsediyor. Güçlü bir Türkiye yaratmanın, etkili bir Avrupa ülkesi olmanın olmazsa olmazı demokrasi, demokrasi, demokrasi… Türkiye potansiyelinin çok altında yönetilen bir ülke. Çok daha iyisini hak ediyor.
Türkiye’nin en büyük sosyal demokrat, ilerici partisi olarak CHP bugün Türkiye’de hiçbir siyasi partinin sahip olmadığı kadar güçlü bir uluslararası sisteme sahip. Brüksel’de Türkiye’nin ilk siyasi parti temsilciliğini açarak öncülük yaptığı gibi, Avrupa’nın ikinci büyük siyasi gücü PES’in de saygın bir üyesi. Türk basını içler acısı halde olduğu için yansıtamasalar da bizim web sitelerimiz ve hâlâ Türkiye’nin tek siyasi parti yayını Türkçe/İngilizce AB bültenlerimizden takip edebilir ilgilenenler.
AKP İKTİDARI AVRUPA’DAN KOPTU
– AKP’nin artık bırakın Avrupa’nın diğer sol ve sağını, klasik muhafazakârlarıyla bile pek bağlantısı yok gibi. Kopmuş görünüyor. Sizce CHP nasıl bir varlık gösterebilir böyle bir tabloda ve gelecekte ne gibi bağlar gerekiyor?
KADER SEVİNÇ;
– İktidar partisi şu an hiçbir siyasi grubun kendileriyle işbirliği yapmak istemediği, üye olarak kabul etmediği bir durumda. Kendileri için üzücü olduğu kadar Türkiye’deki siyasal iktidarın uluslararası itibarı hakkında çok şey söyleyen bir gerçek.
CHP’nin çok köklü bir yeri var uluslararası arenada. Maalesef uzun yıllar türlü çıkar odaklarının CHP’yi yıpratmak üzere şeytanın aklına gelmeyecek aleni ve sinsi saldırı ve kumpaslarına rağmen Brüksel’de de bu çalışmaları sürdürüyoruz. Bu kesimlerin çıkarı kuşkusuz ne Türkiye’nin işleyen bir demokrasi olması ne de bu yönde Türkiye’deki demokratların sesine ses vermek. Sadece otoriter bir rejimin taraftarı gruplar ve geniş kaynaklara sahip lobicileri değil aynı zamanda bu zulüm rejiminin kurulmasına o günkü çıkarları onu gerektirdiği için büyük destek vermiş ve bugün o çıkarlar zemin değiştirdiği için demokrasi havarisi kesilenler de var. Bu sahte demokrasi havarilerinin ciddiye alınır bir yanı olmadığı gibi kendi şahsi ve zümrelerinin çıkarlarını gözeten, kolaylıkla renk ve şekil değiştiren yapıdadırlar. Biz Avrupa siyaseti ve AB ilişkilerine bakarken tüm bu deneyimlerin ışığında biz çizgi izliyoruz.
CHP, Avrupa Parlamentosu’nda ikinci büyük siyasi güç olan PES’in üyesi, CHP-PES arasında karşılıklı heyetler ve istişarelerin ötesinde PES’in yönetim kurulu üyesiyim ve AB’deki en üst düzey siyasi karar süreçlerine erişimim var. CHP ayrıca tüm dünyadaki ilerici hareketleri bir araya getiren en güçlü platform olan İlericiler İttifakı’nın yürütme kurulunda ve köklü bir sembolik kurum olan Sosyalist Enternasyonal’de de temsil ediliyor. Bunun dışında, Avrupa’daki pek çok siyasi aile ile Türkiye ve Avrupa’nın geleceği dosyalarında yakın temas ve istişare içinde. Hem bize uluslararası kurumlardan ve basından olan ilgiye hem de yayınlarımızın okunurluk istatistiklerine bakınca, Avrupa ve dünyanın Türkiye’yi CHP’den takip ettiğini, her konuda CHP’nin görüşlerini merak ettiğini görüyoruz.
Gönül ister ki, Türkiye’de AB hedefine samimiyetle inanan bir iktidar olsun ve biz bu gücümüzü Türkiye’nin AB üyelik hedefi için daha etkili kullanabilelim. AKP iktidarları ülkemizin AB ilişkilerini partizan bir anlayışla ele aldığı, yıllar boyu AB kurumları ile faaliyetleri ciddiyetten uzak, cemaat grupları üzerinden yürüttüğü için bugün de onun yarattığı sorunların bedelini tüm Türkiye ödüyor. AKP iktidarının AB-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu’nu uzun yıllar toplatmaması ve ardından da işlevsizleştirmesi, Türkiye için geliştirdiğimiz -benim bir çalışmamdır- geniş tabanlı, partilerüstü, katılımcı AB ile müzakere modelinin mecliste AKP iktidarı tarafından reddedilmesi, yandaş kurum ve gruplar yoluyla AB üyeliği için doğru yolu işaret edenlerin hedef gösterilmesi, basının AB ile ilgili gerçekleri yazamayacağı bir yere hapsedilmesi gibi hadiseler Türkiye’nin AB sürecinin için boşalttı. Bir diğer önemli husus ise Türkiye’de hiçbir zaman tam bir Avrupa hareketinin olmaması.
AVRUPA HAREKETİ: BİR DEMOKRASİ HAREKETİ
CHP zaten Türkiye’de son derece daralan muhalefet alanında AB referansını, hem AB ziyaretleri hem açıklamalarıyla koruyor, fakat anamuhalefetin bunu tek başına yapması yeterli olamaz. Hem diğer partilerin hem de sivil toplumun elini taşın altına koyması şart. Eğer sivil toplum ve ülkedeki diğer demokratik güçler Avrupa idealini, önemini özümsememişse ve gerçek bir Avrupa hareketi yaratmak için kararlılık ve enerjiyi ortaya koymakta isteksizse bu zorluk büyür. Ülkede basın Avrupa haberlerine körse, sivil toplum Avrupa hedefi için yapacaklarını iktidarın ağzından çıkacaklara göre, hep onu mutlu etme şiarıyla yapıyorsa, burada gerçekten daha derin bir sorunla karşı karşıyayız demektir.
Avrupa hareketi bir demokrasi hareketi demektir. Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupalı kökleri ve tarihine cesaret ve inançla sahip çıkmak demektir. Biz bu yönde çalışıyoruz ve bunun gün gelip tüm yurda tezahür edeceğine inanıyorum.
Güçlü bir AB üyesi olan Türkiye’yi er ya da geç inşa edeceğiz. Buna kuşkum yok. Benim kuşağım bu Türkiye’yi yaratanlar olacak. Bizden önceki kuşağın bizden çaldığı verimli yıllarımızı böylesi bir karanlığa boğanlara inat, o aydınlık günleri bizden sonra gelenlere armağan edeceğiz. Sebat ve çalışkanlıkla, yurtseverlik ve tutkuyla taşlarını döşeyeceğimiz zorlu ama bir o kadar kutlu bir yolumuz var. Her yurtsever bunun haklı gururuyla emeğini vermeli. Ve yüreğinin en derinliklerinden inanmalı ki #HerŞeyÇokGüzelOlacak
AB’NİN YANLIŞ POLİTİKALARI VE YARINKİ TÜRKİYE
– Bir siyasi parti temsilcisi olarak Avrupa’daki Türkiye tartışmalarının tam göbeğinde yer alıyorsunuz. Ne durumda bu tartışmalar şu anda?
KADER SEVİNÇ;
2019 Türkiye İlerleme Raporu bu yasama döneminin son raporuydu ve AB’nin kurumsal raporu olması bakımından önem taşıyordu. Müzakerelerin başladığı 2005 yılının üzerinden 14 yıl geçti ve Türkiye bir arpa boyu yol gitti. Üstelik birçok kazanımını kaybetti.
Yayımlanan AB İlerleme Raporları her yıl artan bir hızla gerilemenin tespit tutanağına dönüşmüştür. Bunda en büyük sorumluluk ülkeyi otoriterlik batağına sürükleyen AKP iktidarlarınındır. Erdoğan’ın itiraf ettiği gibi İstanbul’a da ülkeye de ihanet ettiler.
Avrupa Birliği de yanlış politikaları, zayıf liderliği, hayallerinin efendisi olmak yerine korkularının mahkûmu olarak bugünkü tabloya katkı sağladı uzun yıllar. Raporlar tek başına felaketin tutanağını tutmaktan başka bir şey değil. Avrupa ve onun dönüştürücü gücü de bu değildir.
Bugün önümüzdeki soru şu: Türkiye’de yeni ve bu kez samimi, derinlikli bir Avrupa hareketi yaratılacak mı? AB’de gerçekten Avrupalı ve gereğini yapan bir entegrasyon politikası uygulanacak mı? İki sorunun da “hayır” yanıtı, bir “kaybet-kaybet” formülünün mükemmel halidir.
Türkiye özgüvenli bir Avrupa ülkesi olmalı ve gereğini yapmalı. Tam bir demokrasi olan, AB standartlarını asgari müşterek standart olarak gören bir Türkiye, bugün içine düştüğü açmazları aşar ve dünyanın tüm bölgelerinde etkili bir aktör haline gelir.
Bu düzenin açtığı yaraların üstünü içeride ve dışarıda örtmeye çalışanlar, ne sebeple olursa olsun susanlar, bu ülkenin yarınlarına ihanetin parçasıdır. Ülkenin yarınlarına ihanetteki dış ortaklarının yıllar boyu Türkiye’yi Avrupa’dan dışlamaya çalışan gericiler olduğunun bilincindeyiz.
İçeride ve dışarıda bu iki gerici, köhnemiş anlayışın tarihin sayfalarına gömüldüğüne hep beraber şahit olacağız. Sebat ve çalışkanlıkla, yurtseverlik ve tutkuyla taşlarını döşeyeceğimiz zorlu ama bir o kadar kutlu bir yolumuz var. Her yurtsever bunun haklı gururuyla emeğini vermeli.
Bugün karanlık bir tünelin içinden geçen güzel Türkiye, Avrupa’dır ve bu gerçeği değiştirmeye güçleri yetmez. AB İlerleme Raporu sadece bu karanlığı tasvir eden bir manzume. Bu tüneli aşıp onu saygın bir AB üyesi de yapacağız. İstikbal, hayallerinin güzelliğine inananlarındır.