Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu programda yapılan ani değişiklikle Brüksel'e geldi ve bir basın toplantısı düzenledi.
Davutoğlu, dış politika gündemindeki hareketlilik sebebiyle Brüksel'e geldiklerini belirtirken, Genişleme ve Komşuluk Politikası'ndan Sorumlu Üye Stefan Füle ile Balkanlar, Türkiye-AB müzakereleri ve Kıbrıs hakkında görüştüğünü ve daha sonra da İran görüşmeleriyle ilgili olarak Catherine Ashton ile görüşeceğini söyledi.
Davutoğlu, basın toplantısında şu ifadelerde bulundu:
Değerli Basın Mensupları,
Sayın Başbakanımızın İtalya ziyaretinin ertelenmesi dolayısıyla programımızda bir ani değişiklik yaptık. Programda olmamasına rağmen Brüksel'e geldik bugün. Aslında son bir kaç gündür birçok alanda gerçekten son derece hareketli bir dış politika gündemi yaşanıyor. Brüksel'de de bu gündemler çerçevesinde bazı acil görüşmeler yapmamız gerekti. Biraz önce sayın füle ile bir görüşme gerçekleştirdim. Biraz sonra da akşam üzeri sayın Ashton'la bir görüşme gerçekleştireceğim. Bu görüşmenin detaylarına girmeden önce birkaç hususu vurgulamak istiyorum.
Bildiğiniz gibi Türkiye'den pazartesi günü ayrıldım. Önce Azerbaycan'da görüşmeler gerçekleştirdik sayın Aliyevle ve sayın Mehmet Yaruh'la. Azerbaycan'daki görüşmelerimiz Washington'da yapılan sayın Başbakan ile sayın Obama ve Sayın Sarkisyan ayrı ayrı yaptığı Başbakan'ın görüşmelerine istinaden bu çerçevede Sayın Aliyev'le istişareler yapmaktı. Çok güzel, verimli, iyi gelişmeler oldu. Azerbaycan'la Türkiye arasında zaten dış politika uyumu bağlamında çok sıkı istişareler yapıyoruz. Bu çerçevede gelişmeleri gözden geçirdik. Tabi aynı gün sayın Sarkisyan Moskova'daydı. Bizden sonra Amerikan ve Rus eşbaşkanları Azerbaycan'ı ziyaret edecekler. O bakımdan zamanlama itibariyle önem verdiğimiz bir görüşme gerçekleşti. Daha sonra İran'a geçtik. İran'da ikili ilişkiler yanında özellikle İran nükleer programı konusunda Sayın Ahmedinecad, Sayın Muttaki ve Sayın Celili ile çok kapsamlı görüşmeler yaptık. Toplam 14 saati bulan uzun görüşmeler istişareler gerçekleştirdik. Ayrıca Irak konusu üzerinde durduk. İran'da yaptığım bu görüşmelere ve aldığım intibaları ve bundan sonra atılabilecek muhtemel adımları görüşmek üzere Sayın Ashton'la burada, Brüksel'de buluşmaya karar verdik. Ben İran'daki görüşmelerle ilgili hususları sayın Ashton'la da paylaşacağım. Esas itibariyle Brüksel seyahatimin bir sebebi budur. Çünkü bildiğiniz gibi sayın Ashton daha önce sayın Solana'nın yürüttüğü görevi devralmıştır. Bu intibaları kendileriyle paylaşacağım. Daha sonra yapılabilecek atılabilecek adımları da gözden geçireceğiz.
Türkiye'den ayrıldıktan sonraki faaliyetlerimizin üçüncü ayağı Sırbistan'daydı. Sırbistan'da Sırbistan Cumhurbaşkanı Tadiç ile ikili bir görüşme gerçekleştirdik. Daha sonra Sırbistan, Türkiye ve AB dönem başkanı olarak İspanya Dışişleri Bakanı Miguel Angel Moratinos'un katılımıyla üçlü bir toplantı yaptık. Bu görüşmelerden son derece yine olumlu sonuçlar elde ettik. Herşeyden önce şunu memnuniyetle ifade etmek istiyorum : Türkiye ile Bosna Hersek ve Sırbistan arasında beş aydır yürütülen üçlü süreç bir olumlu sonucunu daha ortaya koydu. Bildiğiniz gibi daha önce iki taraf arasında güven arttırıcı önlemler bağlamında net adımlar atılmıştı. Son beş ay içinde biz Dışişleri Bakanlığı olarak beş kez bir araya geldik. Ayrıca ben beş kez Bosna'yı ziyaret ettim. Bundan sonra da bu görüşmeler aynı tempoda devam edecek. Dün Sayın Tadiç ile yaptığımız görüşme dışında ben Sayın Bosna Hersek Cumhurbaşkanı Sladziç ile 3 kez telefonda görüştüm. Bu görüşmeler neticesinde bu cumartesi günü Türkiye-Bosna Hersek-Sırbistan cumhurbaşkanları arasında bir zirve yapılmasına karar verildi. Zirve İstanbul'da gerçekleşecek. Biz öngördüğümüz bu zirvenin hazırlıklarını da yapmaya başladık. Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Başbakanımız adına bu konuları telefonda ele aldım. İnşallah cumartesi günü Balkanlar açısından çok önemli bir resim çok önemli bir adım atılmış olacak. Türkiye-Bosna Hersek-Sırbistan arasında dışişleri bakanları arasında son beş aydır yürütülen son derece verimli görüşmeler çok önemli sonuçlar vermiş olacak. Biz ümit ederiz ki, Bosna Hersek ve Sırbistan arasındaki bu olumlu gelişmeler Balkanlar'da kalıcı istikrarın sağlanmasının önünü açacaktır. Türkiye her zaman Balkanlar'a büyük önem vermiştir. Bundan sonra da Balkanlar'a olan ilgimiz devam edecek. Bugün Sayın Stefan Füle ile bu konuyu da kapsamlı bir şekilde ele aldık. Biliyorsunuz AB'nin Balkanlar dosyası onun takip ettiği bir dosyadır. Kendisi bizim Balkanlar'da son dönemde artan diplomatik aktivitemiz ve bunun Balkanlar'a yaptığı katkı konusunda teşekkürlerini ifade etti. Bu konuda bilgi talep etti. Ben de gerekli intibaları, görüşlerimi kendisiyle paylaştım. Önümüzdeki günlerde Türkiye-Bosna Hersek ile ilgili olarak, özelde ama genelde Balkanlar'la ilgili olarak adımlarını atmaya devam edecek.
Bu çerçevede Brüksel'de bulunmamızın bir başka sebebi; de ortaya çıkmış oluyor. biliyorsunuz, buradan Estonya'ya geçeceğiz ve NATO Dışişleri Bakanları Toplantısı'na katılacağız. biraz önce NATO Genel Sekreteri Sayın Rasmussen ile bir görüşme gerçekleştirdim telefonla ve Bosna Hersek'e NATO üyelik eylem planı verilmesi konusunu tekrar ele aldık. Son günlerde bu konuda ciddi bir ivme kazandı çalışmalarımız. Bildiğiniz gibi bu Aralık ayındaki NATO Dışişleri Toplantısı'nda detaylı olarak tartışılmıştı. Biz Washington'da, ABD Dışişleri Bakanı Sayın Clinton'la bu konuyu kapsamlı olarak ele almıştık ve belli prensiplerde de anlaşmıştık. Dün yapılan NATO Daimi Temsilciler Toplantısı'nda önemli mesafeler kaydedildi. Bugün ben tekrar biraz önce sayın Sladziç'le konuştum. Ümit ederiz ki; yarın Talin'de bu konuda da Bosna Hersek'in geleceği açısından son derece önemli bir adım atılacaktır ve Bosna Hersek'e NATO üyelik eylem planı konusunda ciddi bir yeşil ışık yakılacaktır. Bu konudaki çalışmalarımı da Talin'e ulaştıktan sonra muhataplarımla sürdürmeye devam edeceğim. Dolayısıyla bir önemli gelişme de bu bağlamda üçlü zirve dışında NATO konusunda elde edilen gelişmedir. Biz bütün bu çalışmaların Bosna Hersek'in istikrarına ve Balkanlar'ın istikrarına büyük katkı yapacağına inanıyoruz.
Bu çerçevede bir son haberi daha sizinle paylaşayım. Önümüzdeki hafta çarşamba günü de Ankara'da Türkiye-Bosna Hersek-Hırvatistan üçlü dışişleri bakanları toplantısı gerçekleştireceğiz. Bu da son yılbaşından beri ikinci toplantı olacak. Böylece yine Bosna Hersek'te önemli bir husus barındıran etnik grup olarak Hırvatlar'ın da katkısını daha da somutlaştıracak ve Bosna Hersek ve Hırvatistan arasındaki işbirliğini pekiştirecek. Türkiye'nin de bu konudaki çabasını ortaya koyabileceği bir süreçtir. Türkiye ile Hırvatistan da 90lı yıllardan itibaren Balkanlar'da ciddi bir stratejik işbirliği içindedir. Bütün bu işbirliği alanları Balkanlar'a daha kapsamlı bir barış imkanı sunacaktır.
Bugün, sayın Stefan Füle bu fırsattan istifade iki saati aşkın bir görüşme gerçekleştirdim. Bu görüşmede Balkanlar'daki gelişmeler dışında, Türkiye-AB sürecindeki gelişmeleri kapsamlı şekilde ele aldık. Gerek fasılların açılması, gerekse de Türkiye'de siyasi reformlar konusunda atılan adımları gözden geçirdik. Özellikle şu anda TBMM'de görüşülen Anayasa Reformu'yla ilgili çalışmaları ben kendisine aktardım. Bu reform çalışmasını AB perspektifiyle ve AB-Türkiye müzakere süreciyle olan irtibatını kendileriyle paylaştım. Gerçekten Türkiye'de AB açısından son derece önemli günler yaşanıyor. TBMM'nde gündemde olan anayasa reform paketi daha önceki birçok AB-Türkiye ilişkileri müzakere sürecinde gündeme gelen ilerleme raporlandırıcı denilen unsurları barındırıyor. Bu konuda da biz AB tarafına anayasa paketinin AB ile uyumunu gösteren Avrupa Birliği Genel Sekreterliğimiz tarafından Dışişleri Bakanlığı ile birlikte hazırlanmış bir çerçeve raporu da ilettik. Bundan sonra müzakere süreci başta gıda güvenliği olmak üzere atılacak adımları gözden geçirdik. Zaten AB Başmüzakerecimiz Egemen Bağış da sürekli temas halinde sayın Füle ile bu konuda atılacak adımlar hususunda. Yine önemli bir başlık olarak Türkiye'nin vize serbestliği konusunu ele aldık. Geri kabul anlaşması, vize serbestliği, biometrik pasaportlara geçiş hususunda birlikte ve ayrı ayrı atacağımız adımları gözden geçirdik. Biz bu konunun ısrarla takipçisi olmaya devam edeceğiz. Türkiye'nin ve vatandaşlarımızın AB ile seyahat serbestliği, vize serbestliği bağlamında bir hakkı olduğunu düşünüyoruz. Bu konunun da takipçisi olmaya devam edeceğiz. Yine sayın stefan füle Kıbrıs'taki son seçimler sonrasında, Kıbrıs'ta önümüzdeki dönemde müzakerelerin geleceği konusunu gündeme aldık. Kendisine Sayın Eroğlu'nun gerek seçim öncesinde, gerek seçim sonrasında değişik vesilelerle müzakere sürecine olan bağlılığını ifade ettiğini bir kez de ben teyit ettim. Türkiye'nin ve Kuzey Kıbrıs Türk halkının adil ve kapsamlı bir barış için her zaman elinden gelen çabayı göstermiş olduğunu, bundan sonra da Kıbrıs'taki yeni Cumhurbaşkanı Sayın Eroğlu'nun da bu çerçevede çalışmalarını sürdüreceğine olan inancımı ben kendileriyle paylaştım. Ayrıca kendileri de biz de KKTC'deki seçimlerin büyük bir demokratik olgunluk içinde tamamlanmış olmasından duyduğumuz memnuniyeti karşılıklı olarak ifade ettik. Ben inşallah yarın Estonya'daki çalışmalarımı tamamladıktan sonra Cuma günü Kıbrıs'a geçerek Sayın Eroğlu'nun yemin törenine katılacağım. Orada da yine Sayın Eroğlu ile bu konuları ele alma fırsatını bulacağız. Ertesi günü de cumartesi günü de inşallah istanbuldaki üçlü zirve için çalışmalarımızı tamamlayıp bu zirveyi birlikte gerçekleştireceğimizi ümit ediyoruz.
Teşekkürler.
-Ermenistan protokoller konusunda Türkiye adım atmazsa imzayı geri çekeriz tehdidinde bulunuyor. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bizim bu konudaki zaten Washington'daki sayın Başbakanımız sayın Sarkisyan'a ifade ettiler. Oraya gitmeden önce de değişik vesilelerle vurguladık. Biz Ermenistan'la normalleşme sürecinin karşılıklı anlayış ve taahhüt içinde olumlu yönde seyretmesine büyük önem veriyoruz. Bu noktada da kararlığımız sürüyor. Ümit ederiz ki inşallah gelişmeler bu yönde seyredecektir ve birlikte hem Türkiye-Ermenistan arasındaki normalleşmeyi gerçekleştireceğiz, hem de Güney Kafkasya'da kalıcı bir barışın önünü açacağız. Bu konuda bizim açımızdan bir tereddüt yoktur.
-Sayın Bakanım, Washington'daki temaslarınızda, Obama'nın 24 Nisan'daki konuşma metninde soykırım kelimesini kullanıp kullanmayacağı ile ilgili net bir bilgi size ulaştı mı? İran ve Amerika arasındaki bu biraz de facto arabuluculuk göreviniz resmiyet kazanacak mı?
De facto aracılık ile resmi arabulucuk arasında nasıl bir kavramsal fark ayrımı gözetiyorsunuz onu anlayamadım. Herşeyden önce biz aylardır bu konuda elimizden gelen çabayı gösteriyoruz. Hatta geçtiğimiz senelerde de Türkiye bu konuda pozitif katkı yapmıştır. 2006'da o zaman Dışişleri Bakanı olan Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül tarafından. Daha sonra 2008'de dönemin dışişleri bakanı olan Sayın Babacan tarafından çok önemli katkılar yapılmıştır. Ben de geçtiğimiz Eylül ayından bu yana iran nükleer programı konusunda diplomatik yollarla bir çözüm bulunabilmesi için çok ciddi yoğun bir çaba sarfettim. Sayın Başbakanımız İran'ı ziyaret ettiler. Daha sonra Washington ziyareti oldu Sayın Başbakanımızın. Ondan sonra da Aralık ayındaki Washington ziyaretinden sonra geçen ay da Washington'daydık. Dolayısıyla bütün bu tempo içinde biz elimizden gelen katkıyı yapıyoruz.
Bunun biri arabulucuk ve kolaylaştırıcılık gibi bir vasıfla vasıflandırılması tabi gözlemcilerin yapabileceği bir şeydir. Fakat biz, herşeyden önce bütün bu konularda özel sorumluluk sahibi olan bir ülke olarak elimizden geleni yapıyoruz. Bu özel sorumluluğumuz nereden kaynaklanıyor? Şu anda BM Güvenlik Konseyi Üyesi olup da İran'a komşu olan tek ülke; Türkiye'dir. İran'a dönük herhangi bir uygulama veya İran'ın yapabileceği herhangi bir uygulamadan en doğrudan etkilenecek olan bölge ülkesi Türkiye'dir. Dolayısıyla biz bu konuda kayıtsız kalamayız. kayıtsız kalamayacağız için hem bölgesel barış hem küresel barış hem kendi milli çıkarlarımız doğrultusunda bu çabayı gösteriyoruz. Bu çabayı gösterdik, bundan sonra da göstermeye devam edeceğiz. Taraflar bizim neler yaptığımızı gayet iyi biliyorlar ve bütün taraflar da bunu takdir ediyorlar. Değişik vesilelerle bu takdirlerini hep ifade ettiler. Bizim, ayrıca resmen birinden arabulucuk yazısı almamız diye bir şey söz konusu değil tabi. Bu işler de zaten böyle bir tayinle olmuyor.
Sayın Obama'nın 24 Nisan'da nasıl bir ifade kullanacağı, nasıl bir mesaj yayınlayacağı Amerikan yönetiminin bileceği bir husustur. Fakat onlar bizim bu konuda ne düşündüğümüzü gayet iyi biliyorlar. Bu konudaki tutumuz hiçbir zaman değişmeyecektir. Bu noktada Türk-Amerikan ilişkilerinin yeni bir sıkıntıyla karşı karşıya kalmayacağını ümit ediyoruz.
-İran'la yapmış olduğunuz temaslar ışığında biliyorsunuz, hem AB hem ABD İran'a yaptırım uygulama konusunda son derece kararlı bir tutum sergiliyor. Yaptırım uygulanmaması ve İran'ın uluslararası toplulukla işbirliğinde bulunması için ne derece iyimsersiniz ve tabir-i caizse şapkanızda nasıl bir tavşan var?
Şapkadan tavşan çıkaracak bir becerim yok. Ama var olan realitelerden diplomatik çözüm bulma imkanım olduğunu düşünüyorum. Yani bugünkü şartlara baktığımızda eğer diplomatik bir çözüm bulunamazsa bütün tarafların kaybedeceği bir senaryo var. Herkesin değişik sebeplerle kaybedeceği, gereksiz gerilimlerin yaşanacağı bir dönem önümüzde duruyor. Eğer diplamatik çözüm bulunursa, aksine herkesin birbirine daha fazla güven duyacağı, güven ortamının pekişeceği ve sadece nükleer konuda değil, daha birçok alanda çok olumlu gelişmelerin önünün açılacağı bir dönem var.
Dolayısıyla bizim bütün uluslararası topluma başta İran'a çağrımız, bu diplomatik çözüm konusunda gerekli adımların atılması olmuştur. ben son İran seyahatinde çok yapıcı, olumlu bir atmosfer gördüm. bu anlamda İran'dan daha ümit var diyebilirim. O nedenledir ki; bugün bu intibalarımı sayın Ashton'la da paylaşmak üzere kendisinden randevu talep ettim. kendisi de hemen cevap verdiler. bugün burada bu görüşmeleri gerçekleştireceğiz. Daha sonra olabilecek gelişmeler konusunda kamuoyunu gerekli şekilde bilgilendireceğiz.
- İran konusu gündemde olacak Ashton'la. İsrail'i de gündeme getirecek misiniz? İsrail'in nükleer silahlara sahip olması konusunu. Şu andaki gündemimiz İran nükleer programı. Sayın Ashton'ın İsrail Nükleer Programı ile ilgili özel bir görevi yok. Başka konular diğer platformlar için.
-İran meselesinde Brüksel'de Türkiye'ye bir takım eleştiriler var. Yani Türkiye'nin İran meselesinde çok fazla angaje olduğu, İran'da diplomatik yönde bir çözüm bulunamazsa Türkiye'nin zor durumda kalacağı gibi birtakım eleştiriler var. Türkiye'nin bu konuda fazla angaje olduğunu düşünüyor musunuz?
Türkiye içinde de bu tür eleştiriler oluyor. bir kere şunu ifade edeyim. Onun için başta da söyledim. Türkiye bu kadar önemli bir konu yanıbaşında cereyan ederken buna kayıtsız kalamaz. Angajmansa angajmanın en fazlasını yaparız. Kimse de bundan farklı anlamlar çıkarmasın. İran ile herhangi bir şekilde yaşanacak askeri gerginliğin ya da fiili gerginliğin bedelini sadece İran ödemiyor, komşu ülkeler de ödüyor. Ya da bir yaptırım uygulandığında biz Irak örneğinden bildiğimiz gibi o yaptırımların iki bedelini iki grup ödedi. 90lı yıllar boyunca Irak halkı, sonra da komşu ülkeler; en başta da Türkiye. Bizim herşeyden önce yaptığımız bölgesel istikrarı koruma çabasıdır. ve herşeyden önce yaptığımız Türkiye'nin milli menfaatlerini koruma çabasıdır. herhangi bir ülkeyi bir başka ülkeye karşı savunma ya da karşı çıkma gibi bir çaba içinde değiliz. bölgesel barışı, küresel barışı koruma çabası içindeyiz. bu konuda da eğer angaje olması gereken bir ülke varsa tam da o ülke Türkiye'dir. İran'dan binlerce kilometre ötede olan ülkeler için bunu geriden seyretmek ya da sadece bir politikaya evet ya da hayır demek mümkün olabilir. Ama Türkiye için bu derece kapsamlı ilişkilere sahip olduğu bir komşu ile ilgili alınması muhtemel kararlar, ya da komşu ülkenin aldığı kararlar ile ilgili Türkiye'nin kayıtsız kalması beklenemez. Biz de elimizden gelen çabayı gösterdik, göstermeye devam edeceğiz. bu herhangi bir başka olgunun işareti değildir. tam tersi Türkiye'nin bölgesel ve küresel barışla ilgili ne kadar duyarlı olduğunun işaretidir. Bunun böyle yorumlanması gerekir.
Paketle ilgili biraz ipucu verir misiniz? Son muhtemel paketin kabul edilme ihtimali mi var?
Benim için öncelikle genel atmosferde bir çözüm olup olmadığı önem taşır. Daha önce de birçok kriz bölgesiyle ilgili yaptığımız çalışmalarda da en önemli husus buydu. Teknik detaylara girdikçe tabi ne kadar yol alınabileceğini zaman gösterir. Ama öyle bir irade var mı? Bir çözüm arayışı, diplomasiye bir imkan var mı? Ben gerek Washington'da, gerek Tahran'da bu iradeyi gördüm, açık söylemek gerekirse. Sayın Obama ile Sayın Başbakan'ımızın yaptığı görüşmede de Sayın Obama diplamasinin hala imkanı olduğunu çok açık bir şekilde vurguladılar bize. Daha sonra ABD Dış işleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamalarda da bu hep vurgulandı. Yani diplomasinin imkanları tükenmiş değildir. Bu açık bir şekilde Washington'da vurgulanmıştır. Tahran'a gittiğimde de bütün yetkililerle yaptığım görüşmelerde de diplomasiye açık bir tutum gördüm. Bu açık tutumun somut sonuçlarının tabi daha detaylı bir şekilde ele alınması gerekir tarafların, bizlerin. Fakat öncelikle öyle bir süreç imkanının olup olmadığına baktığımızda ben böyle bir sürecin mümkün olduğu kanaatiyle Tahran'dan ayrıldım. Bu kanaatlerimi de bugün sayın Ashton'la tabi daha sonra da muhatabım diğer dışişleri bakanları ile paylaşacağım.
- ABD İran konusunda sanki yaptırım uygulama konusunda bir telaş içerisinde. Sizin Washington'da yapmış olduğunuz temas ve Tahran'da yapmış olduğunuz görüşmeler ışığında zamanın o kadar baskın olmadığını mı düşünüyorsunuz? Önünüzde zaman var mı?
Bazen diplomaside 24 saat hem çok kısadır, hem de çok uzundur. Burada önemli olan doğru bir zamanlamayla, doğru bir dönemde gerekli adımların atılmasıdır. Ben bu konuda bu adımların atılabileceği psikolojik bir ortamın oluşmakta olduğunu görüyorum. Yani oluştuğunu söylemiyorum. Ama karşılıklı iyiniyetle önümüzde geniş bir alan açılabileceğini düşünüyorum. Önümüzdeki günlerde bunu daha açık göreceğiz. Ama tabi bunun da çok uzun bir süreye yayılmaması lazım. bu tür adımların kısa sürelerde atılması halinde yapılması düşünülen olumlu etki yapılabilir. Bu konuda ben İran tarafı ile açık ve net bir şekilde konuştum. Zamanlama konusunda daha ön alıcı bir tavır sergilenmesi gerektiği konusunda İran'lı muhataplarımla paylaştım.
- NATO Genel Sekreteri AB-NATO kurumsal işbirliği için bir öneri paketinde bulundu. Bu konudaki son durum nedir? Genel Sekreter Yardımcılığı için Roma Büyükelçisi adaydı, onun yerini kimi aday göstermeyi düşünüyorsunuz? İran konusunda ABD uyarı sistemi koymayı düşünüyordu. O konudaki görüşmeler ne durumda?
Bu söylediğiniz üç konudada özellikle ikinci konuda olumlu gelişmeler var, bekliyoruz. Önümüzdeki günlerde daha somut bir şekilde konuşma imkanımız olacak. Birinci hususta, o konuda Türkiye'nin öncelikleri gayet iyi biliniyor. Biz bu öncelikler çerçevesinde konuyu görüşmeye her zaman hazırız. Üçüncü konu şu anda NATO gündeminde değil.
-Kıbrıs'taki seçimlerden sonra Batı basınında yeni seçilen Cumhurbaşkanı'nın bağımsızlık yanlısı olduğu, dolayısıyla müzakerelerin hiçbirinin ilermeyeceği yönünde çok sayıda yorum çıktı. Sizin bugün Füle ile görüşmenizde böyle bir panik havası, ciddi bir endişe gördünüz mü? Aralık ayında burada müzakere faslı açıldığında şöyle birşey söylemiştiniz: "AB kısa süre içerisinde Kıbrıs'la ilgili önemli bir karar eşiğine gelecek" gibi bir ifadeniz olmuştu. Bu eşik anı yaklaştı mı?
Şimdi, tabi benim o Aralık ayında zikrettiğim husus, Sayın Eroğlu'nun seçilmesinden bağımsız olarak zikrettiğim bir husustur. Gerçekten ben de onu daha fazla hissediyorum. AB böyle bir stratejik tercihin eşiğine geliyor. Çünkü maalesef AB başta olmak üzere uluslararası toplum 2004'teki reform sonrasında Kıbrıs Türk toplumuna vaat ettiği hemen hemen hiçbir şeyi gerçekleştirmedi. Bunun Kıbrıs Türk toplumunda oluşturduğu ciddi bir hayal kırıklığı vardır. Bugün artık hepimizin Kıbrıs'ta barış isteniyorsa, hayal kırıklıklarıyla değil, geleceğe dönük bir vizyonla bunu gerçekleştirmemiz gerektiğine inanmamız lazım. Bugün sayın Füle ile de bunları paylaştık. Biz, Kıbrıs Türk halkının izolasyonunun kaldırılmasına dönük, daha önce AB tarafından yapılan taahhütlerin hayata geçirilmesini bekliyoruz, istiyoruz. Bunu Talat da istemişti, sayın Eroğlu da bunu istemişti. Bu haklı bir taleptir, bu talebi gündemde tutmaya devam edeceğiz, doğrudan ticaret tüzüğü de dahil olmak üzere. Sayın Eroğlu'nun müzakere konusunda alacağı tavır ise, yine sayın Eroğlu'nun gerek seçim öncesinde gerek seçim sonrasındaki bir çok beyanlarında açık bir şekilde ortaya konmuştur. Sayın Eroğlu müzakerelere aynı kararlılıkla devam edileceğini vurgulayagelmiştir. Biz de Türkiye olarak sayın Eroğlu'nun bu kararını destekliyoruz. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti demokratik olgunluğa sahip bir cumhuriyet olduğunu ve bir siyasete sahip olduğunu göstermiştir seçimlerle. Müzakereler konusunda da devlet sürekliliği konusunda ne kadar büyük olgunluğa sahip olduğunu gösterecektir. Bu konuda Sayın Eroğlu'nun derin tecrübesinden istifadeyle bunu hayata geçireceğine biz inanıyoruz. bu konulardaki şüpheler yersizdir. sayın Füle'de de ben bu anlamda bahsettiğiniz tarzda bir panik görmedim.
Çok teşekkürler.
Kaynak:EuroAcademic EASC
www.euroacademic.org/tr