Siyaset tarihi açısından müthiş bir yıl yaşadık 2008 Belçika'sında.
Bir yılda üç "Başbakan" değişti.
22.12.2007 den 20.03.2008 e Guy Verhofstadt.
20.03.2008 den 22.12.2008 e Yves Leterme.
Ve 30.12.2008 de Kral Albert II huzurunda yemin eden Herman Van Rompuy…
Böylesi hiç görülmemişti.
***
Fakat bir hususta dikkatlerinizi çekmek isterim.
O da şu ki değişimlerin en büyük özelliği sadece başbakanın değişmiş olması.
Tandemden ayrılan N-VA'yı saymazsak, koalisyon ortakları aynı kaldılar.
Ufak tefek kaydırmalar oldu sadece…
Eski İçişleri Bakanı Patrick Dewael'in Federal Meclis başkanı olması gibi…
***
İyi güzel de, çok kötü geçen 2008 den sonra istikrar geri gelecek mi ?
Ve bu duruma nasıl gelindi ?
Sebepler muhtelif, ama özetle göze batan dört ana sebep var demek mümkün.
Birincisi Yves Leterme'in kendisi, ikincisi partiler arası rekabet, üçüncüsü Flamanların kurumsal reform saplantısı, dördüncüsü ve sonuncusu ise bankalar (Fortis, Dexia) krizi.
***
Kendi hükümetinin başarısızlığının baş rol oyuncusu Yves Leterme'in kendisi.
Erkler ayrılığı ilkesinin hüküm sürdüğü demokratik bir hukuk devletinde, nasıl olurda bir başbakan Fortis hissedarlarının açtığı dava temyiz aşamasındayken kalkıp çıkacak kararı etkileme amaçlı olarak yaptıklarını anlatan bir mektubu Adalet Bakanına gönderir ?
Hem de kabinesindeki diğer bakanların haberi olmadan…
Saflıktan mı, beceriksizlikten mi, basiretsizlikten mi ?
İyi bir insan olduğu şüphe götürmeyen eski başbakan öngörü sahibi karizmatik bir lider olamadı.
Ne yaptıysa yaranamadı.
Beş partiden oluşan koalisyon hükümetine orkestra şefliği yapamadı…
***
Partiler arası rekabet ayrı bir curcunaydı geçen hükümette.
Her başbakan yardımcısı en az başbakan kadar, hatta ondan daha fazla, görünüyor ve konuşuyordu medyada !
1999-2007 arası Verhofstadt döneminde mevcut olan tartışma ve diyalog atmosferi yerini tam bir kakofoniye bıraktı.
Ortaklar arası dayanışma ve birlikte çalışma duygusu gitti, yerine birbirine saygısı olamayan ve güvenmeyen partiler ve siyasetçiler peydah oldu sanki…
Rekabet çok yönlüydü : Flamanlar kendi aralarında, Valonlar kendi aralarında ve Flamanlar ile Valonlar arasında.
CD&V ile Open Vld biribirinden daha Flaman gözükme yarışına girdiler.
Hatta Flamancılık yarışı başladı aralarında…
Vlaams Belang, N-VA ve Lijst Dedecker gibi popülist ve pujadist partilere oy kaptırmama kaygısıyla !
Ülkenin güneyinde de durum pek farklı sayılmazdı.
Bir yanda MR ile çekişen PS ve CDH, diğer yanda dost görünen düşmanlar, yani PS ve MR.
İki büyük Valon partisi arasında bitmek bilmeyen birinci parti olma yarışı.
Bu arada sessizce yükselen ve sıranın kendilerine geleceğine inanan yeşiller partisi Ecolo.
Ve Didier Reynders'in iftihar ettiği "siyasetin ağırlık merkezini değiştirdim" iddiası.
Kızmızı papyonlu PS başkanı Elio Di Rupo'nun seçim yenilgisine rağmen partisini Federal düzeyde iktidar koalisyonuna sokma başarısı…
İktidar pastasından pay kapma ve nimetlerinden nemalanma meselesi…
***
Flamanların kurumsal reform saplatısına gelince, o tam anlamıyla bir simgeler savaşı.
Flaman siyasi partileri Flaman çıkarlarını ancak kurumsal reformlar yaparak savunacaklarına inanıyor ve sayısal üstünlüklerine güvenerek mutlaka kazanmak isteyen kumarcı edasıyla ikide bir rest çekiyorlar.
Valonlar ve Frankofonlar da sıkıştımı alarm kolunu çekiyorlar…
Raydan çıkmasından korktukları Belçika trenini durdurmak için…
Valonlar ise Brüksel'i ve Brüksel çevresinde yaşayan Frankofonları himaye yarışındalar.
Brüksel'in himayeye değil, sizler gibi bağımsız olmaya ihtiyacı var, ey güney, ey kuzey !
Gölge etmeyin, başka ihsan istemiyor Brükselliler.
***
Bankalar krizi küresel krizin Belçika'ya dayattığı bir durumdu.
Hükümet 25.000 kişiye istihdam sağlayan Fortis'in iflasını göze alamadı.
Başbakan Yves Leterme'in amacı istihdamı, tasarruf sahiplerini ve kurumları korumaktı şüphesiz.
Fakat bunu, kurallara uymadan, hissedarlar genel kurulunu toplamadan, çok alelacele yaptı.
Küçük hissedarlar hukuki yoldan hak ararken olanlar oldu.
Ortam gerildi, alkış bekleyen başbakan sinirlendi, medya devreye girdi, baskı ortamı oluşturuldu, telefonlar edildi, mektuplar yazıldı ve Yargıtay'ın notası filme son noktayı koydu.
***
Şimdi yeni Başbakan Herman Van Rompuy'den güven ve sükûnet ortamını tesis etmesini bekliyor herkes.
Bu konuda herkes hemfikir !
Başbakanın kendi partisi CD&V hariç…
Parti içinde huzursuzluk hakim ve kardeşler arası kavga süreceğe benziyor.
Başbakanın partisi CD&V büyüklüğüne rağmen çok hassas iç dengelerin korunduğu kırılgan bir parti.
Bu özelliği ise partinin kendi tarihinden ve Belçika tarihinden kaynaklanıyor.
CD&V'nin atası CVP partisi de kriz dönemlerinde ülkenin dengesini rehin alan bir partiydi.
Durum bugün de öyle görünüyor.
Zira partinin gerçek bir lideri yok.
Partiyi kim yönetiyor belli değil ! Başkan bayan Marianne Thyssen mi ? Eski başbakan Yves Leterme mi ? Yeni başbakan Herman Van Rompuy mu ?
Kitle partileri içlerinde değişik akımları barındırır.
CD&V üç ana akımdan müteşekkil : Hıristiyan İşçi Hareketi (ACW), Orta Sınıflar ve Flaman köylü-çiftçi sendikası Boerenbond.
Bakan atamaları yapılırken bu iç dengeleri gözetmek gerekiyor.
Örneğin Tony Van Parijs'i Adalet Bakanlığına Van Rompuy'un istemediği bilinen bir gerçek.
Stefaan De Clerck Adalet Bakanı olurken, dayanışma istifası veren İnge Vervotte'un koltuğuna ACW'yi temsilen Steven Vanackere oturdu.
Üstüne üstlük başbakan yardımcısı da oldu.
Yedeklere ilişkin parlamento aritmetiği sonucu CD&V'nin Federal Mecliste sandalye sayısı 23 e düştü.
Halbuki bundan 4 ay önce, N-VA ile birlikte, 30 sandalyeleri vardı.
Mevcut durumda MR ile eşit duruma geldi.
Bu durum en çok N-VA ya yaradı, çünkü yeni bakanların (De Clerck ve Vanackere) seçilmiş yedekleri N-VA'lı.
Yves Leterme son sözünü söyledi mi ?
Eski Adalet Bakanı Jo Vandeurzen komisyonda aklanırsa ne olacak ?
Kısacası CD&V'de bıçaklar çekilmiş durumda, ama darbeler ne zaman inecek, merak konusu.
***
Tanınmış bir karikatürcü onu uzun zaman rahip cübbeli olarak çizdi.
Amacı Herman Van Rompuy'ü Belçika Frankofon kamuoyuna Flaman muhafazakarlığının simgesi olarak sunmaktı belki de…
Bilindiği gibi Flaman Hıristiyan Demokrat partisi CD&V'nin daha önceki adı CVP idi.
Yani Hıristiyan Halk Partisi.
Katolik Kilisesine ve Kraliyet Sarayına yakın tutumlar sergileyen bu parti 2. Dünya Savaşından XX. yy sonuna kadar çok uzun süre Belçika'nın kaderini belirledi.
Üniter yapıdan federalizme geçiş sürecinde Flamanya'nın siyasi ve iktisadi gelişmesinin direksiyonunda kaptan şoför hep onlardan biriydi…
***
Katolik olmasına katolik.
Muhafazakar mı ? Belki.
Muhafazakar olsa bile, peşin hükümlerden uzak duracak ve dünyadaki gelişmeleri dikkate alacak kadar da zeki bir kişi.
Sert ve kesin kararlı gibi görünse de, nüans ve mesafe koyma konusunda son derece becerikli.
Bu niteliklerin yeni Belçikalı yönetici neslinde olmamasından yakınıyor her fırsatta.
Örneğin Yves Leterme radikal bir tutum sergileyip konfederalizme yöneldiğinde bunun bölünmeye götüreceğini hissederek uzak durdu, destek vermedi…
Fakat Yves Leterme'in 2007 Haziran ayındaki seçim zaferinden sonra hükümet kurma müzakerelerinde ona destek vermekten çekinmedi.
Aradan bir buçuk yıl geçtikten, başbakanın düşmesinden ve en büyük Flaman partisinin diğer ağır toplarının bu göreve gelememesinden sonra Kral Albert II'nin baskısına daha fazla direnemedi ve altmış yaşında başbakan oldu.
***
Onu meşhur Kardinal Mazarin'e (1602-1661) benzetenler çoğunlukta.
Yani gölgede kalmayı seven, usta bir stratej, diplomat ve siyaset adamı.
Kariyerinin sonuna kadar belki de fotoğrafın ikinci sırasında kalabilirdi.
Fakat 2007 Ağustos ayında Kral Albert II'nin ricası üzerine yaptığı ve de başarısızlıkla sonuçlanan "zemin yoklama" görevi sonunda Devlet Başkanının gözüne girmeyi başardı.
Çünkü sessiz, gösterişsiz ve liyakatlıydı.
***
O bir iktisat profesörünün oğlu.
Bir de kendisi gibi aynı partide politikacı milletvekili kardeşi var.
Şüpheci bakışlı, hafif içine kapanık, açık sözlü, düşünmeyi ve felsefeyi seven biri.
Geçmişte partisinin Araştırma Merkezi'ne başkanlık etti.
Eski CVP'de başkanlık, ardından da 1993-1999 arasında Bütçe Bakanlığı yaptı.
Devlet borçlarının azaltılması ve kamu maliyesinin sağlıklı bir yapıya kavuşturulmasının gerekliliği konusundaki fikirlerini uygulama fırsatı buldu.
1999 yılında partisi muhalefete düştü.
Bir yıl önce Federal Meclis başkanı oldu.
Müzakerecilik yeteneğini burada da gösterdi.
Tarihe hayalet bir başbakan olarak geçmemek için, yönetilmesi çok zor bir dönemden geçen Belçika'nın başında bu yeteneğe çok fazla ihtiyacı olacak.
***
Peki Van Rompuy I hükümeti tarihin Belçika'ya sunduğu bir yılbaşı hediyesi mi ?
Hükümet modeli yepyeni bir model mi, yoksa sadece Belçika'nın üretme sırrına sahip olduğu bir model mi ?
72 saat gibi kısa bir sürede hükümet bulduk.
Ve hemen şımardık sanki…
***
Şimdi bugün, yani 2 Ocak 2009 Cuma günü, hükümet programı okunup güvenoylaması yapılacak.
Gemi limandan ayrılıp dalgalı denizde yol almaya başlayacak.
Yeni kaptanımızın ne kadar hünerli olduğu o zaman anlaşılacak…
"Büyük beklentiler yaratmadan, adım adım ilerlesin. Ülkeyi sakin sakin yönetsin."
Kaptanın kendini kanıtlamak için 100 güne ihtiyacı var.
Karşılıklı güveni yeniden tesis etmek için nisan ayı ortasına kadar zamanı olacak.
Aksi takdirde haziran ayında yapılacak seçim kampanyası sürecinde hiçbir şey mümkün olamayacak.
***
Allah kaptanımız Herman'a ve tayfalarına sıhhat ve afiyet bahşetsin.
Hükümet uzun ömürlü olsun, başarılı, ahenkli ve etkili çalışmalar yapsın.
Herkes egosunu bir yana bırakıp, kollektif oynasın.
Seçimlere değil, halkın sorunlarına odaklasınlar ; çözüm ve çare üretsinler.
Bizim paramızla bizi ele güne rezil etmesinler.
Valonculuk, Flamancılık oynamasınlar.
Partizanlığı bırakıp milli takım gibi oynasınlar.
Kaleci Valonmuş, Flamanmış fark etmez, gol Belçika'ya giriyor çünkü.
Bu arada bayram var, seyran var, Brüksel'in harçlığını da unutmasınlar…
***
Herman Van Rompuy'ün en büyük kozu kendisini ıspatlamaya ihtiyacı olmayışı.
Zaten başarılı bir kariyeri var.
Kurumsal reformlar konusunda partisi ile aynı görüşte olsa da, bu amaçlara ulaşmak amacıyla Flamancı kamuoyuna yaranmak için yaygaracı olmasına gerek yok.
***
Peki bu deneme de başarılı olmazsa ne olur ?
Pek iyi şeyler olmaz herhalde.
"Tak sepeti koluna, herkes kendi yoluna" gidilir.
"Gün ola, He(a)rman ola"…
Yakup Yurt ©
Brüksel, 2 Ocak 2009
yakup.yurt@skynet.be