Akrep yelkovanı, günler geceleri kovaladı, bir Ramazan Bayramına daha ulaştık sağ salim. Şükürler olsun. Bütün Türk ve İslam aleminin bayramını candan kutlarım. Tüm sevdiklerinizle herşey gönlünüzce olsun.
Ben bu bayrama çok buruk giriyorum. İçimden gülmek gelmiyor. İstemediğimden değil, çok istiyorum ama gülemiyorum. Televizyon izlemekten korkar oldum. Bir bakan "Sözün bittiği noktadayız" dedi geçen gün. Gerçekten öyle! Sözler anlamını yitirdi gibi. Ölenleri yaşayanlardan daha çok sever hale geldik. Ağlamak çare değil. Şehit Mehmetçikler sorumluluğa davet ediyor yurtseverleri.
Fakirliğin gözü kör olsun. Manzara içler acısı : Ölen masum insanlar, ağlayan masum insanlar ve dünyanın egemen süper gücüne teslim olmuş çaresiz mazlum devletler... Borçlu, bağımsızlığını yitirmiş, kendi kararını kendisi veremeyen... Sanayi devrimini gerçekleştirmeden tüketim toplumu olmanın bedeli mi acaba?
Bunun adı global dünya, küreselleşme, evrensellik, çağdaş uygarlık, vs…vs… Yiyebilenlere afiyet olsun, ben almayayım izninizle! Dolarmış, Avroymuş, şuymuş, buymuş, sonuçta maddeye, paraya teslim olan ve maneviyatçı geçinenler utanmıyor musunuz çelişkilerinizden? Herşeyin makroekonomik istatistiklerle açıklanmaya çalışıldığı bir dünyaya mahkûm edildik hepimiz. Adam aranmıyor, adam olunmuyor. Kaç paralık adamsın deniliyor. Herşey pazarlık konusu… Çok yazık!
Büyüklerimiz bize öyle öğretmemişti. Küçüğe sevgi, büyüğe saygı, vatandaşlık onur ve gururu, laik dindarlık, azı paylaşma, yardımlaşma ve dayanışma seferberliği sayesinde kazanılan bağımsız bir vatan, yaratılan mağrur bir millet ve dalgalanan ay-yıldızlı bayrak : Bizim kutsallarımız bu değerlerdi. Söyler misiniz bunlardan geriye ne kaldı ?
Türkiye'miz, kan revan içinde… Her gün gencecik delikanlılarımız teröre kurban veriliyor. Belçika'da başka bir genç ırkçılık güdüsüyle cinayet işlemekten yargılanıyor. Başsavcı müebbet hapis talebinde bulundu bugün. Çanak antenlerimiz taşan gözyaşları eşliğinde kaldırılan şehit cenazeleri taşıyor gurbetteki ekranlarımıza. Gövdemiz burada, gönlümüz orada. İnsan hakları ve demokrasi savunucusu geçinen uygar dünya silah ticaretine acımasızca devam ediyor bu arada. Satanlar onlar, alanlar bizler. Ve gıkı bile çıkmıyor entel dantel köşe kalemşörlerinin.
İnternet sitelerinde tartışma öbekleri var. Ağlamakla gülmek arasında gidip gelerek sessiz sedasız izliyorum. Meğer ne bilgili, birikimli, deneyimli, ulema, edip, gazeteci, yorumcu insanımız varmış ta benim haberim yokmuş. Herkes her konuda haklı olduğu iddiasında. Herkes kendi mutlaklarını savunup, mutlak gerçeğin kendisinde ve kurtuluşun sadece ve sadece kendi reçetesinde olduğu iddiasında. İki grup mevcut. Üniter ve laik Türkiye leyhtarları ve aleyhtarları. Ve istisnalar dışında takiyye yapan, lafı eveleyip geveleyenler çoğunlukta. Ama hiçbir konuda anlaşamıyorlar. Komplo teorileri, tarih genel kültürü, nutuktan alıntılarla süslenmiş Atatürkçülük gösterileri, taktik ve strateji uzmanları, vb… Sonuçta doğaçlama yaparak birbirini taşlayan halk ozanları gibi ben dahiyim sen aptalsın tartışmaları.
Tamam kardeşim sen haklısın, sen kazandın. Eeee n'olucak şimdi? Avrupa Türk Toplumunun 40 yıl sonra geldiği nokta seni mutlu ediyor mu ? Beni etmiyor. Sen bardak yarısına kadar dolu diyorsun, ben hayır boş diyorum. Evet maddi yarısı dolu, manevi ve kültürel-sanatsal yarısı boş.
Biz birbirimizi sevmiyoruz. Yarımlığı tamlık sanıyoruz. Pohpohlanmaya bayılıyoruz. Büyük bir çoğunluk için olmak değil, gibi görünmek çok çok çok önemli. Herkes popüler olma sevdasında. Topçular, popçular ve onlarla kırıştıranlar revaçta. Eleştiriye tamamen kapalıyız. Çünkü kendimize güvenmiyoruz. O yüzden de kolayca bölünüyor ve başkalarının oyununa geliyoruz. Filozof "akılsız dostum olacağına, akıllı düşmanım olsun" diyor. Düşmanlardan, yani bizi bu hallere getirmeyi başaranlardan öğrenecek çok şeyimiz var bence.
Kurtuluş cehalet ile mücadeleden ve kendimizi eğitmekten - öncelikle kadınlarımızı - geçiyor. Unutmayalım ki 40 yıldır Avrupa ülkelerinde yaşayan bizler çağdaş uygarlık düzeyine henüz ulaşamadık. Bu yüzden ikinci sınıf insan muamelesi görüyoruz ve hep ehven'i şerlerle, hiç yoktan iyidirlerle avunuyoruz. Ve bu başarısızlık sadece fakirlikle açıklanamaz. Kendimize gelmemiz şart ; çocuklarımıza haksızlık ederek onların geleceğini de karartmayalım.
Dedim ya burukluk var üzerimde. Moralim bozuk. Hem de çok. Yeter artık.
Hepinize daha güzel yarınlar ve daha aydınlık bir gelecek dilerim!
Sevgi ve saygılarımla.
Yakup YURT
yakup.yurt@skynet.be
Brüksel, 11 Ekim 2007